Polisiye gerilim çalışmamdan bir bölüm

Bir süredir üzerinde çalıştığım iki kitaplık bir polisiye - gerilim serisinin ikinci kitabından küçük bir parça. Görüşlerinizi paylaşırsanız sevinirim.


Eski ve ağır kapının gürültüsü ile kendine gelen Zoya, yattığı soğuk ve nemli taş zeminden kalkıp oturdu. Taş duvara iyice yanaştı. Çıplak olan kolu, soğuk duvara değince ürpermişti. Sol gözünün hemen altındaki sızı, refleks olarak elini yüzüne götürmesine neden olmuş, dokunduğunda daha fazla acı hissetmişti. Bulunduğu yerin nasıl bir yer olduğunu anlamak için kafasını kaldırıp etrafı inceledi.

Karanlık odaya hakim olan kesif küf kokusu ciğerlerini yakıyordu. Hemen üzerindeki küçük lamba ancak kendi etrafını aydınlatabilecek kadar bir ışık yayıyordu. Yer ve duvarı oluşturan büyük taş bloklar bulunduğu yerin eski hem de çok eski bir bina olduğunu düşündürdü. Şehir bu tarz eski binalarla dolu olunca nerede olduğunu tahmin etmekten vazgeçti. Tavanı yaklaşık beş metre yükseklikte olan odanın biraz önce aralanan kapısı kalın ağaç ve çelik parçalardan oluşuyordu.

Yury’yi beklerken, bir süredir aralarında bir oyun haline gelen kapı çalma alışkanlığı, bu sefer eğlenceli olmamıştı. İkisi de birbirlerinin evine gittiklerinde kapıyı beş kez çalıyorlardı. Akşam da tam o şekilde olunca hiç şüphelenmeden sevinerek kapıyı açmıştı. Kapı açılır açılmaz içeriye giren üç adam, bağırmasına fırsat vermeden kadının ağzını kapatmış, Zoya da çırpınırken birisinin yüzüne tırnağını geçirmişti. Sonrasında yüzüne aldığı darbe gözlerini karartmış, onu bayıltmıştı.

Ne kadar süredir bu soğuk yerde yattığı ve neden burada olduğu hakkında hiç bir fikri yoktu. Belki kapıyı açan kişi bu konuda bir şeyler söyler umuduyla kapıya doğru baktı.

İçeri girmek için kapıyı açan adam, girmekten vazgeçmiş olsa gerek, birkaç saniye geçmiş olmasına rağmen henüz görünmemişti. Kapı hafifçe aralık kalmıştı. Aralıktan anlaşılması güç konuşma sesleri geliyordu.

Ürkek bir şekilde, dışarıyı görebilmek için ağırlığını ellerinin üzerine vererek eğildi.

“Merhaba!” Sesi çok titrek ve kısık çıkmıştı. Biraz daha toparlandı, “Merhaba, kimse var mı?”

İçinde bulunduğu odayı aydınlatmaya çalışan küçük lamba sadece bulunduğu köşeye biraz ışık sağlıyordu o kadar. Kapının açılması ile odaya hücum eden ışık, karanlığın içinde keskin bir şekilde ışık huzmesi oluşmasına neden olmuş, içeriye giren ışığın içerisinde hareket eden tozlar odaya mistik bir hava katmıştı.

Sorusuna cevap gelmeyince, duvardan destek alarak yavaşça doğruldu. Kapıya doğru korkak adımlarla ilerlerken her an içeriye gireceğini düşündüğü birisinin hareketini bekliyordu. Öyle birşey olsa da ne yapacağını bilemiyordu ama bulunduğu yerin atmosferi zaten gergin olan kadının tüm kasları ile gerilmesine neden oluyordu. Kapıya sadece birkaç adım kalmıştı. Ses çıkarmamaya özen göstererek tekrar bir adım attı. Dışarıda olduğunu bildiği adamın sesini duyuyordu ama konuşmalarını anlayamıyordu. Tekrar bir adım daha. Cesaret edip elini uzatabilse hantal kapıyı tutabilecekken bir türlü cesaretini toparlayamıyordu. Bir adım daha atıp kapıya dokunmadan dışarıya bakmak için kafasını uzattı. Geniş, taş bloklardan örülü koridorda kimse yoktu. Elini kapıya doğru uzattı. Kapı dışarıya çıkabileceği kadar açık değildi.

Kapının ağırlığını yokladı. Ancak iki eliyle açabileceği bir kapı olduğunu anlayınca içinden küfür etti. Yıllardır belki de yüz yıllardır kullanılmayan bir kapının önündeydi. Açması tüm koridoru ve odayı o iç gıcıklayıcı sesle dolduracak ve birilerinin dikkatini çekecekti. Açık olan küçük aralıktan koridora baktı. Koridorun sonunda başka bir kapı daha vardı. Kapının nereye açıldığını bilmiyor olması bir şey ifade etmiyordu. O an, kapıya ulaşırsa kurtulma şansının olması ilgilendiriyordu onu.

Cesaretini topladı. Büyük kapıyı iki eliyle iyice kavradı. Ayaklarını hafifçe açıp, onlardan güç alabilmek için iyice gerdi ve iki kolunu tüm gücüyle kapıyı açmak için çekti.

Kendine doğru gelen kirli ve büyük eli fark ettiğinde yapabileceği birşey yoktu. Kapının gürültülü açılma sesi eşliğinde, el saçlarını kavramış, kafasını odaya doğru çekiyordu. Ayakları boşaldı, elleri kapıdan kurtuldu ve bir anlığına havalanıp yere kapaklandı.

“Nereye gidiyorsunuz küçük hanım!” Diyen sesi tanımıştı, onu buraya getiren adamın sesiydi. “Sana yerinden kalkman için izin verdiğimi hatırlamıyorum” cümlesini duymasıyla, sol kaburgalarında hissettiği acı aynı anda beynine hücum etmişti.

Kollarını kafasında birleştirdi, ayaklarını karnına çekti… Gözlerini gücünün yettiği kadar sıkıca kapattı. İkinci darbeye pozisyon hazırlanmıştı ama bir işe yaramayacağını biliyordu. Sadece daha az acı hissetmek için dua etmek geçti aklından.

İkinci darbe gelmedi.

“Yerinden kalkman yasak! Köşene geç ve bekle.” Adam, büyük kapıyı kapatıp kilitledi ve ortalık sessizleşti.

Zoya’nın gözünde biriken yaşlar dışarıya hücum ettiğinde kız hala gözlerini sımsıkı kapatmaya zorluyordu kendini ve pozisyonunu bozmaya korkuyordu.

Ağzından kendisinin bile duymakta zorlandığı tek kelime çıktı.

“Neden?”

Merhabalar,

Öncelikle emeğinize ve kaleminize sağlık. Kirap yazmak zorlu ve beyin yoran bir iştir. Ben kısaca gördüğüm eksiklikleri paylaşacağım.

Anlatım seviyeniz belli bir sınırı geçmiş olmasına rağmen ben tam olarak yeterlilik düzeyine gelmediğini görüyorumm. Peki neden böyle düşündüm? Tekrar eden kelimeler anlatım akışında kesikliklere sebep vermiş. (Bana göre) Neredeyse aynı şeyi anlatan cümleler vardı. Kısa cümleler yerinde kullanıldığında çok etkili oluyor fakat genellemeye vurduğumuzda ben şahsım adına hoşlanmıyorum.

Etkili olan kısa cümleniz bence şuydu:

Daha derli toplu bir şekilde tek cümlede anlatılmasından yanayım. Bunu da yine biraz açayım. Belki kendimi tam olarak ifade edememişimdir.

Burada benim gözümü tırmalayan kısımlar var.

  1. Kendine gelme aşamasında eski ve ağır bir kapı gürültüsü olduğunu nasıl anladı? Baygın bir durumdayken bunu kavrayabilme yetisine sahip olabilir mi? Bu bence tanrısal bakış açısının yüzünden oluşmuş bir hata. Zoya’nın gözünden hikayeyi okuyoruz çünkü.
    2.nemli taş zemin… taş duvara… soğuk duvara… yerin nasıl bir yer… Bunlar bir paragraf içinde peşi sıra gelince gözümü tırmaladı.
  2. Yine paragrafın tamamına baktığımda karakter bakış açısı ile tanrısal bakış açısının karıştığını düşünüyorum. Cümleler birleştirilip bu ufak sorunlar giderilirse daha etkileyici bir anlatım olacağını düşünüyorum.

Hemen ikinci paragrafta ise bir önceki paragrafın bitimine zıt bir şekilde başlıyor. İnceledi diyerek bitirmişsiniz. İncelemek görme ve dokunma duyularının daha baskın olduğu bir eylem bence. Odanın karanlık oluşu görme eylemini tamamlarken kokuya geçiş yapması iki paragraf arasında bir çeşit karmaşa sebep olmuş.

Burada iki defa yer sözcüğü kullanılmış. Bana göre ilk yer sözcüğü yerine “zemin” deseydiniz daha iyi olurdu. Yüklem de yine değişebilirdi. Sanki bakan kişiler böyle düşünüyormuş gibi bir izlenim bırakmış.

Genel olarak bakmam gerekirse gerilim yeterince verilmemişti. Zoya geyet bilinçli biri olarak uyanmış ve sanki bu tip durumlara çok alışkınmış gibi sakin davranıyordu. Kendimi aynı konuma koyduğumda benim kalp atışlarım kulaklarımda yankılanırdı. Nefes alıp verişlerim hızlanır, elim ayağım titrerdi ve sağlıklı düşünmekten uzak olurdum. Beynim hızla kaçış yolları arardı.

Burası bilgilendirme amaçlı yazılmış. Bu kısımın ben daha çok neler olduğunu hatırlamaya yönelik olarak verilmesini ve genişletilmesini tercih ederdim.

“Neler olduğunu hatırlamaya çalıştı. En son evinde Yury’i (Yuri diye okunuyor diye düşünüyorum. Ekler okunuşuna göre geldiği için Yury’yi değil Yury’i olmalı diye düşünüyorum. Özay’yı beklerken gibi durmuş.) beklediğini anımsadı.” gibi olursa metnin bütününe daha uygun hale gelecektir. Bu şekilde bana benzer ama uymayan bir yapboz parçası gibi geldi.

Bu cümle daha önce de verilmişti. Belki daha farklı bir şekilde yinelenebilirdi.

Belki biraz karışık oldu ama mesajı yazarken elimde olmayan sebeplerden kesintilere uğradı. Genel olarak kendimi ifade ettiğimi düşünüyorum. Buraya gayet güzel tarzı bir fayda sağlamayacak bir şey yazmak istemedim. Kendimce beni rahatsız eden noktalara değindim. Umarım sizi incitmemiş ve yazma şevkinizi kırmamışımdır. Yazdıklarımı bir eleştiriden çok öneri olarak görürseniz sevinirim. Elbette bunlar sizin tarzınızın belirleyici unsurlarıysa bunlara saygı duyarım. Sadece bundan daha iyisini yapabileceğinizi düşünüyorum. Kolay gelsin efenim.

3 Beğeni

Benim bulduklarımı bulmuşsun, eline sağlık :slight_smile:

2 Beğeni

Harika bir cevap. Çok teşekkür ederim.
Emek ve zaman harcamışsınız. Tespitlerinizin tamamını çok detaylı şekilde tekrar tekrar okuyacağımdan emin olablirsiniz. Paylaşım amacıma hizmet eden ve beklediğim cevaba bu kadar çabuk kavuşmak inanın beni çok mutlu etti.

Tekrar teşekürler. :pray:

1 Beğeni

İlginiz için çok teşekkür ederim. :pray:

1 Beğeni

Öncelikle bir eleştirmen olmadığımı yani en azından polisiye türünde çok hakim olmadığımı söyleyerek başlayayım. Denildiği üzere betimlemelerde kesiklikler ve aksaklıklar olayların sanki boşlukta yaşandığını ve duyguların gerçek olmadığı izlenimine kapılmama neden oldu. Ve yine aynı kelimelerin sıkça kullanılması verilmek istenen etkiyi alamama gibi bir sonuç doğuruyor. Ben hikayede ilahi / tanrısal bakış açısının yedirilmesi gerektiğini düşünen birisiyim yani betimlenen her ne ise ‘eski’ olup olmadığı veyahut verilmek istenen herhangi bir şey bana abes kaçmıyor. Dahası sahneye derinlik katıyor ve güzelleştiriyor diyebilirim. Benim çok işime yarayan ve sana önerebileceğim bir önerim var. O da olay anı betimlenirken gerçekten her türlü duygunun, nesnenin ve karakterin gerçekmiş gibi düşünülmesi ve ona göre yazılması. Hem hikayeyi yazarken sen olayı yaşıyormuş gibi oluyorsun hem de iyi bir kalemin var ise okuyanlar aynı duyguyu tadıyor.
Şahsi olarak düşüncelerim bunlardır. Kurgunda başarılar dilerim.

1 Beğeni

Zaman ayırıp okuduğunuz ve görüşlerinizi paylaştığınız için teşekkürler.

Paylaşımı yapıp yapmamak konusunda çok kararsız kalmıştım. Aldığım cevapları görünce paylaşmakla ne kadar doğru bir karar verdiğimi gördüm.

Yazdıklarınız (diğer cevap yazanlarınkiler de dahil) benim için çok değerli. :pray:

Birkaç sahne öncesinden küçük bir bölüm daha. Biraz müdahale ettim. Kurguyu tamamladıktan sonra tüm sahnelerin üzerinden tekrar detaylı bir şekilde geçeceğim. Aynı şekilde tamamlanmış olan ilk kitap ile ilgili de oldukça yorun bir edit sürecine başlayacağım önümüzdeki haftadan itibaren.

Yorumlarınız ve tespitleriniz çok güzel. Yüzsüzlük olarak düşünmezseniz kısaca bu sahne ile ilgili yorumlarınızı da alsam :blush:

Şimdiden çok teşekkürler.


Karanlık sayılabilecek kadar az ışıkla aydınlanan geniş, yüksek tavanlı odada klavye tuşlarının çıkardığı ses hafifçe yankılanıyordu. Tarihi binanın zemin katındaki oda oldukça soğuk olduğu için içerideki iki adam da mevsime rağmen oldukça sıkı giyinmişlerdi.

Keskin nem ve küf kokusu, odayı doldurmaya başlayan sigara kokusu ile birleşmişti. Ortaya çıkan yeni koku dayanılacak gibi değildi. Odada mecburen kalan iki adamın memnuniyetsizlikleri yüzlerinden belli oluyordu.

Klavyenin başındaki esmer ve zayıf adam, sigarasından derin bir nefes aldı. Baktığı ekrandan gözlerini ayırmadan ağzında biriken dumanı üflerken konuştu.

“Biraz önce birisini aradı.”

Hemen arkasındaki eski masaya yaslanmış adam duyduklarına şaşırmamıştı. Eli yüzündeki taze yarasına gitti, parmağını beş santimlik yaranın üzerinde gezdirdi.

“Ne konuştular peki?”

“Konuşmadılar. Karşı taraf cevap vermedi”

“Numarayı kontrol et bakalım.” Sigaranın külünü, masadaki tablaya dökmek için uzattı ama ulaşamadan kül masaya düşünce elinin tersiyle külü masanın kenarına doğru iterek yere düşmesini sağladı. Sigarayı tekrar ağzına götürüp hafifçe içine çekti, “Polisten önce kimden yardım istemeye çalışmış öğrenelim.”

“Numara yurtdışına ait.” Gözlerini kısıp dikkatle ekrandaki ülke telefon kodları arasında gezindi. “Sanırım Türkiye’de bir numarayı aramış”

“Sanma Andre! Emin ol!”

Andre, sinirli bir şekilde arkasını dönüp konuşan adama baktı. Dalga geçen bir tonda, “Emredersiniz efendim, başka emriniz?”

Adam kapıya doğru yürürken Andre’nin yanında durdu. Sigara bulunan elini adamın masasına dayadı, gülümseyerek ağzındaki sigara dumanını adamın yüzüne üfleyip konuşmaya başladı.

“Kadını kontrol etmeye gidiyorum. Ben gelene kadar Igor’un duymaktan memnun olacağı birkaç bilgi bulsan iyi olur.”

Adam, suratını yalayarak geçen iğrenç nefes ve ucuz sigara kokusuna aldırmadan tepesinde dikilen adama döndü. “Sen de bir işe yarasan keşke. Belki bu daha kolay olurdu.” Sonra da aynı sakinlikte parmaklarını klavyenin üzerinde dans ettirmeye devam etti.

Diğer adam odadan çıkınca, Andre yüzündeki iğrenme ifadesi ile küfür edip kapıya doğru tükürdü.

Bu bölümde sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. Yazım ile ilgili ne kadar çok deneme yapılırsa kalem iyileşecektir. Burada takıldığım tek yer ise Andre adlı karakterin dönüp adama baktıktan sonra söyledikleri üzerine adamın ona doğru gelip konuşmasından sonra tekrar bakışlarının o adama dönmesi. Mantıken arkasını dönmüş ve ona doğru gelen birisini gözleriyle takip etmiş olması gerekirdi. Tabii o sırada gerçekten yüzünü çevirdiği vs. şeyler düşünmüş iseniz bu küçük şeyin de sıkıntı olacağını sanmıyorum. Bana kalırsa kaleminiz gelişmeye devam ediyor. Pes etmeden devam etmeniz dileğiyle. Başarılar.

1 Beğeni

Yorumunuz için teşekkür ederim.
Haklısınız ikinci dönme eylemi fazla olmuş. Sanırım ekranına geri döndüğünü ve yanına gelince tekrar adama doğru baktığını düşündüm ama yazarken yanlış ifade ettim :slight_smile:

:pray: