yaz biter
eskir geceler, serin, hüzünlü
yeni mevsime hazırlık: ömrün teyel yerleri
bir yanı telaş, bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri
çıkarır sizi dalgın derinliğinizden
yaşadığınızı duyarsınız teninizde
bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz
sıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları
ahşap panjurları
yaz bitti
bitmeyen şeyler kaldı geride …
Yağmuru severmişim meğer,
ağ gibi de inse üstüme ve damlayıp dağılsa da camlarımda, yüreğim beni olduğum
yerde bırakır ağlara dolanık ya da bir damlanın içinde ve çıkar yolculuğa haritada
çizilmemiş bir memlekete gider.
Yağmuru severmişim meğer…
Düşteyim işte, çıkageldi bir güz yeli
Hafiften. Bir buğu gibiydi gök.
Ey kendini saklayan geçmiş, ince bir tül ardında;
Güz geldi ve yıldızlarını üstüme dök.
Artık büyüdüm. Ey sonsuz çocukluk!
Atlar, atlı karıncalar ve yolculuk.
önce, kendimizi yenmek zorundayız, katılır mısın?
İç güdüler, beyni yadsır bilir misin
özenmek mi?..
düş evreni yeniden doğuyor, rahatlıyorum…
dostluk tutkumuzu boğsak mı ne
yalanlar, erdemsizlikler mi en çoğalan yaşamda
en doğurgan…
unutma, sadece, bedelini ödediği şeye sahip olur kişi
bir namuslu ilkedir bu erdemden yana
ve haklı olmanın çilesini çekerim ben hep
karanlıkta kişi başkalaşıyor mu, ne dersin
de ki uzaklarda
kentlerimizin üstünde bir gecedir şimdi kurduğum
belki sensindir…
Yıldızlar kıyamet gibiydi kaldırımlarda
Çünkü biraz evvel yağmur yağmıştı.
Adam bulut gibiydi, hatırladı
Adamın ayaklarının altında
Yıldızların yıldız olduğu vardı
Adam yıldızlara basa basa yürüdü
Çünkü biraz önce yağmur yağmıştı.
Uzakta, taştan elinde kül,
Çitin üzerinden bakar, belli ki yorgun teni,
Anımsıyordu geçmişteki o günü.
Konuşmuyordu ama meraklıydı gözler,
Yaklaştı uzaktan, damlayan su gibi,
Elinden gelse durdurur ya da akar sel gibi.
Kadın uzundu hatrında adamın,
Şimdiyse attığı her adımda o kadın,
Kısaltıyordu ömrünü adamın.
Hiç özlemedim seni
Özlemek dostluktandır
dostluğundan öte bulmalıyım seni
……
Özlemek
yanında olmak isteğidir
gülüşünü görmek biraz da…
Hiç özlemedim seni…
Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki
Çok sevdiğim başına yemin ediyorum ben
Koyu bir çiçek gibi gözlerin kapanırken
Bir dakika göğsünün üstünde olsa yerim
Ömrümü bir yudumda ellerinden içerim
Gözleri siyah kadın o kadar güzelsin ki…
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi…
Eskiler iz sürerdi.
Biz muttasıl arıyoruz yeni insanlar.
Arıyoruz âlemin iç yüzünden zihnimize
Yansıyan bir tasarımla gerçeği.
Şivekâr bizden biri
Yola çıktı yolu bilmeden
Arıyor bir hedef gözüne kestirmeden
Aradığı ne sevgili, ne efendi, ne sultan
Özünü harekete geçiren onun
Kanını kaynatan candır düpedüz kendi canı.
Yol canlılıkla mukayyet
Gitti deriz
Ölenler için
Yalnız yaşayanların işidir
Yola çıkmak, yolu kat etmek.
Eskiler aramaz, iz sürerdi.
Bilirlerdi Evet’le Hayır arasına Belki
Sokulduğunda
Felaket gelir.
Noksanı fark ederlerdi, çünkü bütünden
Nelerin koptuğu besbelli.
Dağılmak eskilerin dilinde
Ufalanmak anlamına gelirdi
İz sürerlerdi irileşmek, ulaşmak, toparlanmak için
Biz yeniler bir an önce dağılsak bari deriz
Korkarız kaybolmaktan çokluk içinde.
Aradı
Arayış ibresinden gözünü ayırmadı
Karnı aç
Üstü başı lime lime
Artık narin ayakları çiziklerle dolu
Dirsekleri de yara kabukları
Gerçi bu kadarı, böylesi
Başlarken hiç akla gelmezdi
Lakin hayret!
Arayana yoksulluk eziyet vermiyor
Arayanın aramaktan başka derdi yok.