ŞizofrenAşk

Bir uğultu ile başladım sabaha. Gölgemin kaybolmuş olduğu aydınlıkta, bir vagon sesi ile uyandım. Geceden içmiş olduğum alkolün vermiş olduğu hafif baş ağrısı ve yanımda adını bile bilmediğim bir kadın. Gözlerini açtığında “Günaydın Sevgilim” diye bir ses çıktı dudaklarının arasından. Kimdi o, ne ara kabul eylemiştim hayatıma. Aslında ondan sonra kimseyi almıyordum hayatıma. Yada alıyordum bilmiyorum, yine kim olduğumu nerde olduğumu hatırlamıyorum. Burası benim evim miydi? Bu tüller bu yatak bu televizyon, bu koridor bu mutfak. Hayirrr. Yok yok evet benim olmalı. Epeydir uğramadığım benim evim… Dar ağacında sallanan gençliğim içten içe kayboluyor. Bir aşk sızısı ile yaşamak saçma geliyor. Ve bunun vermiş olduğu acı ile tanımadığım kadınlar beliriyor sabah yatağımda, yanımda… Sokağa atıyorum kendimi ait olduğum yere insanların içine, kalabalığa. Çünkü biliyorum ki yalnız kaldığım o vakit ben ben olmayacağım… Öğle vakitlerinde semtin içinde ufak bir meyhanede buluyorum kendimi. Kahvaltı niyetine içtiğim arpa suyu tok tutuyor beni ve acılı yaşamı bi nebze dindiriyor. Küstahça gülen ve hayatı umursamayan insanların içine karışıyorum. Bir cafede birşeyler atıştırmak istiyorum. Garson geliyor “buyrun beyefendi ne alırdınız?” diye bir soru ile. Hafızam, beynim düşünmeye başlıyor hemen. Bana mı demişti. Ne ara beyefendi olmuştum bu serseri yaşamda. Simit ve çayı soyleyip etrafı insanları kesiyorum hafiften. Birde ne görsem. Hayatin bana verdiği en büyük hediye sandığım o… Karşım da hunharca gülüyor. Mutluluğu mest olmuş dudaklarında… Beni bu hale getiren o beden umarsızca karşımda… Kanımda…

Okuyanların yorumlarını alabilir miyim?

Ben okudum; ancak yorumum pek olumlu olmayacak.

Bu karakter tipi kara polisiyede çok çok kullanıldı, yirminci yüzyılın ortalarında popülerdi, iskandinav polisiyesinde de kısmen kullanıldı. Ve Amerikan filmlerinde klişe yahut bayat diye izleyicilerin tabir ettiği karakterlerden de oluyor kendileri.

Aynı zamanda bu metninize öykü diyemiyorum. Karakter kimdir, ne yapar, ne içer? Amacı nedir? Belirsiz…

Daha çok psikolojik bir dışavurum seziyorum ve o yüzden Freud’cu bakış açısıyla edebiyatı salt psikolojik duruma indirgemek istemiyorum. Zira edebiyatın en büyük özelliği sözcüklerle inşa olmasına rağmen onları yıkıp geçmesi ve sınırları aşması- dışa vurumun da otesine- olduğunu düşünüyorum.

Yani öykü inşasında zaman, mekân, olay gibi durumları halletmiş aşmış ve salt dışavurum değil de metaforların, betimlemelerin, kolektif bilinç dışının, olağan ve olağanüstü ayrımının, gizemin, okura verdiği hissiyatı, türlerin arasındaki sınırın ve benzeri unsurların da ötesine gidin ki biz okurlar okurken bir çok anlam çıkaralım ve keyif alalım.

O güzel yorumunuz ve eleştiriniz için çok teşekkür ediyorum