Söylence

Öykü Seçkisi'nde okumak için: Söylence – Aylık Öykü Seçkisi

image

“Stüdyomuzu dolduran değerli misafirlerimiz ve bizleri ekran başında seyreden sayın izleyicilerimiz, Söylence’nin yeni bölümüne hepiniz hoş geldiniz! Ben Doç. Dr. Sinan Yücebulut. Her hafta olduğu gibi bu hafta da benim moderatörlüğümde, katılımları ile bizleri onurlandıran pek değerli konuklarımızla birlikte tarihin aydınlatılmamış perde arkası yaşanmışlıklarına değineceğiz ve saklı kalmış gerçekleri tüm detaylarıyla açığa çıkartacağız. Saygıdeğer konuklarımızı… (DEVAMI…)

4 Beğeni

Sevgili @Gurlino

Sen ne yaptın böyle :slight_smile:

Bir tartışma programını sahne olarak kullanıp hikaye anlatabilmek inanılmaz bir fikir. Aslında bu yazdığına hikaye de diyemeyeceğim, belki gerçekten bu tartışma bir yerlerde yaşandı ve sen gözlemleyerek kaleme almışsın çünkü verdiğin bilgiler, tartışmanın gidişi ve üzerine kurulduğu yapı “gerçekler” üzerine yerleştirilmiş. Bahsettiğin kopyalar gerçekten de Dresden ve Vatikan’da bulunuyor. Birinde 12 diğerinde 6 hikaye var. Üstelik aynı hikayeler, farklı şekillerde anlatılıyor. Türk mitolojisine ait akademik çalışmalar çok okuduğumdan zamanında böyle bir bilgiye denk gelmiştim. Ancak senin yazdığın çözümlemeyi görünce, bu bilginin üzerinde hiç düşünmediğimi anladım.

Yine de büyük bir ustalıkla, insanı kendi kültürünü düşünmeye ve sahipsizliğini gidermek için motive etmeye destek olacak bir hikaye yazmışsın.

Not: Böyle bir hikaye yapısına kurguladığın karakterlerin gerçek olduğun söylesen inanırım. Bana hepsini birinci elden tanıyormuşsun gibi geldi. Bu kadar az kelimeyle, kısacık bir örgüde çok belirgin karakterleri görünce bende kendime buradan gerekli dersleri çıkardım.

Eline ve düş gücüne sağlık
Sevgiler
Dipsiz

1 Beğeni

Merhaba Dipsiz,

Öykümü beğenmene sevindim. Birçok kişinin Dede Korkut’un kendine özgü dilinde bir hikaye yazacağını düşünüp konuya farklı bir bakış açısı katmak istedim. Bir de Dede Korkut metinlerinin içeriğinden çok, bize neler hissettirmesi ve neler düşündürmesi gerekir noktasına parmak basmak istedim.

Hikayenin dekoru olarak bir televizyon programı kullanma fikri bana çok mantıklı geldi nedense. :smiley: Bir çatışma ortamı yaratmak ve fikir düellosu ortaya koyma fikrim vardı. Tartışma programı dekoru buna cuk oturuyordu.

Gerçekçi metinler kaleme almayı, insanları “Bu şimdi kurmaca mı yoksa gerçek mi?” diye çelişki içerisinde bırakmayı seviyorum. Bu öyküm de o tarza bir örnek oldu. Karakterler, yaşananlar vs. hepsi kurmaca. Ne böyle bir program var, ne benzerine denk geldim, ne de karakterler gerçek. Ama hepsi hayatın olağan akışına uysun diye çaba gösterdim. Diyaloglar, ara geçişler, karakterlerin aklından geçenler, diline gelenler…

Bunu sağlamak için araya genel kültür bilgileri serpiştirdim Vatikan vs. gibi. Okuyucu öyküyü okurken metnin gerçek bir dayanağı olup olmadığını, karakterlerin gerçek olup olmadığını merak etsin (hatta mümkünse açsın Google’da araştırsın isimleri gerçek mi değil mi diye :slight_smile: ), bilinçaltında sorgulasın olup biteni diye uğraştım. Anladığım kadarıyla bunda fena bir iş çıkartmamışım. :slight_smile:

Güzel düşüncelerini benimle paylaştığın içi çok teşekkür ederim.

Sevgiler,

Ufuk

1 Beğeni

Siz yazmışsınız aşağıya ama vallahi de billahi de kişileri google’a yazıp arattım kim bunlar diye. Elinize sağlık.

2 Beğeni

Kusura bakmayın hayatınızdan 15 saniyeyi var olmayan insanları Google’da aramakla harcattığım için. :smiley:

Öykümü okuyup yorum yazdığınız için teşekkür ederim. :slight_smile:

1 Beğeni

Itiraf: bende arattim :sunglasses:

1 Beğeni

Arkadaşlar beni utandırıyorsunuz. :smiley:

Yakında yarattığım karakterler için Facebook hesabı açmak zorunda kalacağım anlaşılan :smiley:

Merhaba Ufuk,

Yine çok keyifli bir öyküydü. Aslında bir sesin var ve ne yazarsan yaz bu ses kendini belli ediyor. Bu bence çok güzel bir şey, oturmuş bir yazı karakteri olduğunu gösteriyor. Ayrıca bu ses çok iyimser bir ses bana çok iyi geliyor.

Temanın ele alınışı da çok özeldi. Bununla birlikte hocayla yazarın özellikle yazar kaynaklı atışması aslında çok da gerekli değildi. Yani Tolkien bile apırdıysa o da apırıversin ne olacak? :blush: Bu konuda Orhan Pamuk’tan okumuştum sanırım. “Robinson Crusoe ondan birkaç yüz yıl önce yazılan Hayy Bin Yakzan’dan mı çalınmıştır?” diye soruyordu. Bazen -tabi bu öykünün kurmaca olduğunun farkındayım ama yorumu da nitelikli kılmak için yazıyorum- biribirinden habersiz ya da bilinçaltından gelen bir itki ile benzer şeyler yazılabiliyor. Kaldı ki öykünün yazarı zaten Dede Korkut’u şablon olark kullandığını itiraf ediyor.

Bu arada öykü için araştırma yapıldığı da anlaşılıyor. Bu emek demek ve öyküyü bir kat daha güzel kılıyor. Bununla birlikte ben de 13. hikaye 10 sene çıkmaz diye düşünürken kitabı çıktı…:thinking: O açıdan hoş bir sürpriz.

Bu arada belki konuklar arasındaki karşıtlık olmasa da olurmuş ama olduktan sonraki psikoloji nefis yansıtılmış.

Her şeyin sonunda bu özgün, iyimser ve güzel mesaj veren öyküden büyük keyif aldım.
Ellerine sağlık.

Not: Gelecek kuşaklar da Ufuk Yasin Yurtbil’e baksın…

1 Beğeni

Merhaba Murat,

Bu aldığım en güzel övgülerden birisi, çok teşekkür ederim. Bir eseri okumaya başladığında yazarını tahmin edebiliyorsan o yazarın kendine has bir dili var demektir.

Hayat zaten başlı başına bir koşturmaca ve yarış. Olumsuzlukları yakalamak çok kolay. Ben yazılarımla olabildiğince çevreme olumlu mesaj vermek, kafalarında pozitif düşünceler oluşturmak istiyorum. Senin de benim öykülerimde bu şekilde hissetmen beni oldukça keyiflendirdi.

Konuklar arasındaki gerginlik ve çatışma mutlaka olması gereken bir durum bana kalırsa. O konu olmasa okuyucunun kafasını çalıştırması ve kendi fikrini sorgulamasını sağlamak zor olurdu. Orada konuklar üzerinden okuyucu düşünmeye zorlanıyor aslında.

Utançtan kulaklarım kızarda, çok teşekkürler Murat!

1 Beğeni

Selamlar Ufuk,

Akla gelmez bir fikirle temaya iki katman öteden yaklaşmışsın, oturup karaktere konuşma bile hazırlamışsın. Öykülerde temanın ne gibi kullanılabileceğine dair de bir konuşma yapabilirsen çok makbule geçer.

Karakterler arasındaki gerilim dolu dokundurmaları çok sevdim. Sade ama özenli dilinle öykü akıp gidiyor, tek solukta bitiyor.

Korkut nüshalarının aralarındaki farklılıkların sebebi şu olabilir: Eski edebiyatta tercüme bir gelenek halinde ama bu tercüme işi şu anki manasına çok uzak; öyle ki yazar kitabı çoğu zaman yeniden yorumluyor, içeriğinde değişikliğe gidiyor, kendi şiirlerini ve hikayelerini bu çeviriye yerleştirdiği bile oluyor, öyle ki bu tercüme bazen aslının üzerine çıkıyor. Yazarın bu eseri … tercümesi olarak adlandırmasının sebebi aslına duyduğu saygıdan denir.

Çok güzel yazılmış, kendine has bir dille işlenmiş, verdiği örnek mesajlarıyla harika bir öyküydü. Paylaştığın için teşekkürler.

Bir de karakterler gerçek değil demişsin, yalan gibime geldi. Kendileri belki öykünün altına yorum bırakırlar.

Ellerine kalemine sağlık.

1 Beğeni

Merhaba Osman,

Dede Korkut temasını görünce, ‘Bu sular Osman’ın suları, ondan daha iyi bir Dede Korkut öyküsü yazmam mümkün değil,’ dedim ve konuya farklı bir açıdan yaklaşmak istedim. Ortaya bu öykü çıktı. Senden böyle övgü dolu sözler almak benim için büyük mutluluk.

Bu konuda başımın ağrımışlığı çoktur. Öykülerimi gerçek sanıp duygulanan ve paylaşan, ardından kurmaca olduğunu anladıktan sonra gelip bana küfredenlerin sayısı bir hayli fazla. :slight_smile:

Bu tarz gerçekçi kurguları sevenleri Ekşi Sözlük’teki Gurlino’nun kısa hikayeleri başlığındaki öykülerimi okumaya davet ediyorum. :slight_smile:

1 Beğeni

Merhabalar,

Konuyu farklı bir bakış açısıyla ve sade bir dille yorumlamışsınız, okunası bir öykü olmuş. Konuklar ne zaman birbirine girecek dedim ama seyirciye yansıyan bir gerginlik olmadı, belki reklam arasında atışmışlardır :slight_smile: Karakterlerin gerçekliği konusunda diğer yorumlara katılıyorum. Sadece Derya Hoca’yı en başta bir kadın karakter olarak düşünmüştüm, aklımda farklı canlanmıştı, sona kadar öyle götürdüm sanırım ister istemez :slight_smile: Kaleminize sağlık,

Sevgiler,

1 Beğeni

Merhaba,

Aynen dediğiniz gibi bir öykü olsun istemiştim. Sade, yormayan ve farklı bir bakış açısı katan…

Asıl ikinci bölümde ortalık birbirine girdi ama maalesef bize ayrılan sürenin sonuna geldiğimiz için yayınlayamadık :smiley:

Derya Hoca kadın olabilirdi gerçekten de. Çok da yakışırdı öyküye. Acaba o şekilde düşünüp yazsam nasıl bir öykü olurdu? Sanırım bu sorunun cevabını hiçbir zaman bilemeyeceğiz. :slight_smile:

Okuyup yorum bıraktığınız için teşekkür ederim.

Selamlar,

Ufuk

1 Beğeni