Anadolu türkçesinin günümüze kalan en güzel örneklerinden.
Remember what the dormouse said
Feed your head, feed your head
Birazdan okula gidip en sevdiğim öğretmenlerden birinin güneş gibi aydınlattığı sınıfa gireceğim. Ne güzel hisler. Aklıma bu şarkıyı getirdi. Bir komşum var ve beni rahatsız ediyor… Yurtta iken öyleydi gerçekten de. Ne anlamlı şarkı.
Ayrıca şunu fark ettim ki, bence 500-600 yıl önceki gibi aşk, aşık olmanın kendisi güzel. Yaşaması hep hayal kırıklığı. İnsanları uzaktan sevmek çok güzel hissettiriyor. Bir şekilde yan yana gelince sıradanlaşıyor.
“I bring you pain, the kind you can’t suffer quietly…”
İçimde hiç bir yere sığdıramadığım bu hisler devam ediyor. Ben onları gömmeye çalıştıkça onlar daha da üste çıkarak güçleniyorlar. Kim yenecek merak ediyorum. Ben kimim? Kendimi çalışmaya verdim, sürekli bir şeyler yapıyorum. Bugün bildiğimi sandığım bir sürü konuda gerçekten de o kadar iyi olmadığımı anladım. Kendi bilgilerime güvenmediğimi anladım. Şu an hissettiğim bu hisler de geçip gidecek elbette. Zaman gerekiyor. Zaman gerekiyor… Elimi sıkan insanlar olmasa ne yapardım bilmiyorum, bence dost gerçekten zor bir zamanda karşınıza çıkıp sizin elinizi sıkan ve merhaba diyen kişiler.
Tüm bu hisler er ya da geç geçtiğinde tekrar mutlu olacağım. İçindeki bir savaşı bile kazanamayan bir insan, daha ne kazanabilir ki? Şunu anladım ki, istediğin her şeye sahip olmak mutlu olmakla aynı şey değilmiş mesela. İnsan çok küçük şeylerle mutlu olabilirmiş aslında, bir deniz kenarında oturmak gibi. Neyse, gideyim ve sessizce Kayıp Rıhtım yazarlığı için başvuru yapayım, belki bitmemiştir süresi.
Aurora balım yeni albüm çıkarır da ben dinlemez miyim?
şu an dinlemiyorum ama akşam mutlaka dinleyeceğim kafamda devamlı Sodomun iki şarkısının melodisi dönüyor M-16 ve Remember the Fallen