Tufan - Hikaye Kurgusu

Tarih 4 Temmuz 1794 günü, güzel yatım Holstin ile denizin dalgaları üzerinde son hızla ilerliyorduk. Benim adım Frederick William, Prusya’nın ileri gelen soylularından biriyim. Gemide benimle birlikte seyahat eden eşim Leydi Elena ve kuzeni Lord Antoni Sapieha de vardı. Gdanks’a dönmekteydik.

Tam bu sıralarda tayfalarımdan gözcülük yapanlar, peşimizden iri bir balığın geldiğini haber verdi. Bu, iri bir çekiç balığıydı. Köpek balıklarının en yırtıcı türlerinden biriydi. Hayvanın avlanmasına karar verdik ve iş de kolayca başarıldı.

Güverteye alıp karnını yardık. Midesinde neler olduğunu merak ediyorduk. Bu çeşit yırtıcı hayvanlar, önlerine ne gelirse yuttuklarından karınlarından genellikle ilgi çekici şeyler çıkardı. Fakat bu köpek balığı uzun zamandır bir şey yememiş olmalıydı ki, midesinin içi bomboştu.

Ancak bağırsaklarında kaya parçasına benzer bir şey gözüme ilişmişti:

  • Bir şişe!

Diye bağırdım sonra devam ettim.

  • Denizde bulunan şişelerden çoğu zaman önemli belgeler çıkar. Şimdi bunu bir güzel yıkayıp getirin.

Bir şampanya şişesine benziyordu. Üzeri adeta taştan kabuk bağlamıştı. Tıpası da çürümüştü.

  • Şayet içinde kağıt varsa, muhtemelen okunmaz hale gelmiştir.

Dedi Lord Antoni Sapieha.

Haklıydı. Şişenin içinde bir takım kağıtlar vardı. Onları yırtmadan çıkarmak için, şişenin boynunu kırdım, usulca çıkardım. Birbirine yapışmış, yazıları yarı yarıya silinmiş üç kağıt parçası çıktı içinden. Biri Almanca, biri Fransızca, üçüncüsü İngilizce olarak yazılmıştı. Hepsinin kapsamı aynı olmalıydı. Silinen yazıların eksiğini tamamlamaya çalıştık. Sonunda, üç kağıttaki yazılar birleştirilince ortaya bir belge çıkmıştı.

" 2 Haziran 1792 günü, Gdanks’a bağlı üç direkli Prusya gemisi, güney yarımküresinde, Koszalin kıyılarında batmıştır. İki tayfa ile kaptan Fran, kıtaya çıkmaya çalışacaklar ve orada hain yerlilerin tutsağı olacaklardır. Onlara yardıma gelmezseniz mahvolacaklar. Bu belge 81 derece boylam ve 47 derece 21 dakika enlem dairesinden denize atılmıştır."

Holstin’deki geçmiş gemicilik dergilerini karıştırdığımda Prusya gemisinin 25 Mayıs 1792 günü, İnsterburg’da Memelburg limanından ayrıldığını öğrendim. Kaptan Fran ise, herkes tanınan yiğit bir gemiciydi.

Hemen Knigsberg’e giderek Amirallikte gereken girişimlerde bulunmaya karar verdim. Yola çıkmadan önce de, ülkenin iki ünlü gazetesine, şöyle bir ilan vermeyi unutmadım:

“Gdanks limanına bağlı üç direkli Prusya gemisi ile kaptan Fran konusunda bilgi edinmek isteyenlerin Prusya’da Goldingen kontluğunda Windawa Şatosunda Lord Frederick’e başvurmaları rica olunur.”

1761 yılında doğdum. 33 yaşında, uzun boylu biriyim. Çevremde tatlı bakışlı, sonra derece nazik ve mert bir adam olduğum söylenir. Her zaman zenginliğim oranında iyi kalpli, eliaçık bir kişi olmaya çalışmışımdır. Tayfam tarafından çok sevilirim.

Eşim ile evleneli daha iki ay olmuştu. Elena 1773 doğumluydu. Aramızda 12 yaş fark olmasına rağmen bununla ilgili şu ana kadar insanların eleştirileri dışında hiçbir sıkıntı yaşamamıştık. Ünlü bir çoğrafyacının kızıydı. Ancak babası yeni yerler keşfetmeyi severdi ve son yolculuklarının birinde denizde kaybolmuştu.

Knigsberg’de olduğum bir günün akşamı, şatonun kahyası eşim Leydi Elena’ya biri kız diğeri erkek iki çocuğun onu görmek istediklerini haber verdi. Çocukların kardeş oldukları ilk bakışta anlaşılıyordu. Kız on dokuz yaşlarındaydı, güzel yüzünden, uzun süredir ağladığı, acı çektiği belli oluyordu.

Elinden tuttuğu erkek kardeşi ise on birinde vardı ve korkusuz bakışlarıyla, ablasını himayesine aldığını göstermek istiyor gibiydi. Genç kız, gazetede okudukları ilan üzerine geldiklerini ve Kaptan Fran’ın çocukları olduklarını söyledi. Ve ardından yalvardı:

  • Madam, ne olur, anlatın bize, babamız yaşıyor mu? Onu yeniden görebilecek miyiz? Kaza hakkında neler biliyorsunuz, lütfen söyleyin.!

Elena karşılık verdi:

  • Sevgili çocuğum, sizi boşu boşuna umutlandırmak istemem. Tanrı’nın yardımıyla umarım bir gün kavuşursunuz babanıza…

Ve eşim bildiklerini başından sonuna dek anlattı. Çocuklar belgeleri, babalarının el yazısını görmek istediler. Ama o sırada kağıtlar, benim elimdeydi. Elena, çocukları bırakmadı, şatoda konuk olarak kalmalarını rica etti.

Bu arada onların hikayelerini dinledi. Anneleri, küçük kardeşi Glan’ı dünyaya getirdikten kısa bir süre sonra vefat etmiş. Onları babalarının iyi kalpli ablası büyütmüş. Kaptan Fran son yolculuğa çıktığında da her zaman ki gibi onları ablasının yanına bırakmış.

Ella ile Glan o günden sonra bir daha babalarından haber alamamışlardı. Bu arada akrabaları olan kadının da ölmesiyle iki çocuk yapayalnız kalmışlar. Çocuklar o zamandan beri sıkıntı ve yokluk içinde yaşıyorlarmış.

Eşim Ella ile Glan’ın yaşadıklarını duyduktan sonra çok duygulanmıştı. Bütün gece gözüne uyku girmemiş. Ertesi gün ise ben Knigsberg’ten dönecektim ve getireceğim haberler önemliydi.
Sabahleyin at arabası sesini duyar duymaz eşim avluya, beni karşılamaya çıktı.

  • William ne oldu.?

  • Ne olacak Elena’cığım, bu adamlarda hiç merhamet falan kalmamış. Gemi vermeye yanaşmadılar! Sözde belgeler anlaşılmaz bir biçimde yazılmışmış, boş yere para harcayamazlarmış. Üç adamı bulmak için bütün deniz karış karış taranamazmış! Anlayacağın yardıma yanaşmadılar.

Söylediklerimin üzerine Ella kendini tutamadı bağırdı:

  • Babacığım, zavallı babacığım.

Şaşırmıştım ancak karımdan olayın içyüzünü öğrenince şaşkınlığımın yerini üzüntü almıştı.

Elena bana dönerek:

  • William, bu mektubun elimize geçmesi Tanrı’nın işi. Demek ki bu zavallıları kurtarma görevini bize vermek istemiş. Holstin iyi bir gemi. Güney denizlerine pekala dayanır. Gidelim ve biz arayalım Kaptan Fran’ı.

Kaptan’ın yardımına koşmak benim de aklıma gelmişti. Ve bu konuda karım tarafından böyle desteklenmek beni memnun etmişti. Artık boşa geçirecek bir saatimiz bile yoktu. Hemen hazırlıklara girişmeye karar verdik.

Kaptan Lynn Schmidt hemen kolları sıvadı. İlk iş, ambarları genişletmekti. Kiler iki yıl boyunca yetecek kadar dolduruldu. Yolculuk boyunca nelerle karşılaşacağımızı bilemiyorduk. Lynn Schmidt otuz sekiz yaşında, soğuk kanlı, çalışkan ve usta bir denizciydi.

Bana candan bağlıydı. İkinci kaptanımız Jon Erec de, on beş kişilik mürettebat içindeki aynı derecede güvenilir gemicilerden biriydi. Yolcular arasında Lord Antoni Sapieha’da unutmamak gerek. Antoni otuzaltı yaşında, sessiz, sakin ve yumuşak bir adamdı.

Babamın abisinin oğlu olduğu için Windawa şatosunda birlikte otururduk. Kaptan Fran’ın çocukları Ella ve Glan , yatın baş kamarotu Bay Hanric ile eşim Leydi Elena’nın hizmetini gören Bayan Nina da diğer önemli yolculardı.

7 Ağustos akşamı, kilisede bir ayin düzenledik. Yolculuğun iyi geçmesi ve amacına ulaşması için yüce İsa’ya dualar ettik. Ertesi gün, sabahın altısında Okyanusa açıldık…