Çatışma sahasında derin bir sessizlik hakimdi …
Yıllardır süren şanlı şerefli savaşta silahlar susmuş tüm duyular organlar duygular, dünyanın lağvedilmesi emri ile şaşkınlık içinde ağlayarak silahlarını bırakmışlardı.
Rehavetin meydana getirdiği korkunç sorumsuzluk tüm cephe hattında öfke ve tepki ile karşılanmıştı. Nasıl bu kadar bilinçsiz, gerçeği yansıtmayan cümleler kurabilirdi? Onca emek, onca zaman, onca fedakarlık ne için harcanmıştı?
“Efendim, yakında karanlık gelecek iradeyi elimize almamız lazım!” dedi akıl. Fakat iç ses suskunluğunu bozmadı.
“Efendim, özgürlük saldırı için karanlığı bekliyor savunma hattını yeniden oluşturmak için emirlerinizi bekliyoruz!” dedi mantık. Fakat iç ses suskunluğunu yine bozmadı.
“Efendim, yönetimsel güdüleri bize bırakın yoksa ele geçirileceğiz!” dedi irade. Fakat iç ses daha derin bir sesizliğe bıraktı cevabı.
Üç kurmay kararlı bir şekilde ısrarla aynı cümleleri tekrarlıyor yalvarıyor ağlıyorlardı.
Nafile!
Kızıl gökyüzü ile yeşil toprakların birleştiği yerde cepheye sırtını vermiş olan karargah son emrini gecenin ilerleyen sularında vermişti. Gelen emrin keskinliği cephe hattı boyunca büyük bir sarsıntı yaratmış, adeta tüm müttefikliğe son vermişti ve emir komuta zincirini darmadağın etmişti. Silahlar susmuş, top atışları durmuş, öncü kuvvetler geri çekilmiş, geri hattaki harekat birlikleri sığınağa girerek korkuyla düşmanı ve kendi cinai sonlarını beklemeye koyulmuşlardı.
Çokta uzak olmayan bir tepeden keskin bakışlarla sigarasından derin bir nefes çeken karanlık arkasına, özgürlüğe dönerek “Tekrardan bu kadar kolay teslim alabileceğimizi sanmıyordum, Karargah teslim emri verdi. Birşeyler yolunda gitmiyor ama sebebi umurumda değil, zafer yine bizim olacak! İradeyi ele geçirmemiz yeterli.” dedi donuk ukala bir tonda. Çoktan ümidini kesmiş olan özgürlük karanlığın baştan beri bu kararlı tavrına hayranlık duyuyordu. Kendini toparlayarak “Eminmisin? Esaret o kelepçleri çözemememiz için elinden geleni yapacaktır. Ve İrade şehadet konusunda tehlikeli bir bireyselliğe girerek bize zarar verebilir.” diye sordu.
Siyahi bir tonda “Ben İradeyi düşürdüğümde sen Esarete saldır, benlikteki kelepçeyi açarak iradeyi serbest bırakacağız ve aitlik bitecek.” dedi. Anladım dercesine başını öne eğip kaldırarak onayladı özgürlük.
Aynı ittifakta yer alan ve bu ortaklığa adını veren mutsuzluk ironik şekilde mutluydu …
Cephe hattında saat sabaha yaklaşırken sessizlik yine hakimdi. Bir yandan yönetimin kendisine kalması hoşuna gidiyor, diğer yandan irade serbest kaldığında sonsuza kadar tek başına karar mekanizması olmaktan korkuyordu.
Cesaret ufka bakarak “Sanırım biraz daha vaktimiz var, karargah ile konuşmayı deneyebiliriz dedi.” Fakat bertaraf olmuş benlik, tehlikeli bir hızda atan kalp, sıkışan kaburgalar, paniklemiş akıl, hareketleri zorlanan nefes, işlevsiz hale gelmiş mantık ve geri kalan, kişiyi var eden tüm bilişsel algoritmalar buna şiddetle karşı çıkarak iç sesin onayı olmadan bunu yapamayacaklarını şiddetle belirttiler.
İç ses cephe ile karargah arasında kimsenin haberi olmadan korku tarafından ele geçirilmişti. Kişinin özü olan ruh bunu görmüş fakat iradeye müdahale etmesi varoluşsal sebeplerle yasak olduğundan bu yokoluşa sessiz kalmış sadece çaresizce izlemekle yetinmişti. Korku dişlerinden sızan iç sese ait kanı eliyle sıyırırken kendisini kimsenin göremiyor oluşundan aşırı bir haz duyuyordu. Karargahın emri kesindi, kimse başlayacak kırımı cinayetleri görmeyecek duymayacaktı … Bu emir korkuyu cephe hattında görünmez kılmıştı.
Karargah sessizdi.
Emir komutayı terketmişti.
Kapıları kilitli.
Pencereleri kapalı.
Dudakları suskun.
Tavrı net.
Kararı kesin.
Haber almak mümkün değil …
Hep bir ağızdan cesaret’e yalvardılar birşeyler yapması için. Fakat telsiz kapalıydı, kanallar lağvedilmek üzereydi. Cesaret denemek istedi ama korku o an onuda boğarak etkisiz kıldı.
Tüm askerler savaşa dönmek istiyordu fakat …
Nafile!
Tüm bu dram yaşanırken asla ihtimal verilmeyen korkunç bir durum varoldu.
Tabula rasa hiç kimsenin, karanlık ve özgürlüğün bile ulaşmasının mümkün olmadığı yerden çıkmış, karargah ile cephe aradındaki ince kırmızı hat üzerinde savunmasızca beklemeye koyulmuştu. Yaptığı korkunçtu! Yeniden ele geçirilirse bir can yitip giderdi.
Cephedeki silahsız askerlere doğru döndü ve “Efendiler! Bütün bu çatışmalar patlayan silahlar bunlar hep zaruret ti. Çaresiz kalmışın çaresi idi.
Müsade etmezki şimdi irademiz yalnız ona doğru uçmak istesin.” Sessizlik oldu.
Ve tabula "Beynimizin yaşamsal döngülerini yöneten bilişim altyapılarını ele geçirmek üzere bizzat kudretli sesi tarafından sübvanse edilen kalbimize yaptığı darbe sonucu tüm mevcudiyetimizle teslim olmuş bulunmaktayız.
Yenilgiye müsade etmemeliyiz evet lakin yapabileceğimiz tek şey yeniden arkamda gördüğünüz kilitli kapının vicdanından mülteci olarak yeniden sığınma talep etmektir.
Arz edelim … " diyerek kendisine ilk ulaşacak taraf tarafından yeniden yazılmayı bekledi.
Ön safta sadece umut elinde süngü ile İbrahim’in ateşine su taşıyan karınca misali bekliyordu.
Onada sessizlik hakimdi.
Sessiz odanın önünden geçen baba sıfatlı yarbay, üstteğmene yine acınası ketum gözlerle bakarak hiç ağzını açmadan " adam olmazsın " dedi.
Umurunda değildi.
Sadece arz etti ve göklerden gelecek daha büyük emri bekledi.
Edit: imla