Lastik çizmelerini giyip işinin başına döndü. Öğlen olmadan kalan işlerini de bitirdi. Artan zamanında evin kapıları ile uğraştı. Kilitleri değiştirip, daha büyüklerini taktı, pencerelere içeriden sürgü monte etti, çitlerin üzerine elinde kalan son dikenli telleri çekti. Karısı yaptıklarını uzaktan izliyordu. Sonunda bütün bunları bitirince yanına geldi. Endişeli gözlerle ona bakıp, bir sorun olup olmadığını sordu. Yaptığı şeylerde bir tuhaflık görmediği için karısının sorusuna şaşırdı. “Nasıl yani?” diye sordu. Karısı “Sabahtan beri kapılarla, pencerelerle, çitle uğraşıyorsun. Bir şeyden mi korkuyorsun?” dedi. Ne cevap vereceğini bilemedi, “Geçen gece ormanda tilki gördüm. Onun için” dedi. Kadın sinirli bir ifade ile “Yani, tilkinin küçük kilidi açabileceğinden korktuğun için kapının kilidini değiştirdin. Öyle mi?” dedi, Cevap vermesine fırsat vermeden “Senin karşında aptal yok” diye ekledi, arkasını dönüp gitti.
Akşama kadar karısının yanına yanaşmadı. Siniri geçene değin uzak durmakta fayda olacağını bilecek kadar onu tanıyordu. Çocukla oynadı, kümesi temizledi, tavuklara yem verdi. Hava kararana kadar eve girmemeye çalıştı. Girerken de sabah yediği fırçanın etkisi ile çizmelerini temizleyip dışarıda bıraktı.
Akşam yemeğinden sonra çayını arka balkonda içti. Ormanı izliyor, gecenin seslerini dinliyordu. Düşüncelere dalmışken, bir süre sonra seslerin kesildiğini fark etti. Ne bir böcek sesi vardı ne de baykuş. Ve izleniyormuş hissi tekrar geldi. Şurada, iki büyük çam ağacının arasında, o şey gözlerini dikmiş ona bakıyordu. Hissediyordu. Korku ile içeri girdi. Bütün kapıları kilitleyip, pencereleri sürgüledi.
Gece rüyasında kendisini yine açıklıkta buldu. Neden buradaydı, kim onu buraya getirmişti? Hiç bir şey bilmiyordu. Sinirle yumruklarını sıkıp haykırdı “Rahat bırak beni. Ne istiyorsun benden?” Arkasındaki orman büyük bir gürültüyle sarsıldı. Ağaçlar histeri krizine girmiş gibi titriyor, bütün hayvanlar kendi dillerinde bağırıyorlardı. O korku ile olduğu yerde büzülürken, masa kayasının ortasından kan fışkırmaya başladı. Kan, ay ışığında, sıvı yakuttan bir gayzer gibi şiddetle göğe yükseliyordu. Koşarak kaçtı oradan.