Yazar Kibiri

Kullanıcıların fikrini almak istediğim bir konu var.

Varlığına birden çok kez şahit olduğum bir kibir var Türk Edebiyatı yazarlarında. (Elbette birçok istisna var. Ancak şairinden romancısına birçoğunda şahit olduğum bir durum bu) Nitelik tartışma konusu olabilir ama nicelik ve etki olarak dünya edebiyatının kıyıda köşede kalmış öksüz çocuğu olan Türk edebiyatının daha da az umursanan korku/fantastik/bilimkurgu/tuhaf türlerinde yazan insanlarda bile, “En iyi benim! Benden başkası yazmasın çünkü onlar kötü!” şeklinde özetlenebilecek bir bakış açısı görüyorum.

Bu insanlar, yazdıkları türde daha fazla insanın yazmasıyla türün ve okuyucu sayısının büyüyeceğini göremiyor mu? Bu türde yazan 10 yazar varken 1 birim kazanıyorsa, 100 yazar varken 50 birim kazanabileceklerini anlayamıyorlar mı? Yoksa yazdıkları türün okuyucusunun zaman içinde de sabit kalacağını, hiç büyümeyeceğini mi düşünüyorlar? Bu büyümeyecek pastayı mı paylaşmak istemiyorlar? (Doğru ya bir insan bir türde sadece bir yazarı okuyabilir, diğerlerini okuyamaz.) Neden bir yazar, başka bir yazarı rekabet olarak görüyor?

“Koyunun olmadığı yerde bir keçi olarak abdurrahman çelebi kalayım,” sığlığı mıdır bu?

Yoksa ben mi haksızlık ediyorum?

Hamiş: Gelecekte yazar olmayı düşleyen ve bunu okuyan birisi çıkarsa: Sizden rica ediyorum. Lütfen böyle basit düşüncelere kapılmayın.

16 Beğeni

Yazarın kendisine olan güveniyle alakalı bir durum sanırım.

3 Beğeni

Ben bu durumu Türk insanına bağlıyorum biraz. Yabancı yazarlar arasında da elbette bu tür kavgalar, kibirlilikler oluyor ama önümüzde çok güzel bir Patrick Rothfuss, Brandon Sanderson ve Scott Lynch üçlüsü örneği var. Bu adamlar birbirlerini hiç tanımadan, yazar olma aşkıyla fantastik eserler veren ve dünya çapında milyonlar - milyonlar - satarak birbirlerinden haberdar olan insanlar. Peki ne yapıyorlar? Birbirlerinin kitaplarını okuyup olumlu-olumsuz yorumlarda bulunuyorlar. Birlikte panel düzenliyorlar, imza günü ve etkinliklere katılıyorlar.

Ama bizde durum bunun tam tersi. “En iyi benim! Benden daha iyisi olamaz!” diyen biri aslında “En iyi ve en ünlü ben olmalıyım, kimse benden daha iyi olmasın!” diye düşünüyor içten içe. Bu maalesef her alanda böyle. İş dünyasında birbirinin ayağını kaydıran sahta dostlar çoktur. Hadi onu geçtim, spor gibi asıl amacı eğlence olan bir şeyde bile karşı takımın taraftarlarıyla kanlı bıçaklı olan, başarısızlıklarından büyük haz alan bir milletiz biz.

Ben tek, siz hepiniz anlayışından kurtulmadıkça bu iş düzelmez maalesef.

19 Beğeni

Ben yetersizliklerini gruplaşarak kapattıklarını da düşünüyorum. Aralarından su sızmaz.

3 Beğeni

yazar kibri değil o türk insanı kibridir. memurundan, özel sektöründeki satış danışmanına, çayçısına, çöpcüsüne. bunları da küçümsemek için yazmadım yanlış anlayanlar olabilir. herkes kibir dolu. bizi bu hale getiren son 15 yılın siyasetiyle alakalı bence bu. yurtdışına gittiğimizde de medeni insanlara bu kibri bulaştırıyoruz insanlar bizi yanlış tanıyor. bir kıvılcımla bu kibir tekrar patlayıp büyük bir karmaşaya sürüklenecekmişiz gibi ama hadi hayırlısı.

1 Beğeni

15 yılın siyasetiyle nasıl bir alakası var bilemedim. Bunun gibi (bence) olmadık şeyleri siyasete baglamayi da doğru bulmuyorum. Kaldı ki 15 yıl önce de var olan bir şey bu.

6 Beğeni

Asla cevabına ulaşamayacağım sorulardan biri.

Kitaplarının kapak ve önsözünde “Bir ilk…” ibaresiyle başlayan cümlelere yer verenleri ve/veya “Harikalığından aklınız başınızdan gidecek.” tarzı benim okuyup vermem gereken kararı benim adıma vermeye kalkan övgülerden hoşlanmıyorum zaten. Tamam, "Umarım beğenirsiniz."cilikle de kitap pazarlanmaz, kabul. Ama bahsettiğim gibisinden tanıtımların da bir ayarı olmalı.

Ben, bu türden tavırları kibir olarak bile nitelendiremiyorum. Her duygu gibi, birazcık ayarında kibirlenmenin zararı olmaz; aksi halde, herkesle kendini karşılaştırıp, sonunda “Ben hariç herkes müthiş.” tarzı kimlik sorunları peydahlanır.

Bir kaygı olduğu açık. Ama bu kaygının tetikleyicileri nelerdir tam bilemiyorum. Emin olabildiğim tek şey, o kaygıyı yaratan tetikleyicilerin asıl kaygılanılması gerekilen hususlar içerisinde yer almadığı.

Genel olarakta, yerli kurmacamızda türsel bir gelenek oluşmamasının payı da var. Yıllara yayılan süreçte, diğer türlerin baskınlığı arasında kaynayan bireysel çalışmalar oldu. Başarılar da başarısızlıklar da hep bireysel ölçekte kaldı. O sebeplen de, çalışma namına belli bir birikim oluşsa da bu birikimin içerisinden, genel hatları ve eğilimleri bazında tanımlanabilecek, daha iyi ve yenisine ulaşmak için tekrar yorumlanabilecek veya yapısökümüne uğratılabilecek, modern yerli spekülatif kurgu geleniği/anlayışu oluşamadı. Kastım, zaten var olan türlerin tekrar yaratımı değil; örneğin, farklı yazarların kaleminden, belli bir tarihte vuku bulmuş güncel toplumsal sorunların gerçeküstücü yazının olanaklarıyla iredelenen hikâyeler çıkmasıyla sıkça karşılaşılması gibi konusal ya da tuhaf kurguların ağırlıkta olması gibi türsel yatkınlıklarla karşılaşılması.

Tür kapsamında topluluklar oluşmuş, ortaya çıkan çalışma sayısı son yıllarda artmışsa da türsel bir geleneğin temsilciliğinden/karşıtlığından çok, bireysel çapta kendini bulma ve yazınını tanıtma gayreti devam ediyor. Bu, aslında bir başlangıç evresi. Birileri elenecek, birileri kalacak ve bir şeyler olgunlaşmaya başlayacak. O zama kadar okur kitlesi de yerli spekülatif kurguya belli mesafeden yaklaşmaya devam edecek. Başlangıç safhası olmasından dolayı pazar alanı dar, kimin gidip kimin kalacağı belirsizken, okur kazanmak önemli. Okur kazanmak bu türden hayatiliğe sahipken, ne gerekçeleri açıklanmış olumsuz yorum kaldırılabilir ne de okur kapma potansiyeli bulunduğu düşünülen yazarlarla sağlıklı bir etkileşim içine girilebilir. Kişinin, kendine ve ortaya çıkardığı işi dışında kalan (okurlara, piyasaya, diğer yazarlara, vs.) herkese ve her şeye karşı güvensizliği olabilir.

Bahsettiklerimin duruma kapsamlı bir açıklama getirdiğini iddia edemem. Aklıma gelmeyen başka başka etkenlerde var aryıca. Meselenin kökenlerinden emin olamasam da, emin olduğum bir şey var; bu gibi durumlar yoğunlukla devam ederse (yok olmasını beklemiyorum) başlangış evresinden olgunlaşma evresine kolay kolay geçilemez; o evreye geçilmezse de, ne şimdiki ne de gelecekteki yazarlar için olumlu bir sonuç çıkabilir.

3 Beğeni

işte tam benlik konu. tüm kinimi nefretimi kusmalıyım. daha ziyade incinmişliğimi… şimdi o kadar ilginç bir şey ki, bana “anlat.” deseniz, o kadar çok şey anlatırım ki bu konu hakkında. bu onların salt kibrinden mi kaynaklanıyor yoksa benim “vur kafasına al ekmeğini.” tarzında sakin biri olmamdan mı? çirkef olmamamdan mı? yani o yüzden mi güç buluyorlar? işte bunu pek bilemiyorum son zamanlarda. yani, yüzüme bakıp, “eskiden idolümdün, artık değilsin, çünkü seni geçtim.” diyen mi dersin, yüzüme güldüğü halde hatta beni görünce yanaklarımı sıkacak gibi davrandığı halde “dergi çıkaracağım diye ortalıkta dolanıyor, bize de öykülerini gönderdi, vaktimizi aldı. o kim ki?” diye arkamdan konuşan mı dersin… daha birçok örnek sunabilirim bu konu hakkında. anlamıyorum aslında anlamlandıramıyorum. kendi işine baksana mesela, beni neden kıskanıyorsun? ya da kendi kibrinle beni neden ezmeye çalışıyorsun? ya da ben sana ne yaptım, gülümsemekten başka? düşünsenize kadına eleştirmesi için saygıyla öykümü göndermişim, hakkımda bunları demiş meğerse. son zamanlarda paranoyak bir şekilde hepsinin bana karşı birlik olduğunu bile düşünüyorum, ne yalan diyeyim. ki bunu anlatması baya uzun sürer. ama dedim ya, daha anlatacak çok şey çıkar buradan. o kadar iğrenç tavırlarla karşılaştım ki. artık içimden ne okumak ne yazmak geliyor. böyle ortalıkta martin eden gibi dolanıyorum. çünkü gerçekten çoğu çok çirkef ve düzgün birilerini düzgün yol arkadaşlarını bulmanın zor olduğunu düşünüyorum. size son bir örnek vereceğim. yine bu edebiyat camiasından bir hanımın şiir kitabı çıktı. bana mesaj attı. sana kitabımı göndermek istiyorum dedi. ben de yine incelikle cevap verdim. peki imzalarken ne yazmış hakkımda dersiniz? “azmi ve istidadı ufkunun önünde koşan, genç öykücü ş.'ya. şiire dokunabilmek temennisiyle…” ben de hiç teşekkür mesajı atmadım. siz olsanız bu cümleden ne anlarsınız?
yani, adamlarla/kadınlarla söyleşi yapıyorum. o mikrofonu onlara uzattığım için kendilerini bir şey sanıyorlar. anlayacağınız çok çok çok dertliyim bu konuda. olumlu bir şeylerden bahsedemedim hoşgörün arkadaşlar.
sanırım gidip kendimi zorlasam, büyük konuşmayayım ama, benim üzerime olmayacak tek şey “hava.” onlarınsa en büyük sermayesi. evet bende de hiç yok belki bu duygu, sanırım bir parça bir yerlere gelmiş insanlarda bunun olması gerekiyor. bu kadar ezik olmamak gerekiyor. ama bunların böyle dolaştığı yerde benim yaşamayasım geliyor. dedim ya, martin eden diye. bana çok benziyor.

7 Beğeni

böyle kalkıp bütün yazmaları ve okumaları bırakıp sakin bir sahil kasabasına yerleşme isteği içine getirdiler beni. ve bunun tek sebebi onların kibri.

bir ortama giriyorsun mesela. “beni yıllar sonra anlayacaklar.” diyor kadın. yazdıklarına baksan, sen ondan güzel yazıyorsun. ama beni yıllar sonra anlayacaklar, ben mükemmelim demezsin hiçbir zaman. bilmiyorum. çok soğudum ve kendime çıkış yolu bulamıyorum. aceleyle yazdım konuyu bağlayamadım canım sıkkın…

Tanpınar’ın yaşarken günlüğüne ‘‘Elbet bir gün bana dönecekler.’’ demesi gibi :smiley: ‘‘O ego sana ağırlık yapmıyor mu ya?’’ :buyucu:

ya küçük görmüş gibi olmayayım ama, tanpınar’ın bilinmediği zamanlar bile bunu demesi dahi garip değil ancak çok da kaliteli yazmayan birinin böyle demesi…

1 Beğeni

Bunu demeye gelmiştim :smiley: Ama aklın yolu bir, gören gözler bir tabii.

Yerli fantazya yazarlarımız beni bu konuda çok rahatsız ediyor. Kitabını okuduğum yazarı tanımak istemez oldum. Herkes birer tanrı, hepsi dokunulmaz, en ufak eleştiride yerli fantazyanın gelişmesine engel oluyorsunuz sözleri hakim.

O egoların büyüklüklerini bir de çalıştıkları yayınevlerinden dinledim de abov, bir daha duymak istemiyorum.

Çağdaş Türk Edebiyatı ayağındaysa son yıllarda tanıdığım yazarlara açıkça sevgi besliyorum.

Genele bakınca Buket Uzuner’in bir röportajında dediği şey geliyor aklıma: “Biz yazarlar bir araya gelince edebiyat konuştuğumuz sanılıyor ama tek yaptığımız birbirimize kendi kitaplarımızı övmek”

Tekrar ediyorum, artık kitabını okuduğum yazarı tanımak istemiyorum.

13 Beğeni

Bu malesef Türkiye’nin sorunu. Mütevazı ve tevazu sahibi olmak zayıflık olarak kabul edilir bizde. Alçakgönüllülük bizim ülkede pirim yapmaz. Yurtdışında bizimkilerden kat be kat nitelikli, kat be kat kaliteli ve kat be kat yetenekli adamlar o kadar mütevazı davranıyorlar ki biz çevremizden göremediğimiz için alışmamışız, şaşırıyoruz.

Haliyle bu sadece Modern Türk Edebiyatı ile sınırlı değil. Ben uzun süredir müzik işeri ile ilgileniyorum. Aynı kibir ve ego mastürbasyonu Türk Müzik piyasasında da var. Hatta sizi temin ederim ki müzik piyasası çok daha beter. Fantastik türünde yazan tüm Türk yazarların egolarını kibirlerini toplayın, bir tane “Bluescu Abi” egosu etmez :smile: 40’lı 50’li yaşlarda adamlar Justin Bieber egosu ile takılıyorlar.

Sanırım eski nesil çok ezildiği, yeni nesil de çok şımartıldığı için “tevazu” kavramını bilemiyor.

6 Beğeni

Sevdiğim şu sözü paylaşmak istiyorum.
“İlim ilim bilmektir.
İlim kendin bilmektir.”

Önce kendini bilmeli, özüne inmeli insan. Biz her şeyi bildiğimizi, herkesi tanıdığımızı sandığımız için mi böyleyiz, daha kendimizi tanımazken. Kibir sadece gelişime engel koyan bir taştır.

5 Beğeni

İşte, problem de orada. Tanpınar bunu günlüğüne yazarken kendisinin abarttığı gibi bir ilgisizlik yoktu. Ama kendisinin çok fazla beklentisi olduğundan bu ilgi yetmiyordu. Yani o da bir nevi egosundan. Muhtemelen o yazarımız da aynı kafada :slight_smile: İlgi görüyordur ama yetmiyordur :confused:

1 Beğeni

bkz: kadınların kibar ve efendi erkekleri tercih etmemesi

hadi bakalım :d

1 Beğeni

Kimse kusura bakmasın ama yazar egosu dışında okurun kibiri diye bir şey de var, aynı bu yukarıda yazıldığı gibi. Örneğin X kitabı/ serisi çok sevildi, çok sattı ancak beğenmeyen birileri çıkınca “SEN ONU NASIL BEĞENMEZSİN!” “ZATEN HERKESLİK BİR KİTAP DEĞİL.” “BİR GÜN ANLARSIN.” diyorlar. Ben sırf bu kibir yüzünden kitap yorumlarından ve kitap sohbetlerinden soğudum.
Hayır arkadaşım herkesin kendine göre anlama kapasitesi, idrak zamanı , uygulama zamanı, okuduğu zamanının yoğunluğu (daha artırılabilir) vs. var. Bu çıkışma neden?

2 Beğeni

İnsanda ego adında bir kusur var. Yazar bu egoyu, özün bilgisiyle veya akılla terbiye etmemişse, böyle sorunlar olabiliyor.

1 Beğeni

O benim yorumum değildi ama katılmıyor değilim. Şöyle bir şey var ‘‘Beni yıllar sonra anlayacaklar’’ demek ‘‘Ben zamanımızın çok ötesinde bir zekayım ve eserimde yine zamanımızın çok ötesinde. Beni ancak geleceğin şartlarında yaşayan ve geleceğin şartlarında düşünen beyinler anlayacaktır.’’ anlamına gelmiyor mu? Ve bu açıkça egoizm değil mi? Kibirli bir okur değilim. En azından kendim için bunu söyleyebilirim. En fazla bir kitap benim zevkime hitap etmez. Zevk meselesidir, çok satan/çok sevilen kitapları herkes sevmek zorunda da değil.

İkisine de karşıyım. Okur yazarı eleştirme hakkına sahip mi? Sahip. Yazar, okuru eleştirme hakkına sahip mi? Sahip. Ama bu yazar için ‘‘Okur objektif değil’’ eleştirisiyle, okur için de ‘‘şu karakter üzerinden anlaşılıyor ki yazarın bu konuya bakış açısı sığ’’ eleştirisiyle mümkün olabilir. Yani ancak objektif yorumlarla olabilir. Yazar kalkıp da ‘‘Sizler beni anlamıyorsunuz’’ derse ya da okur ‘‘Onu anlamak için çok akıllı olmalısın’’ derse o zaman bizim de sorma hakkımız olur: ‘‘Neye dayanarak ben onu anlamıyorum?’’ ‘‘Neye dayanarak sen onu çok iyi anlıyorsun?’’

‘‘Sen onu nasıl beğenmezsin!’’, ‘‘Zaten herkeslik bir kitap değil’’, ‘‘Bir gün anlarsın’’ tarzı yorumlar Wattpad’de mesela gırla gidiyor ve hatta bu holiganlar(onlar okur da değil) yazarın etrafına duvar örüp hiçbir eleştiriye izin vermiyorlar. Onlardan ben de nefret ediyorum. Savunmuyorum da onları. Ama burada yazar kibrini savunmanın ya da okur kibrini savunmanın bir anlamı yok çünkü bu kibre bu tür adlar takmanın da aslında çok bir anlamı yok. İnsan olduğu sürece orada egonun’da varlığı olacaktır ve kibir de peşine takılacaktır.

Aynen böyle.
Dediklerinize katılıyorum. Wattpad yorumları hakkında bir bilgim yok ancak dediğiniz gibi insanın olduğu yerde ego da oluyor özetle; benim de varmak istediğim sonuç buydu önceki yazımda.

1 Beğeni