**Yolcu**

YOLCU

Kar tanelerini sağa sola savurarak esen sert rüzgâr ona acı çektirmeye ant içmişçesine yüzüne bir tokat gibi çarpıyordu. Öne doğru eğilerek inatla hedefine doğru ilerlerken, bir eliyle başına geçirdiği kapüşonun uçmasını engellemeye çalışıyor, diğer eliyle ise sırtına vurduğu pis bohçasını taşıyordu. Hedefi olan hana doğru attığı her adımda ezdiği kar yığınlarının sesi, kulaklarını ısıran soğuğa karşı kazandığı zaferi kanıtlar nitelikteydi.

Güneş görevini devredip geri çekilince, ay, dostları yıldızlar ile gökte parladı. O zaman yolcu da kar yığınları arasında yürümekten ağrımış bacaklarını daha da hızlandırarak hedefi olan hana vardı. Rüzgâr hala deli gibi esmeye devam ederek hanın ahşap tabelasını, binicisinin tırısa geçirdiği atı kırbaçladığı gibi kırbaçlıyordu. Yolcu elinde tuttuğu pis bohçasını yere bırakarak hanın büyük ahşap kapısını yumrukladı. Beş nefes alıp verişi zaman geçmişti ki kapı gıcırdayarak açıldı. Kapıda duran kısa boylu ve şişman kadın içeri geçmesini gösteren bir hareket yaptı. İçeriden gelen sıcaklık yolcunun sakladığı yüzüne vurarak bir nebze olsun rahatlamasına neden oldu. Onu karşılayan şişman kadına teşekkür etmek için başını sallayarak sıcaklığın geldiği yöne doğru hareketlendi.

İçine girdiği taş han dışarıdan gözüktüğünden daha büyüktü. Sıra sıra dizilmiş masalar, köşede kalmış birkaç tanesi hariç tıklım tıklım doluydu. Açık saçık bir kıyafet giymiş olan sarı saçlı şarkıcı kadın masalar arasında dolaşarak şarkısını söylüyordu. Kadının söylediği şarkının ezgileri ortama neşe katsa da kadının bu durumdan mutlu olmadığı güzel yüzündeki belli belirsiz ifadeden anlaşılıyordu. Yolcu, kadına daha dikkatli bakınca kadının bir insan değil bir elf olduğunu gördü. Masada oturan diğer misafirler içeri giren yolcudan bir haber şekilde içip, kadeh tokuşturarak eğleniyordu. Bazı misafirler ise şarkıcı kadın yanlarından geçerken onu itip kakıyordu.

Yolcu, peşinden gelen hancı kadının seslenmesi ile ortamı incelemeyi bırakarak ardına döndü.

“Efendi, açsan önce kendine köhne bir masa seç ve otur. Yoksa birazdan kapanacağız. Odaya çıkıp aşağıya inersen yemeğe yetişemeyeceksin.”

Yolcu, yine başı ile onaylayarak köşe bir yerde gözüne kestirdiği masaya geçip oturdu. Oturmasının üzerinden çok vakit geçmeden hancı kadın önüne bir tas yemek ve bir küp şarabı bırakarak uzaklaştı. Yolcu, önce gelen şarap ile ağzını şöyle bir ıslattıktan sonra önüne koyulan tas içindeki bulamacı yiyerek ortamı incelemeye devam etti. Elf kadının şarkısı bitmiş ve kendine ayrılan köhne masaya çekilmişti. Yolcu, karıştırmakta olduğu bulamacı elinin tersi ile iterek şarkıcı kadının bulunduğu masaya gidebilmek için hareketlenmişti ki iki yan masadan kendine seslenildiğini duydu.

“Hey Gezgin, uzak diyarlardan ne haber?”

Bu soru ile ortamda bulunan herkes bakışlarını ona çevirdi.

Yolcu daha fazla dikkat çekmemek için oturduğu yere geri çöktü. Soğuktan morarmış elleri ile başındaki kapüşonu düzeltip ona seslenen adama dönerek, “Hastalık, soğuk ve açlık,” dedi kendinden emin bir şekilde. Yaptığı yolculuğun yorgunluğu sesinden anlaşılıyordu.

“Hastalık ne kadar yakın,” diye atıldı bir başka adam. Bozuk yüzünden anlaşıldığı kadarı ile bir önceki hastalıkla yakından tanışmıştı.

“Pek uzak sayılmaz,” diye kestirip attı Yolcu.

Bozuk yüzlü adam yüzü gibi formu bozulmuş sarı dişlerini durumlarına hiç aldırmadan sergileyerek iğrenç bir şekilde gülümsedi, “Bir öncekinden beter mi?” dedi merakla.

Yolcu derin bir nefes alarak yükselmekte olan nabzını kontrolü altına alarak bozuk yüzlü adama döndü, “Bu sefer atlatamayabilirsin,” dedi soğuk bir ses tonu ile.

Bozuk yüzlü adamın masasındaki diğer adam hunharca güldü.

Bozuk yüzlü adam bozuk yüzünü daha da çarpıtıp önündeki küpte bulunan şarabı bir dikişte bitirerek boşalan toprak küpü yere çalarak un ufak etti ve oturduğu yerden fırladı. “Bu lanet hastalığı sen ve senin gibi başıboş gezginler yayıyor!” Parmağını yolcuya doğrultmuş tehditkâr bir biçimde sallıyordu. Daha sonra masasında oturan diğer adama dönerek, “Hey Morcha henüz ölmeye niyetim yok. Ben odaya çıkıyorum.” Diyerek ortamdan uzaklaştı.

Bozuk yüzlü adamın ani çıkışı ile ok misali gerilen ortam, arptan yükselen melodiler ile bir nebze olsun yumuşadı. Herkesi, tekrardan eğlencenin kaldığı yerden devam edeceğine çağıran bu ezgiler, elf kadının dinlenmesinin bittiğini bildiren bir uyarıydı. Kadın yüzündeki tebessümünün ardına gizlediği hoşnutsuzluk ifadesi ile masasından kalkarak alkışlar eşliğinde, içinde umut geçen şarkısını söylemeye koyuldu. Yolcu, kadın şarkısını söylerken bir an olsun bile gözünü ondan alamıyordu. Kadının ağzından çıkan her kelimede kalbi gırtlağında atıyordu.

“Bu diyarlarda geçen kanlı yılların ardından,

Nehirler akardı onca masumun saf kanından,

Analar ağladı da sönmedi yanan o ateş,

Yine de umudunu kaybetmedi o kahraman,

Dillere destan onun yiğitliği bu diyarda,

İnanç, yürek ve azim ile zafer kapımızda,

Analar dindirdi de göz yaşlarını sonunda,

Yeşerdi umutları kahramanın varlığıyla.

Geldi işte zaman, yürüdü böylece kahraman,

Çetin cenk sona erdi, bitti tonlarca akan kan,

Çiçek açtı rengarenk umut gibi her bahçede,

Kahramanın umudu! Ne mutlu ona inanan.”

Yolcu, şarkının büyüsünden tam çıkabilmişti ki onu kapıda karşılayan şişman kadın sahneye atladı aniden. Elindeki çalı süpürgesini elf kadına doğru sallayarak onu pireli bir köpekmişçesine sahneden kovaladı.

“Ahali! Bu gece de eğlence bitti. Bir an önce şaraplarınızı yudumlayın, tabaklarınızı sıyırın ki bize çok iş kalmasın.”

Kadının cümlesi biter bitmez salonu saran kahkaha tufanı ile tüm sarhoşlar kadeh tokuşturmaya koyuldu. Yolcu bu durumu fırsat bilerek oturduğu masadan kalktı. O sırada elf kadın yanındaki iri yarı adam ile hanın merdivenlerini çıkıyordu. Yolcu, onlardan gözünü ayırmadan yerdeki pis bohçasını kavrayıp merdivenlere doğru hamle yapmıştı ki başka birinin ona seslendiğini duydu.

“Hey Gezgin! Elf kadın hoşuna gitti ha?” kirli sakallarının ardından beliren iğrenç tebessüm ile ona bakıyordu. “Bırak şimdi kadını, gel masamıza otur da iki laflayalım. Yollarda hastalıktan daha kötü bir şeyin kol gezdiği söyleniyor. Bundan haberin var mı?”

Yolcu derin nefes alıp beynine hücum eden kan deryasını durdurmaya çalışırken soruyu soran adam yerinden kalkarak onun yanına geldi. Elini, yolcunun yüzünü saklayan kapüşonuna attı. Yolcu adamın bileğini kavradı ve aşağı indirdi.

Yolcu, “Efendi, uzun yoldan geliyorum biraz dinlenmek isterim,” dedi.

Adam bileğini Yolcu’nun elinden kurtardı, “İnsan öldüren bir elften bahsediliyor, bunu duymadın mı?” diye sordu. Bir yandan da bileğini ovuşturuyordu.

“Böyle bir şey duymadım Efendi. Az önce de söyledim. Epey uzun yoldan geliyorum. İzninizle dinlenmek isterim.”

Adam tekrardan Yolcu’nun kapüşonuna yapıştı ve avazının çıktığı kadar bağırdı. “Kapüşonun çıkar ve soruma yanıt ver Gezgin. İnsan öldüren elfi duydun mu?”

Adamın gür sesi çıplak duvarlara çarparak yankılandı ve oradaki herkes sesin geldiği yere döndü.

Yolcu tekrardan kapüşonunu düzeltti, “Efendi böyle bir söylenti var. Lakin ben böyle bir şeye şahit olmadım. Şimdi izninizle odama çıkıp dinlenmek isterim,” dedi tekrardan.

Yolcunun cevabından sonra homurtular başladı. Soruyu soran adam ellerini havaya kaldırarak homurdanmaları kesti ve tekrardan Yolcu’ya döndü.

“Nereden gelmektesin Gezgin? Kapüşonunu çıkar da yüzünü görelim. Yoksa sen de elf misin?”

Yolcu ardını dönüp merdivenlere doğru hareketlendiği sırada bir başka adam önüne atladı. Yüzünü, Yolcu’nun yüzüne doğru yaklaştırdı ve koklamaya başladı. Adamın ağzının kokusu Yolcu’nun midesini kaldırdı.

“Kapüşonunu çıkar Yolcu. Kötü zamanlardayız. Ya insan olduğunu kanıtlarsın ya da fahişe şarkıcı gibi bize hizmet edersin. Dünya üzerindeki tüm elfler gibi.”

“Hey, bırakın adamı gitsin,” diye araya girdi şişman kadın. “Bu gece zaten yeteri kadar işim var bir de sizin kavganızı artıklarını toplamakla uğraşmayacağım,” dedi.

“Sen karışma!” diye atıldı yolcunun önünü kesen, ağzı leş gibi kokan adam.

Yolcu adamı itip merdivenin ilk basamağına bastığında yukarıdan üzerine bir sandalyenin uçtuğunu fark etti. Hızla sağa çekilerek sandalyeden kurtuldu fakat o daha ilkinin şokunu atlatamadan yukarıdan ikinci bir sandalye daha geldi. Yolcu bu kez kaçamadı. Sandalye başına çarparak yere yığılmasına neden oldu.

“Bu sefer atlatamadın Yolcu,” dedi sandalyeyi fırlayan kişi. Kahkahalar atarak merdivenin başına gelince, sesin sahibinin yukarı çıkan bozuk yüzlü adam olduğu anlaşıldı. “Kapüşonunu çıkar ve insan olduğunu kanıtla,” dedi.

Yolcu başını tutarak yerden kalkmaya çalışırken salondaki herkes etrafında çember oluşturmuştu.

“Peki, kapüşonumu çıkartacağım. Fakat bohçamda hepinize yetecek kadar yer yok maalesef,” dedi alaycı ses tonu ile.

Onun bu sözünden sonra salondaki herkes birbirine baktı. Ama kimse ne dediğini anlamamıştı. Bozuk yüzlü adam Yolcu’nun etrafında oluşan çemberi yararak yanına geldi.

“Şu pis bohçanı da aç. Bakalım içinde neler varmış. Haydi çab……”

Bozuk yüzlü adam sözlerini tamamlayamadan Yolcu’nun keskin kılıcı başını gövdesinden ayırarak etrafındaki herkesi kırmızıya boyadı. Ani gelişen olayın şoku ile Yolcu’nun etrafını saran kişiler yavaş yavaş geriledi. Yolcu da başındaki kapüşonu indirdi. Terden sırılsıklam olmuş sarı, uzun saçlarını savurarak derin bir nefes aldı. Sandalyenin çarptığı yerde hafif bir kanama vardı. Yolcu eli ile kana dokunup burnuna götürdü ve kokladı. Bozuk yüzlü adamın başını gövdesinden ayıran kılıcını sallayarak salonu adımlamaya koyuldu. Şimdi etrafında kimse kalmamıştı.

“Size yorgun olduğumu ve dinlenmek istediğimi söylemiştim değil mi? Ahh siz insanlar. Her şeyi en iyi kendinizin bildiğini sanıyorsunuz değil mi? Her canlı size hizmet için dünyada. Her şeyi siz bilmelisiniz değil mi? İşte buyurun şimdi benim bir elf olduğumu öğrendiniz.” Yüzünde derin bir gülümseme oluştu. “Gerçi bozuk yüzlü adamdan şanslı olduğunuzu söylemeden de edemeyeceğim. O sorularının yanıtlarını alamadan göçtü. Ama bohçamın içini bu salondaki herkesten yakın görecek.” Yere çöküp pis bohçasının ağzını açtı ve yerde birikmiş kan gölünün içinde duran başı alıp bohçanın içine koydu.

“S… sss. Ssen kimsin?” dedi şişman kadın. Korku dolu gözlerle Yolcu’ya bakıyordu.

“Ben Agerdro. Köle ettiğiniz her elfi kurtarmak için yollara düşmüş, şimdilerde kulaktan kulağa insan öldüren elf olarak anılan kişiyim. Ben işlerin buraya gelmemesi için elimden geleni yaptım. Lakin ırkınız beni bunu yapmaya zorladı. Şimdi tutsak olarak tuttuğunuz kadını salın, salın ki canınızı bağışlayayım.”

Şişman kadın titreyerek öne çıktı. Başını eğerek Agerdro’nun yanından geçip merdivenleri çıktı. Çok zaman geçmeden yanında elf kadın ile geri döndü. “Canımı bağışla Efendi. Kadın senindir,” dedi.

Agerdro şarkıcı kadının yanına giderek, “Elf yurduna gidiyorum. Benimle gelir misin?” dedi.

Kadının büyük bir coşku ile Agerdro’nun boynuna atıldı.

“Şimdi hepinizin canını bağışlıyorum. Bunu yapma amacım, insan öldüren elfin adını tüm diyara duyurmanızdır. Şunu da söyleyin, Agerdro alelade bir katil değildir. Bir elfi tutsak etmeyen kimseye dokunmaz.”

Agerdro, şarkıcı kadını bir kürk ile sardı. Canlarını bağışladığı için bin bir kez teşekkür eden ve önünde eğilen insanların arasından geçip hanı terk ettiler. Agerdo, şarkıcı kadını elf yurduna bıraktıktan sonra diyardaki tüm tutsak elfleri kurtarmak için geri dönecekti. Bu onun için onur meselesiydi.
.
.
.
Vakit ayırıp okuduysanız teşekkür ederim. Ara sıra yazdığım kısa öyküleri paylaşmak istiyorum. Olumlu veya olumsuz yorumlarınızı paylaşırsanız sevinirim.
Saygılarımla.

2 Beğeni

Bazı kelimelerin sık tekrarı okuyucuyu yoruyor olsa da gelişmeye açık keyifli bir öykü olmuş. Agerdro’nun önünde can havliyle eğilen insanların arkasından neler söyleyeceğini merak ettim doğrusu.

Kaleminize sağlık. :slightly_smiling_face:

1 Beğeni

Yorumunuz için teşekkürler.

Hikayeyi yazdıktan sonra birkaç kez okumama rağmen bahsettiğiniz kelime tekrarlarını yorumunuz sonrasında fark ettim. Yorumlar bu sebeple çok değerli. İlerleyen zamanlarda paylaşacağım öykülerdeki gelişmeleri görebilmek adına tekrarları düzeltmeyeceğim. :slightly_smiling_face:

@Spectrosomnium’ un dediğine katılıyorum sık tekrarlanan kelimeler var. Ancak ben sevdim bu tarz öyküler olursa okumaya devam edeceğimi düşünüyorum. Özellikle Agerdro hakkında daha fazla öykü paylaşabilirsin hoş olmuş. :grin: Bu arada söylemeden geçemeyeceğim nedense bana bir Kvothe havası verdi Agerdro. Sanırım Kvothe’ yi özledim :face_holding_back_tears:

Yorum için teşekkürler. Şu aralar değil ama belki ilerleyen zamanlarda bu karakter hakkında yazma planlarım var. Belki karakter elf değil de yeni bir ırk veya yeni melez bir ırk olarak değiştirebilir. Tabi bunların hepsi tamamen düşünce önce oturup yazmak gerekli. :relaxed: Yazdığım şeyleri okuyacak birilerinin olması en büyük motivasyon kaynağım. Bu sebeple artık kendime yazdıklarımı forumda paylaşmayı ve yazma sıklığımı artırmayı hedefliyorum. Umarım paylaşınca diğer hikayelerini de okursunuz. Açıkçası bu hikayeyi yazarken hiç Kvothe’yi düşünmedim. Belki bilinçaltımdan fırmalmış olabilir ya da dediğiniz gibi özlemiş olabilirsiniz :relaxed:. Yeri gelmişken, Pat elinde bu malzeme varken oturup yazsa da biz de tekrar Kote’nin hanında hikayeyi dinlesek fena olmaz.

1 Beğeni