Zifir

Bu kokuyu biliyorum; kurumuş kan ve rutubet. Ellerimize sinmiş bir masumiyet var ki, ne zaman vursak ince bir ses dolanır bu odalarda. Kimi annesini sayıklar, kimi sevdiğini. Kimi “Abi,” der, “bokunu yiyeyim yapma.” “Bayım, bunu ben de istemezdim ve böyle bir teklif pekte edepli değil. Bilirsin işte, sadece yapmalıyım, şimdi gözlerini kapa.” Bu konuşma bana hep romantik gelmiştir. Sekmez. Abi diyenlere üzülürüm. Bilirim ki bu dünyada yalnız kalmışlardır.

Gün böyle geçer. Ben aşağı inerim, ışıklar kapalıdır. Bazen bu kokuların yanında bir de sidik kokar. Odaya girenlerin sonu bellidir. Bu yüzden şimdi bana olacakları biliyorum. Önce bir güzel dayak yiyeceğim Remzi’den. Remzi iyi adamdır, işinin ehli. Eli ağır. Vurdu mu yankılanır duvarlar. Vurdu mu elbet birkaç kemik kırılır. Söz almaya çalışmayacaklar bu sefer, beni tanıyorlar. Ya da öyle sanıyorlar. Tanıdıkları adam burada olmazdı.

Hangi döngü mıh gibi aklımda, bir ölüm ağırlığı çökmüştü üstüme. Her zaman olurdu, böyle vakitler dinlenme odasına geçer beklerdim. O döngü duvarları delip geçen bir çığlık duydum. Burada kaç kadın ölmüştür hiç saymadım, kaç çığlık duymuşumdur ya da yerdeki isli parkelerden kaç çocuk taşınmıştır.

Bir kapı açıldı içimde o vakit. Her şey silikleşti, buğulandı. Gerçekler değişti. Gerçekler. Bunu ilk o zaman düşündüm. Bir bağ oluştu zihnimde.

Önce gözlem odasına geçtim, Remzi’yi izledim. Remziyi severdim. Remzi burayı göremezdi. Remzi, ruhu buraya ait ismi burayla ilgisi olmayan biriydi. Selen, onun ismi bu. Gariptir, beni görüyormuş gibi baktı cama. Öyle kaç dakika baktık birbirimize hatırlamıyorum. Ben bile kendime öyle bakamamıştım. Ben kendime hiç bakmamıştım. O zaman fark ettim bunu.

Çıktım, dinlenme odasına geçtim, dolaba kartımı okutup silahımı aldım. Kayıtlara geçti. “B25, Susturuculu İnfaz Silahı - 5014. Döngü.” Gözlem odasına geri döndüğümde Selen bayılmıştı.

Önce gözlem odasındaki kameraları kapatmalarını istedim. Denetim ekibinin görmesini istemediğimiz şeyler olacaksa böyle yapardık. Çocuklar kapattılar, Âcim ile Kaba, isimleri bu değildi elbet. Önce Âcim sonra Kaba öldü. İzledikleri onca ölümü düşünmüş olmalılar dedim içimden. Bana bakıyorlar ama başka bir şeyi görüyor gibiydiler.

Ben işimi severek yapan biriydim, yanlış anlamayın. Yoksa katlanamaz insan. Burada doğdum. Bu odada. Ama sanatı bilirim. Müzik dinlemeyi severim. En çok Bach dinlerim. Selen duyuyor musun? En çok Bach severim senin gibi. Resim çizmeye çalıştım ama pek beceremiyorum. Bu yüzden heykele adadım kendimi. Ama üsttekiler pek kabul görmez dediler yaptığım çalışmalar için. İnsan derisi kullanmak yakışıksız bir durum biliyorum artık.


Başka bir platformda yayınladığım bir hikaye bu, burada sizlerin de yorumunu duymak istedim. Eksik ve hatalı yerler olduğunu biliyorum ancak tam olarak kestiremediğim yerler var. Yorumlarınıza bırakıyorum hikayeyi ve epey kısa olduğunu biliyorum. Bir parçası bu sadece. Aklımda oturttuğumda devamını da getireceğim.

1 Beğeni