Öykü Seçkisi'nde okumak için: Cesedimi Uzaya Gömün – Aylık Öykü Seçkisi
Aklımda bir garip bahar özlemi, Fikrimde mutsuz sonların vazgeçilmez etkisi. Bir kırmızı, bir karanlık içindeyiz. Cem Kısmet; Kırmızı Akşam çökünce soğudu hava, buz gibi oldu, ayaz bindirdi. Başkent kendini kışa hazırlıyor; kavakların yaprakları dökülmüş, is kokuyor, körüklü otobüsler tıklım tıkış. Yirmi birinci yüzyılın birbirinin aynısı ruhsuz beton kaldırımları sıra sıra dizilmiş. Herkesin bir derdi var.… (DEVAMI…)
Houston okudukça daha da ısındığım bir karakter oldu, her eve lazım
Öykün, yalnızlığın, sorgulamaların, detayların çok çok iyi bana göre. Sen de çoğumuz gibi işin içinden yazarak çıkanlardansın. Karakterinin astronot kıyafetiyle dolaşması, bu gezegende nefes alamaması, kendine uygun gezegen bulunamayışı, köprü detayı, o kadar yerindeki. Bir çoğumuza tercüman oldu bence kelimelerin “evet işte tam da böyle hissediyorum” diyebileceğim cinsten.
Yazmaya anlatmaya devam lütfen! Çünkü iyi yapanlardan birisin.
Bu arada bu öykünde diğerlerine kıyasla daha az özel isim kullandığını farkettim - hatta oldukça az. Öykünün içeriği gereği mi? Merak ettim
Görüşürüz
Selam @Lightsky Teşekkür ederim. Senin öykünü yarıladım bile. En kısa zamanda dönüş yapacağım. Görüşürüz.
@Muge_Kocak Selam Müge. Teşekkür ederim. Senin son öyküden esinle yazdım bu öyküyü, söylemiştim; buradan da duyurmuş olayım. Böyle birbirimize destek olarak daha çok yazmaya, daha çok anlatmaya devam ederiz umarım.
Aslında sorunun cevabı kendi yorumunda saklı. İnsanların daha çok empati kurması için isim kullanmadım. Aslında bu öyküdeki her şey başka bir şeyin metaforu. Houston (tam anlamıyla) iç sesimiz, kahvecide buluştuğumuz kişi arkadaş metaforu, şehirdeki canavar depresyon metaforu, Mızraklı Köprü kendimizi ikna edemediğimiz, gerçekle yüzleşemediğimiz yerler gibi gibi… Astronot ise biziz, hepimiziz. Yalnız olanlar, mutluluğu arayanlar… O nedenle isim kullanmadım, çünkü herkesin astronotu kendisi ile özdeşleştirmesini istedim. Hatta birinci tekil şahısta anlatımım da bu yüzden.
Tekrar teşekkür ederim. Yorumun beni çok mutlu etti. Görüşürüz.
Selamlar @ulu.kasvet
Önceki yazdıklarına göre sanki biraz daha kişisel bir eser kaleme almış gibisin. Bana öyle geldi.
Metafor ağırlıklı bir metin. Böyle metinleri sindire sindire ve çöze çöze gitmeyi seviyorum gerçekten. Tam da okumaktan hoşlandığım konu: “Kozmik Yalnızlık”. Samanyolu’nu sıksak yalnızlık akar, öyle kuru kafa suratlı gargantuvan bir yaratık değil. “Kozmik korku” bize bir şey yapamaz . Ben bu yönde okuma yaptım, diğer durumlardan en ağır basan bu oldu benim için.
En çok hoşuma giden kısımlar bunlardı.
Kalemine sağlık.
Edit: @ulu.kasvet Yeni mesajına cevap olaraktan:
Hayır, başka isimle göndermedim. Bu profilimin şifresini unutmadığım sürece buralardayım . Bahanelerin ardına sığınmayı sevmem fakat önceki ay biraz çileli geçti benim için, yazmak adına motivasyonum yoktu. Önümüzdeki ayın teması hoşuma gitti, hemen çalışmalarıma başlıyorum .
Merhaba @ulu.kasvet,
Şahsen uzaylı hikayelere (çok kendimden bir şey bulamadığım için) ısınamadığımı düşünürken, öykünüz aksinin doğruluğunu ispatladı bana elinize sağlık.
Çevremizdeki tüm manipülatif insanlar, durumlar - olaylara karşı tek tip olmadığımız için kutuplaştırılmamız ve özümüze dahi yabancılaştırılmamızı güzel aforizmalarla aktarmışsınız. Kısa ve düz cümlelerinizi beğendim. Buram buram kokan kasveti de sevdim, ne de olsa ortak paydamız
Yüreğinize sağlık,
Sevgiler
Selam @Vector
Biraz aradan sonra seni burada görmek güzel. Yorum için teşekkür ederim. E tabii mutlaka her metnimde kendimden bir şeyler katıyorum. Bunda da var ama kurgu uğruna çarpıtılmış gerçekler olduğunu söyleyebilirim. Yalnızlık ve dissosiye olmak iki ana unsurdu metinde. Belki de en beğendiğin yerler kendinden en çok şey bulduğun yerlerdir. Senin öykünü bekliyordum ama göremedim. Başka bir isimle mi gönderdin?
Tekrar teşekkürler. Görüşürüz.
Selam @Sercesahin
Yabancılaşma adına bir uzaylı öyküsüydü bu. Açıkçası uzayda geçen bir öykü olsa ben de ısınamazdım. Zevkler, renkler… Bu arada öykünüzü okudum. Kısa zamanda geri dönüş yapacağım. Yorum için teşekkürler. Çok güzel şeyler söylemişsiniz. Görüşmek üzere.
Selam,
Öykü bana tatlı bir hüzün verdi. Bu sıralar başlığımi kaybetmiş gibiyim nefes almakta zorlanıyorum.
Güzel bir öykü. Kaleminize ve yüreğinize sağlık.
Görüşmek üzere…
Merhaba,
Adeta adınız gibi ulu bir kasvet yayıldı içime ama hoş bir tat bıraktı. Çünkü büyük şehirlerde tek tip, ruhsuz, nezaketsiz, kaba, makineleşmiş insanlarla yaşamanın üzerimizdeki tesirlerini anlatarak hislerimize tercüman olmuşsunuz.
Tatlı bazı tesadüfler gördüm şöyle ki öykünüzün başı ve sonu benim bu ay için hazırladığım öykümü hatırlattı bana. Öykünüzün başında “Herkesin yapacak bir işi var.” tabirinizle benim öykümün bir bölümünde yine benzer minvalde cümlelerin olması, aynı hislere konuk olup onu farklı kelimelerle tariflemeye çalışmamız açısından hoş bir tesadüf olmuş. Yine öyküyü sona bağlayış şeklimiz de benzer geldi. Birbirinden habersiz iki kalemin aynı duraktan yola çıkıp başka aynı durakta yolculuğu sonlandırması ama yolculuk esnasında bambaşka güzergahlar izlemesi gibi…
Öykünüzü beğeniyle okudum, kaleminize sağlık.
Görüşmek dileğiyle
Sevgiler…
Selam @ebuka
Teşekkür ederim yorum için. Hepimiz zaman zaman böyle hissediyoruz herhalde. Bu çukurdan nasıl çıkıyoruz o önemli. Benim için üretmek, mutlu olmak. Görüşmek üzere.
Selam @kucukrengeyigi
Öykünüzü dün okudum. Yazma fırsatı bulamadım. Birazdan dönüş yapacağım. Benzer yerleri ben de gördüm. Böyle kolektif bir zihin gibiyiz memleketçe; ayrı ayrı yerlerde bütünüz. Bu sayıda alt metinler hep birbirine benziyor, benzer şeylerden ilham almışız. Teşekkür ederim yorum için. Görüşmek üzere.
Merhaba @ulu.kasvet
Geçen gün haberlerde İstanbul ve Ankara’nın (!) balıkçılarının atışması vardı. Uzaktan telefonla görüntülü bağlanan balıkçılar, çiğ hamsileri boğazlarından aşağılara itelerken, tezgahlarındaki balıkların en lezzetlileri olduğunu ispat etmek maksadıyla, büyük ve komik bir rekabet içine girmişlerdi. Biz de İstanbul ve Ankara’nın kasvetini yarıştırıyor olsaydık eminim ki ortaya çok ilginç görüntüler çıkardı.
Yarattığın atmosferi delip geçmek isteyen astronotun çabası da en az o balıkçılar kadar büyüktü, komik değildi lakin. Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek yerine, sonunda ayıyı vurabilmeyi başaran bir karakter seyrettim. Senin de dediğin gibi belki ben ve benim gibiler, belki hepimizdik o.
Kalemine sağlık. Görüşmek dileğiyle.
Selam Kasvet,
Pazar dedim ama pazartesi gelebildim.
Bu hikayede seni Tuğrul’a benzettim. Ben zaten ikinizi benzetiyorum o daha soyut sen daha somut olarak benzer şeyler anlatıyorsunuz gibi geliyor bana.
İşin ilginci… Yani sen zaten adlı adınca Kasvet mahlasını kullanıyorsun ama ciddi hayat dolu metinler kaleme alıyorsun. Şen şakrak demiyorum ama hayatla dolu diyorum. Bu öykü o açıdan biraz farklı geldi bana diğerlerine nazaran.
Bak bu söyleyeceğimi sana bir yazar olarak çok güvendiğim için söylüyorum. Bir teklif bu, eleştiri değil. Geçen Salinger’dan bir kitap okudum, daha önce de Catcher in the Rye’ı okumuştum ama bu kitapla onu tekrar hatırladım ve okurken sana benzettim. Özellikle senin markaları, semtleri kullanman gibi o da dönemini trendleri, markaları ve New York’u çok ciddi kullanıyor. Ancak bahsedeceğim konu başka ve tekrar ediyorum senin bunu yapabileceğine inandığım için söylüyorum onda gördüğüm bir şeyi sende de görmek çok iyi olur;
Şimdi, burada yalnız bir adam var. Mutsuz bir adam. Bir astronot bir uzaylı -alien/alienated- Bununla birlikte bir noktadan sonra içe sarmal dönüyor olabilir. Daha küçük nüanslarla bu hissi verirsen, bak verebilirsen demiyorum, verirsen, işte o zaman masterpiece olur.
Bu hali de gayet başarılı gayet de duygusal.
Tavsiye/teklifimin samimiyetini kanıtlamak için soruyorum, ne zaman okuyoruz öykülerini?
Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…
Murat selam.
Yorum için teşekkürler. Aslında bu öykü @Muge_Kocak nin geçen ayki öyküsünden esinle yazıldı. Hatta öyküyü göndermeden önce Müge ile paylaştım; benzeyip benzemediğini sordum, gönderip göndermeme konusunda kararsız kaldığımı söyledim. Onun öyküsünde de yoğun bir yalnızlık duygusu ağır basıyordu. Müge sağ olsun benimle çok güzel ilgilendi. Benzerlikleri gördüğünü ve mutlaka göndermem gerektiğini söyledi. Gerçeküstü bir şeyler yazacağımı biliyordum, yalnızlık olgusu bunu tescilledi diyeyim.
Ben bu yorumu dünden beri okuyorum aslında. Tam nasıl cevap vereceğimi bilemedim, yanlış bir cevap vermek istemedim. Bu sabah Çavdar Tarlasında Çocuklar’ı sipariş ettim. Senin çok önce, yine böyle bir yorumda bahsettiğin Bukowski’nin Factotum’unu da alıp okumuştum. Bakalım nasıl bir benzerlik yakalayacağım.
Asıl meseleye gelirsek. Öncelikle ben her yorumumuzda ufak bir eleştiri olması gerektiğini düşünüyorum. Bunu @gayekcelik ye de söylemiştim. Ben burada çok değerli insanlar tanıdığımı, iyi arkadaşlıklar kurduğumuzu düşünüyorum, bilmiyorum. Bu nedenle birbirimize bazen fazla iyimser davranabiliyoruz. Sen de çok dikkatli konuşuyorsun, çok naziksin teşekkür ederim. Ama eleştiri gerekli. Aynen böyle; kırmadan, nazikçe… Ben bu öyküde metaforlar ön planda olsun istedim. Daha önce de bu sembolizmi yine kullanıyor, seviyordum ama bunu senin dediğin gibi çok küçük nüanslarla, pek hissettirmeden veriyordum sanırım. Bunda belki de biraz abartmışımdır; sanıyorum gerçeküstü bir metin olduğunu için bu hale geldi.
Neyse uzattım biraz. Teşekkür ederim. Bu ay yazabileceğimi pek sanmıyorum ama mutlaka öykülerinizi okuyacağım. Ha bu arada…
Romana ne dersin? Görüşürüz.
Selam @Arokan
Yani senin anlattığın sürrealizmin yanında benim öyküm gerçekten daha gerçek kalıyor. O neymiş öyle ya? Gerçekten yaşandı mı bunlar? Yorum için teşekkürler. Kendinden bir şeyler bulabildiysen, bir şeyler paylaşabildiysek ne mutlu… Görüşmek üzere.
Ya ne demek. Sana da söylediğimi bir kez daha burada tekrar edeyim, benim için gurur verici eğer ufacık da olsa bir ilham kaynağı olmuşsam. Ama öykün kesinlikle özgün ve Kasvet kokuyor
Bu arada bir itiraf, ilk öykünü okuduğumda fazla bulduğum özel isimlerin konu senin öykün olunca eksikliğini çektim. Bence sen kullanınca oluyor. Roman da gelsin artık
This is Turkey. Yaşandı tabi ki.
Kendimden, senden, herkesten bir şeyler buldum. Teşekkürler.
Görüşmek üzere.
Tekrar selam Kasvet,
Normalde yorumlarıma cevap yazıldığında beğenerek onaylıyorum ama burada bir iki kelam edicem. Çünkü hoşuma giden şeyler var.
Öncelikle belirteyim, öykü yalnızlık duygusunu çok iyi verdiği gibi özellikle köprü metaforu ve finaldeki rolü olağanüstü başarılı. Ve sen sürekli olarak aynı şeyi yazan birisi de değilsin. Esasen ben sana olmuş bir yazar gözüyle baktığım için bir de bunu dene anlamında yazdım yazdıklarımı. Yoksa öykü çok başarılı.
Factotum da Çavdar tarlası’nda çocuklar da harika kitaplar. Daha harikası senin bu işte gösterdiğin özen. Bakalım sen kendini Salinger’a benim benzettiğim gibi benzer bulacak mısın?
Romana çok sevindim. Aslında 120.000 kelimelik cyberpunk’ı biliyorum ama onu rafa kaldırıp 13 öykülük öykü projesini öne aldığını okumuştum. Gerçi sanırım bir roman üzerinde daha çalışıyordun. Hangisi yani bu roman?
Ve inanıyorum ki sen kendin bastırmak zorunda kalmaz yayınevi tarafından bastırırsın.
Başarılar ve görüşmek üzere en kısa zamanda.
@ulu.kasvet Merhabalar😊
Nihayetinde bitirdim oykunu. Houston iyi bir karakter olmuş. İlk öykümde mizantrop bir karakter vardı. Yazarken yalnızlığın kıyılarında kederle yurumustum.
Senin kahramaninin astronot kıyafeti içindeki tecrit isteği çok başarılı. Bu oykunde, kelimeler arasında inanılmaz bir ten uyumu vardı. Bir sonraki cümle, öncekini başarıyla tamamlıyor ve bence en doğru kelime seçimlerinin yapıldığını gösteriyordu. Sevdim. Düşündüm. Karamsarlastim. Ama nihayetinde bu güzel öyküyü okumuş olmaktan dolayi iyi hissettim.
İyi ki Secki’ye düştü yolun. Daim ol.
Sonraki oykulerimizde bulusmak uzere✌
@gayekcelik Gaye selam,
Yorum için teşekkür ederim. Bahsettiğin ten uyumunu ben de fark ettim. Gereksiz hiçbir cümle, hiçbir kelime kullanmamaya çalıştım, bilmiyorum. Daha çok böyle yazmak istiyorum ama hep böyle konsantre olmuyor, keşke olsa. Zamanla belki…
Görüşürüz.