Öykü Seçkisi'nde okumak için: https://oykuseckisi.com/intihar-onleme-hatti/
Luke. Kırık bir cam parçası gibi şu hayatta. Asıl ismini gizliyor ve bir yabancıyı bekliyor hep. Yıllar önce çok sevdiği bir yabancı. Kalbini çok kırmıştı kızın, o ise kalbindeki yaraları sarmak yerine unutmayı tercih etmişti hepsini. Çekip gitmişti adadan. Luke onun yokluğuyla başbaşa ve pişmanlığıyla yamaç yamaca kalmıştı. Sonra bir gün ona mektup yazmıştı korkusuzca.… (DEVAMI…)
Merhaba. Yine melankolik ve saykodelik bir Tuğrul Sultanzade klasiği…
Yalnızlığı, tükenmişliği ve en çok da kafanızdaki bu çarpık, tahripkâr aşkı başarılı bir şekilde anlatıyorsunuz. Tasvir ettiğiniz bu saykodelik romantizm bana aslında neler kaçırdığımı gösteriyor ve ilham veriyor. Zaman zaman sizin tabirinizle “tuhaf” betimleriniz beni yorsa da anlatmak istediğinizi güzel anlatıyor, metninizi çok güzel satıyorsunuz. Ayakların yere basması belki de hâlâ hayata bağlı insanların işi; öykülerinizi bir kaçış, zihinde düşülen bir yol olarak görüyorum. Ama uçup gidiyorum ve gerçeklikten o kadar uzaklaşıyorum ki bir süre sonra sizin bu absürt karnavalınızın ışıklarını görmekte zorlanıyorum.
Kaleminize sağlık. Görüşmek üzere.
Ek:
Bu kısmı çok beğendim.
A suicide… çok yapay duruyor. “İntihar etmiş,” ya da direkt “İntihar,” demek daha doğal olabilir miydi?
Aynı durum. Belki de kinaye ya da alıntıydı. Bilmiyorum.
Bu kısımlar hem çeviri hem yapay duran cümleler oldu gözümde. Bir de Luke’tan daha güzel bir mahlas bulunabilirdi bence. Mutlaka sizin için ve öykü için özel anlamlar taşıyordur ama bu detaylar benim gözümde inandırıcılığı düşürüyor. Bir okur olarak Türkçe olmalarını tercih ederdim.
Merhabalar, kendimden sıkıldığım ve yazdığım hiçbir şeyden tatmin olmadığım bir dönemde nerede hata yaptığımı biraz da olsa gösteren faydalı bir yorumdu. Belki de ‘zihnimi fazla yordum, artık bir süre yazmayayım’ diyorum lakin yazmadan da duramıyorum. İlla bir şeyler karalıyorum, çoğunun ardı gelmiyor. Büyük hayallerim var fakat nihayetinde kimseye ulaşamadan hiçliğe karışıp gitmek fikri bana ağır geliyor. Üstelik devir çok kötü, belki gelip geçici bir kriz dönemi bu ama geleceğe karşı hiç umutlu değilim. Yazdıklarımla ne yapacağım, neden yazıyorum? Hep bu soruları soruyorum kendime. Cevap basit aslında, yazmak eylemiyle o kadar özdeşleşmişim ki artık yazamadığım bir anı hayal edemiyorum. Böyle bir an gelirse zaten ben biterim. Şu hayatta tek korkum yazdıklarımın kaybolup gitmesi. Lakin şu yazdıklarım kime yarayacak, insanların ekmek mücadelesi verdiği şu dünyada yazdıklarımı kim okumak isteyecek. Zaman çok kısıtlı, insanlar diğerlerine bir karşılık almayacaksa beş dakika bile tahammül etmek istemiyor. Bu yüzden yazdıklarımı okuyup üstüne bir de değerlendirme yaptığınız için çok teşekkür ederim, bu yorumlar benim için önemli. Gelgelelim yazdığım şeyleri bir rüya görür gibi yazmak istiyorum. Yazanların çoğu halihazırda zaten hakikati didik didik ediyor. Herkes yaşanan anın peşinde, yaşanan anın bağlandığı geçmiş anları ya da olası gelecekleri didik didik ediyor. Her şey yaşanan ana bağlı, insanlar ise o anın peşinden sürükleniyor. Oysa zamanın da ötesinde başka bir zaman olabileceği kimin aklına geliyor, insanlar kendi içlerinde taşıdıkları kozmosun farkında mı?
Selam,
Kasvet’in beğendiği "Beklerken herşeyi yitiren adam"kısmını ben de çok beğendim.
İkinci yeni şiiri, ile Dostoyevski’nin yeraltısının yorucu ama keyifli tamlamalarla bezendiği bir öyküydü. Bunları daha önce de söylemiştim yine söylüyorum çünkü tarzınız böyle ve oturmuş.
Bir eleştiri değil de dertleşme olarak söyleyeyim, intihar teması beni itiyor aslında. Bu kelimeyi hayattan çıkartmak gerekli diye düşünüyorum. Hiçbir şey değmez buna ve herşey eninde sonunda ne kadar kötüye gidiyorsa o kadar da iyiye gidiyor. Kalp atışı gibidir hayat aşağı yukarı, aşağı yukarı. Vazgeçmemek lazım diye düşünüyorum hasılı.
Siz Azerisiniz. Bizler Azerbaycan’ı o kadar da tanımıyoruz diye düşünüyorum yine. Yazdıklarınızda anavatanınızın etkileri var mı? Sanıyorum Türk, İran ve Rus etkileri olan bir ülke ve ben fark ediyorum ki İkinci yeni şiiri, Dostoyevski falan demişim. İran şiiri de ünlüdür mesela.
Herşeyin sonunda elinize sağlık.
Tekrar görüşmek dileğiyle…
Not: Azerbaycan’ın da elbette herşeyden ari bir “kendi” kültürü vardır. Bu açıdan alınmayın. Burası da bildiğiniz gibi çok farklı kültürlerden etkilenmiş bir yer sonuçta.
Merhabalar,
Aslında doğduğum ülke ile öyle yoğun bir bağlantım yok. Eskiden yazları giderdim, lakin son üç dört yılda hiç gitmedim. Dili bana hatıramda kalan puslu bir diyar gibi gelir. Konuşabilirim, anlayabilirim ama herhalde yazamam. Beni bir ülke etkiliyorsa rahatlıkla söyleyebilirim ki bu Kıbrıs. Bazen aslında sadece zihnimin gelişigüzel yarattığı ülkelere uğramak daha cazip geliyor. Bütün kuralları benim kontrolümde olan bir yapı. Bir süre öncesine kadar bilinçaltımın yazdığım şeylere bu kadar müdahale etmesine izin vermezdim. Yazdıklarım bir karnavaldan ziyade sonsuz gün batımları gibiydi. Artık arkaik kabul edilen sözcükler kullanmak bana keyif verirdi. Lakin yavaş yavaş bilinçaltı ile etkileşime geçmenin ne kadar verimli ama aynı zamanda keyifli olduğunu keşfetmeye başladım. Bu bir nevi yazarken rüya görmek gibi, bir rüyayı inşa eder gibi yazmak. Yine de bir zaman sonra deneyimlerimin yeni teknikler uygulayabilmem için bana yol göstereceğine inanıyorum. Yazmak hiç durmayan bir devinim nihayetinde. Yorumlar ve o dertleşme kısmı için teşekkür ederim.