Kaybolmuş Hikâye

Öykü Seçkisi'nde okumak için: Kaybolmuş Hikâye – Aylık Öykü Seçkisi

image

“Her şey bir gaz ve toz bulutuyla başladı…” Bu, yazdıklarının en güzeli olmaya aday bir başlangıçtı. Ta ki insanoğlunu karakterlerin arasına ekleyene dek. Ama hikâyelerin güzel yanı da bu değil miydi? Onları anlatılmaya değer kılan, parlatan kötü karakterlerin kalitesi değil miydi? * * * “Luna, bu eski püskü şeyleri raflara koymak gerçekten işe yarayacak mı… (DEVAMI…)

1 Beğeni

Sevgili İrem,

İlk hikayen olduğunu görüyorum. Aramıza hoşgeldin. Rıhtımın bu köşesinde kimi zaman bir kurtadam ortaya çıkıverir kimi zaman bir dev yürür geçer kimi zaman da sen bize Mine’yi getirirsin ve bir daha hiçbirşey asla eskisi gibi olmaz :slight_smile:

Normalde hikayeleri okur ve söylemek istediklerimi konsolide eder yazarım. İlk defa hikayeni okuduğuma göre Bugün burada farklı bir şey denemek istiyorum. Düşüncelerimi hikayenin akışı ile paylaşacağım. Yani, bir okuyucu hikayeni okurken aklına gelenleri akışa paralel görebileceksin. Umarım, naçizane düşüncelerimi ifade ederken haddimi aşıyor olmam.

Bazen hikayeler bir eşyayala, hisle, müzikle bazen de bir mekanla, anlık bir farkındalıkla ya da zaten akılda dönüp duran bir karakterin yazarı rahat bırakmayıp kağıda dökülme arzusundan başladığını hayal etmişimdir/tecrübelemişimdir. Senin hikayeni ilk okuduğumda Mine için okuyucuyu yönlendirdiğin ilk cümleden başlayarak;

öykünün sonuna kadar dikkatimin Mine üzerinde olacağını düşünüyorum.

Dekorasyon, insanı gerer mi? Yoksa burada yazarın demeye çalıştığı Mine’nin arkadaşının beklentilerini karşılamaya çalışmak konusunda hassas davrandığı mı? Değilse, karakterin duygusal bütünlüğünde soru işareti mi var?Bu aşamada cafenin Luna’ya ait olduğunu farzediyorum.

İle başlayan paragraf için; Yazarın yapısal olarak düşüncelerini ifadede sorunu olmadığını anlayabiliyorum ancak bu paragraf dahil başka yerlerde de gördüğüm için okuyucuyu yönlendirme konusunda cümle yapılarını gözden geçirmesi faydalı olabilir, diye geçiyor aklımdan.

Bu paragraftan sonra ise yukarıda düşündüklerimde yanıldığımı görüyorum. Sonrasında hikaye hızla akmaya başlıyor ve kesin bir şekilde merak uyandırıyor.

Çok güzel bir kişiselleştirme. Ufacık bir dokunuşla sadece kafeyi değil, bütün hikayeyi ısıttığı yerin burası olduğunu düşünüyorum. Okuma güzel gidiyor. Hikaye tıkanmadan kolaylıkla akarak buraya kadar geldi. Devam ediyorum.

Kahramanın neden bu kadar endişelendiğini anlayamıyorum. Adam, sakince oturuyordu ve yazar öncesinde okuyucuyu kahramanın duygusal tepkilerine alıştıracak bir ipucu vermemişti. “Sürekli daktiloyu süzmesi, kapı açılıp kapanırken gerilmesi, uzun uzuzn dalıp gitmesi, şüpheli kıyafetleri/görünmesi” gibi.

Neden, Korkmuş muydu? Endişelenmiş miydi? Yoksa hikayedeki daktilo tarafından ele geçirildi ve adamın hikayesi buyüzden üzerinde çok etki mi yarattı.

Hikayenin duygusal gerçekliğinde böyle bir tepkinin altının doldurulması faydalı olabilir mi?

Mine’nin parmak uçları daha önce hiç sızladı mı? Sızladı ise hangi istekle sızladı, diye geriye dönüyorum. Ne yazık ki adamın kendisi için yaptığı açıklama dışında aynısını Mine’nin de başına geldiğine dair bir ip ucu göremiyorum.

Hikayenin sonuna kadar geldim: yazarın yazabildiğini düşünüyorum. Özellikle çözümlemelerde başarılı olduğunu ancak biraz daha bütünselliği yakalamak için karakterin duygusal yapılandırılmasına, geçişlerin tekrar ziyaret edilmesine ve okuyucuya hikayenin sonunda kendisini nereye pozisyonlandıracağına yardım edilmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Önemli not: okuyucunun ilgisini çekebilen bir yazım tarzın var. Toz ve gaz bulutunun şekle ve biçime dönüşmesini çok isterdim. O daktilonun hikayesini, artık kimin özgür olduğunu ve Mine ile neler yapabileeğini-aralarındaki mücadeleyi okumayı çok isterdim. Belki başka bir konuda okuma fırsatımız olur.

Elinize ve düş gücünüze sağlık
Tekrar hoşgeldiniz
Sevgiler
Dipsiz

1 Beğeni

Merhaba😊
Öncelikle hoş buldum. Vakit ayırıp bu kadar detaylı bir inceleme yaptığınız için teşekkür ederim.
Yorumlarınızdan yaptığım en büyük çıkarım acele etmemem gerektiği oldu. Ben kısa hikaye yazacağım zaman kurgu kafamda akıp gidiyor, fakat kelimelerim onlara yetişemiyor. Hikayeyi kafamda bitirdikten sonra aynı duyguyu yazıya dökmekte zorlanıyorum. Yani aslında kısa yazmak bana göre değil.
Bu hikayede de en büyük handikapım buydu. Aslında geri planda hem Mine’nin, hem paltolu yabancının, hem de daktilonun hikayeleri çok derindi. Hissettikleri, yaşanmışlıkları bu kadar yoğun olan ayrı karakterleri bir araya getirmeden önce çok uzun bir zaman geçirirsem amaç dışına çıkmaktan korktum. Herkesi bir araya toplayıp olayın özünü vereyim derken de ipin ucu biraz kaçtı. Mesela dekorasyon insanı rahatlatan bir aktivitedir normalde, ama Mine’nin geri planındaki hikayede günlük rutinleri için bile mücadele vermek zorunda, bu yüzden dekorasyon yapmak gibi zevkli bir iş onun tarafından halledilmesi gereken bir sorun olarak algılanıyor. Mine, hayatı boyınca insanlarla iletişim kurma konusunda oldukça minimalist bir tutum sergilerken birden ailesi yok oluyor ve yapmaktan uzak durduğu ne varsa tam da onunla uğraşmak zorunda kalıyor. Duygu durumlarındaki ani değişimleri, durup dururken eyleme geçmesi tamamen iç ve dış dünyası arasındaki savaşla ilgili.
Daktilo’nun hikayesi ise apayrı. Onu ben de başka bir uzun soluklu hikayemde ele almak istiyorum. Umarım bir platformda sizinle de buluşturabilirim.
Tekrardan çok teşekkür ederim.

2 Beğeni