Öykü Seçkisi'nde okumak için: https://oykuseckisi.com/kirk-milyonuncu-kurban/
Kaldırımları insanların içindeki acılar kadar aşınmış, soğuk kış günlerindeki pencerelerin iniltili tahtaları insanın en derin pişmanlıklarını yere sermiş, binalara hükmeden bir küf kokusunun içine hapsolmuş, kuşların bile duraksayıp cıvıltılarını paylaşmadığı boş bir sokak. “Şeker ister misin küçük kız?“ diye sordu üzerine alkol sinmiş adam. “Elmalı isterim ama ben,” deyip toza bulanmış ellerini beyaz pileli eteğinde… (DEVAMI…)
Gerçekten çok etkilendim. Özellikle sonunda kızın yaşadığı bu acıyı unutması ve yetilerini yeniden kazanması beni mutlu etti. Maalesef istismara uğrayan çocuklar belki de hayatları boyunca bu travma ile yaşıyorlar. En azından bu hikayede böyle bir son görmek beni bir nebze mutlu etti. Konuya olan duyarlılığın için de ayrıca tebrik ediyorum. Sonraki seçkileri merakla bekliyorum.
Senin değerli fikirlerini okumayı çok seviyorum kuzummm. Evet bu hayatta tek tahammül edemeyeceğim şey çocuk tacizi. Umarım daha iyi yarınlara uyanıp böyle iğrenç bir şeyden kurtulabiliriz.
Alışılagelmiş bir konuya (cehennem, şeytan, şeytanın uşakları vb.) farklı bir gözden bakmaya başladığımız fakat konu ilerledikçe aslında anlatılmak istenenin farklı olduğunu anladığımız, ana fikir itibariyle bir yaraya parmak basan güzel bir öyküydü. Sadece anlatımda okurken gözüme takılan bazı şeyler vardı: Örneğin öykünün ilk yarısı boyunca ara ara anlatımı sekteye uğratan devrik cümle kullanımları. Sık değildi ama okurken sizi duraksatıyordu. Bir de ''Mührün kırılması için gerekli koşullar: ‘’ diye bir anda kitabi bilgiye geçilir gibi olması.
Evet devrik cümle kullanımında sıkıntılarım var ya hep kurallı gidiyorum ya da devrik bunu aşmam gerekiyor.
Açıkcası o mühür kırılması kısmını biraz aceleye getirdiğim için bu olay oluştu. Vakit ayıramadığım için maddeyip insanların kafasında soru işareti bırakmamaya çalıştım. O da yine benim hatam vakit ayırabilip betimlemem gerekirdi. değerli yorumun için çok teşekkür ederim.
Üzerinde durulması gereken, böylesine hassas bir konuyu kaleme almanı takdir etmeden geçemeyeceğim. Mitolojik metaforların özellikle hoşuma gitti. Ellerine sağlık kardeşim.
Mitolojiden kopamıyorum ben ya Teşekkür ederim canım.
Canım Funda,
Kırk milyon detayı ile bizi bilgilendirmen çok hoştu. Hikaye bütünlüğü ile sarsıcı bir konuyu ele alıyor bence. Buna iyi bir şekilde değindiğini düşünüyorum. Cehennem ve şeytan kavramları göz önünde bulundurulduğunda hepimizin aklına gelmeyecek birkaç farklılık bulmak gayet keyifliydi. Ben sadece cehennem tasvir edilirken ki o belgeselimsi anlatımın olmasını istemezdim. O kısımdaki geçişler biraz eksik olmuş. Öykünün çözümlendiği nokta beni tatmin etti. Virüs teması için fikirlerle donanmaya başlayalım öyleyse, ne dersin?
Güzel arkadaşım,
Hikayenin akıcılığı ve işlediğin konu çok başarılı olmuş. Her ruh acı çekiyor hayatları boyunca ve acıların içinden hepimizin yarasını seçmişsin. Betimlemerin ile sanki okumuyor olan bir durumu gözlemliyor gibiydim. Yazılarının devamı gelsin
Güzel yorumun için teşekkür ederim canım. Cehennem tasvirinde biraz zorlandım açıkcası. Herkese düşüncemi anlatmaya çalışırken belgesele döndü
Bu konuyu işlemeyi hep istiyordum ve doğru zaman olduğunu düşündüm. Betimlemelirimi geliştirebildiysem ne mutlu bana canım benim Okuyup yorumladığın için teşekkür ederim <3
Merhaba @Yuzuri. Hikayenizi okudum. Hikayenin kurgu istifi ve bağlantılar fena değil ama cümlelerin bir kısmının çatkıları bazen anlamı boşa düşürecek kadar kötü kurulmuş. Söz sanatı uygulamaları duru anlatımın olması gereken yerleri kapmış, bu pürüzlü bir anlatıma sebep olmuş. Genel olarak meramını anlatan hikaye fena değil, okunurluğu iyi durumda yani elinize sağlık . Sağlıcakla kalın efendim.
Yorumunuz için teşekkür ederim. Evet ortayı bulma konusunda sıkıntılarım var. Onları da yaza yaza halletmeye çalışacağım.
Merhaba,
Ben şimdi sizi şaşırtabilir miyim? Bir dakika. Evet, devrik cümleleriniz epey var ve ben onları çok sevdim.
Bu açıdan pek çok kişiden ayrılıyorum sanırım. Ama değinmem gereken birkaç husus var.
Birincisi, alt yapısı göz kamaştırıcıydı öykünüzün. Düşünce olarak ciddi emek, hazırlık var. Hayran oldum.
İkincisi, anlatım bazı noktalarda çok dolambaçlı hatta sanatsal. Bazı yerlerde basit ve sade. Biraz potpori gibi oluyor, ortasını bulamıyor insan. Bence daha ortalama bir yolla gitseniz, okuyucu daha güvende hisseder kendisini. Ama ben sevdim mi? Bayıldım. Ben normal biriyim? Hayır. O yüzden siz siz olun beni ölçü almayın
Başlığı görünce tırsmıştım ama okumaya başlayınca korkum geçti. Bundan sonra sizi de listeme ekledim.
Önümüzdeki ay görüşmek dileğiyle
Merhaba @Yuzuri;
Önceki öykünüzdeki tekdüze anlatımı bu öykünüzde kısmen aşmış gibisiniz. Ben devrik cümleleri genel itibariyle sevdim. Öyküdeki cehennem betimlemesi uzun olmuş bana göre ve okuyucuyu metinden kısa süreliğine uzaklaştırmış. Ayrıca mührünü kırmak için gerekenler bölümünün veriliş biçimi de öyküyü biraz kesintiye uğratmış.
Sonuç olarak bütüne baktığımda, ben öykünüzü beğendim. Emek verilmiş bir metin olduğu belli. Ayrıca duyarlılığı olan bir çalışma. Emeğinize sağlık. Yeni seçkilerde görüşme dileğiyle, esen kalın…
Normal olmayan insanları seviyorum galiba ama yine de normal okuyucuya yönelik yazmaya çalışacağım yorumunuz gerçekten beni şımarttı söylemeden edemeyeceğim Başlık konusunda çok kararsız kalmıştım ama bunu seçtiğime mutluyum
Tekdüzelikten kurtulabildiysem ne mutlu bana. Cehennem betimlemem daha kısaydı aslında ama en azından beynimdeki düşünceyi aktarabilmek için uzattım. Hatta daha uzun yazmıştım ve Funda saçmalama sil şunları deyip sildim çoğu kısmı mühür kırılmasına gelecek olursam orada seçkiye yetiştirme düşüncesiyle betimlemekten kaçıp öyle bir yol izledim. Kötü olduğunu biliyorum ancak o sıra vakit ayıramadım. Yorumunuz için çok teşekkür ediyorum. Gelecek seçkide görüşmek üzere…
Selam,
Hem öyküyü hem de bazı yorumları okudum.
Öncelikle belirtmem gereken şey öykünün mühendisliğini/algoritmasını çok iyi kurduğunuz sanırım. Seçtiğiniz ana fikir de anlatılmaya değer bir olguya işaret ediyor.
Devrik cümleler beni rahatsız etmedi. Ancak biraz kişisel sanırım, ben betimlemeler konusunda biraz ön yargılıyım. Örneğin ilk paragrafınız… Bu betimlemeler estetik bir zevk aşılıyor okuyucuya evet ama anlam açısından estetik güzelliklerinden öte bir şey veriyorlar mı bilemiyorum. Bununla birlikte tekrar edeyim ki bu benim betimlemeye bakışımla ilgili bir şey. Betimlemenin kendisi ile ilgili bir şey. Sizin betimlemeyi başaramamanız değil odak noktası. Belki az ve vurucu tutarsanız betimleleri okuyucu tabanınızı genişletebilirsiniz. Ama sonuçta nasıl yazmayı seviyorsanız öyle yazacaksınız tabi.
Küçük bir fikir verme olarak rakamlar yerine yazı kullanırsanız teknik olarak daha “formal” bir görüntü elde edersiniz diye düşünüyorum.
Bazıları disiplinler arası dolaşır, bazısı hikaye anlatır, bazıları edebiyatçıdır. Siz edebiyatçı olarak gördüm ben. Mesela betimleme seviyorsanız ve bu betimlemeler açıkça bir durumu anlatmak yerine kendileri bağımsız hoşluklarsa sizin gözünüzde de; şiire de yatkın olabileceğinizi düşünüyorum.
Bir de cehennem, lucifer tasvirlerinden hareketle, fantazyaya da ve popüler kültüre de ilginiz var gibi görünüyor. Bu öykünüzde iki karaktere neden olmuş. Bir; daha genç, daha gördüklerinden etkilenen, “visual” ve aksiyoner bir karakter -cehennem tasvirleri, lucifer, luciferin kuralları vb.-. İki; daha derin, daha temel ve dramatik yapısı daha önde bir karakter -40 milyonuncu hasatçı ve kurbanının geçmişi ve iç hesaplaşmaları kısmı-.
Ben siz olsam dramatik karakterin üzerine giderim. Ama bu bahsettiğim bir zafiyet değil seçim meselesi. Yoksa ikisini de kotarmışsınız.
Bir soru; hasatçının kurban ile karşılaşana kadar ki bukalemun döneminde ideallerini terk etmesi dönemi diğer 39.999.999 hasatçı tarafından da yaşanmış mı?
Kaleminize sağlık
Görüşmek dileğiyle…
Detaylı detaylı incelemeniz için teşekkür ederim.
Evet haklısınız sayıları yazıyla yazsam daha iyi olurdu ama el alışkanlığı deyip kaçmak istiyorum bundan
Edebiyatçı olarak görmeniz hoşuma gitti çok teşekkür ederim. Şiir yazmayı daha önce hiç denemedim ama bu yorumdan cesaret alarak deneyebilirim :).
Fantastik kurgu ve realiteyi harmanlamayı seviyorum. Hayal etmeyi seviyorum
Çaylak hasatçımızı bir süper kahraman olarak görürsek diğer hasatçıların bunu yapmadığını söylebiliriz sanırım
Merhaba @Yuzuri
Eline sağlık. Hem öykünü hem de yapılan yorumları okudum. Ben de kendi düşüncelerimi izninle aktaracağım, ne kadar aktarmayı başarabilirsem.
Öncelikle eleştirilerimi lütfen yapıcı olarak algıla, çünkü gerçekten öyleler;
Cehennem konusunu ele almak değil de cehennemi tasvir etmek gerçekten zor bir iş. Karşımızda o kadar iyi örnekler var ki, ne yapsak zayıf kalır. Bu anlamda Lucifer’in krallığını anlattığın kısım cehenneme farklı bir açıdan yaklaşmadığın sürece, zayıf kalır. Orada yazdığın lav şelalesi boşluklar elementler kurgunu zayıflatan bir unsur bana göre. Bunun yerine, atıyorum Lucifer’in krallığında geçirdiği bir gününü ya da farklı bir zamanı betimleseydin, tüm metni daha güçlü kılardı.
Beni metnin içindeki devrik cümleler hiç rahatsız etmedi. Yazım dilin buna yatkın.
İlk paragrafındaki cümlen sorunlu gibi ve bu da anlamı bozmuş. Ya da ben anlamadım.
Kaldırımları insanların içindeki acılar kadar aşınmış, soğuk kış günlerindeki pencerelerin iniltili tahtaları insanın en derin pişmanlıklarını yere sermiş, binalara hükmeden bir küf kokusunun içine hapsolmuş, kuşların bile duraksayıp cıvıltılarını paylaşmadığı boş bir sokak.
Ben şöyle okuyorum:
1- Kaldırımları insanların içindeki acılar kadar aşınmış boş sokak
2- soğuk kış günlerindeki pencerelerin iniltili tahtaları insanın en derin pişmanlıklarını yere sermiş boş sokak
3- binalara hükmeden bir küf kokusunun içine hapsolmuş boş sokak
4- kuşların bile duraksayıp cıvıltılarını paylaşmadığı boş bir sokak.
Buradaki 2-3 bana sorunlu gibi geldi. Neden bu kadar üstünde durdum, çünkü bu senin giriş paragrafın.
Öykündeki güzel ve sade cümleleri, bazen sanki harakiri yaparmış gibi bozuyorsun. Misal:
*“Lucifer’ın krallığı iki tane alev ovasının ortasında kalıyordu”
Burada taneye gerek var mı? Küçük bir ayrıntı gibi gelecek ama bunlar metnin ayrık otları.
*Sıradan ruhların bu kor alevlerle kaplı köprüyü aşması imkânsızdı.
Sıradan ruhların kor alevlerle kaplı bu köprüyü aşması imkânsızdı.
*Karanlık diyarın hükümdarı Lucifer hasat zamanı yaklaştığı için bir hayli keyifliydi. Yılın bu zamanı hiçbir şey onun keyfini kıramazdı
Keyifliydi, keyfini kıramazdı.
Bu gibi küçük şeyler çok rahatlıkla düzeltilebilir.
Bu yukarıdakilerin yanında çok güzel anlatımların da var. Mesela çaylak hasatçının yeri yarmasını anlattığın bölüm.
Bitmeyen nefretler kadar uzun, dinmeyen göz yaşları kadar nemli, bir zamanlar canlı olan fosillerle hayat bulan
Ya da
hasatçı sahibinden azar işitmiş küçük bir yavru köpeğin ürkek adımlarıyla ilerledi krallığın içinde
Neden bu detaylara girdim. Çünkü metnin bazı yerlerinde güzel olan anlatımını bu ve benzeri ayrık otları zayıflatmış.
Nefretinin sebebini açıklayamıyordu ancak henüz ölmemişken bu adamla aralarında bir şey olduğundan emindi.
Sen duyguları yazabilen birisin, burada emindi yerine nefretiyle ilgili hislerini yazsan sanki daha iyi durmaz mıydı?
Mühürün kırılma koşulları pat diye çıkmış ortaya, belki birisinin ağzından söylense daha iyi olur sanki.
Çaylak hasatçının iç savaşını daha vurgulayıcı olarak anlatıp, iyilikten bencilliğe dönüşünü daha pekiştirebilirsin. Çok daha iyi durur.
Genel olarak kurgunu çok beğendim, bu yüzden de detaylı olarak bir şeyler yazmak istedim. Geçişlerin, olayları bağlaman yerinde, metnin anlatmak istediği dokunaklı. Sonu da güzel oturmuş. Ben bu öykünü kesinlikle bir öncekinden daha çok sevdim. Küçük dokunuşlarla üzerinden geçersen, ham hali kaybolur ortadan ve içinden keyifli ve güçlü mesaj veren bir öykü çıkar.
Belki kaçırdığım iki sorum var;
1- Çaylak hasatçının tanıdığını düşündüğü adam tecavüzcü müydü? Orası sanki havada kaldı, cevaplanmadı ya da ben kaçırdım.
2- Mühür kırma koşullarında rüyadan bahsetmiyor ama en sonunda hasatçı artık tek yapması gerekenin o gereksiz rüyaları görmek olduğundan bahsediyor. Burası atlanmış sanki.
Eline kalemine sağlık tekrar. Biraz uzun bir yorum oldu