Öykü Seçkisi'nde okumak için: https://oykuseckisi.com/notron-yildizi/
1 Fırlatma öncesi son kontroller yapılıyordu. “Ateşleyicilere güç verildi mi?” “Verildi.” “Tüm sistemler devrede mi?” “Devrede.” “Mürettebat kalkışa hazır mı?” “Mürettebat kalkışa hazır.” Kalkış için hiçbir engel kalmamıştı. Mürettebat durumu kontrol merkezine bildirdi. “Nötron Yıldızı’ndan Kule’ye. Nötron Yıldızı’ndan Kule’ye, cevap ver Kule.” “Burası Kule. Sizi dinliyoruz Nötron Yıldızı.” “Tüm hazırlıklar tamam, tüm göstergeler yeşil. Biz… (DEVAMI…)
Adım adım artan bir gizem ve gerilimle başarılı bir kurgu olmuş. Baran ve Mithat’ın da kendi sesleri, kendi karakterleri son derece açık şekilde ayrışmış, bence bu önemli bir şey.
Astronotların gemiden çıkmaları veya Mars’a gitmeleri kısmında kendimi yerlerine koyduğumda bunun çok zor bir karar olduğunu düşündüm. İşte tam bu noktada belki psikolojik olarak durumu biraz daha irdeleseydiniz hepimizi iki kat şok ederdiniz veya şoktan ziyade içimizi mükemmelen sıkardınız. Ama bana sorarsanız ben de bu nasıl yapılır bilemiyorum doğrusu.
Anlatım bozukluklarından ari, zaman kullanımları ve noktalamaları ile de hatasız bir öykü olmuş.
Son kertede keyifle okuduğum güzel bir öyküydü, elinize sağlık.
Merhaba Murat, öykümü okuyup yorum yazdığın için çok teşekkür ederim.
Beğenmiş olmana da ayrıca sevindim. Okuyucuları zorlamaması için senin de belirttiğin gibi, gerilimi gizemi sürekli ayakta tutmaya çalıştım. Karakterlerin kişiliklerini ayrıştırmaya özen gösterdim. Sürükleyici, akıcı ve keyifli bir öykü olmasını arzuladım.
Okumasını yaptırdığım arkadaşlarım hikayenin sonrasını merak etti. Hatta bir tanesi “Ne oldu oğlum çocuklara anlatmazsan valla peşini bırakmam” diye tehdit dahi etti. Kendisi ile arkadaşlığımı gözden geçirmeye karar verdim.
Şaka bir yana, bu öykünün sonrası kadar öncesi de merak konusu. Bilinçli olarak karakterlerin geçmişine değinmedim. Mithat’ın “Ama ben daha baldızın nişanına gidecektim, ölmek istemiyorum” gibi suni sebepler üretmesinin bu öykünün ruhuna ters olacağını düşünüp karakterlerin geçmişini okuyucuya bıraktım. Belki bir ara yazarım belli de olmaz benim sağım solum.
Sana iade-i ziyarete geleceğim kısmetse. Müsait mi senin öykün? Çaylar hazır mı? Kek mi alayım kuru pasta mı gelirken?
Baştan sona keyifle okudum. Anlatımınız güçlü ve merak uyandırıcı. Karakterlerin yerinde olsam ben de aynı yolu seçerdim. Karakterleri de sevdim ayrıca. Son kısımlarda öykü daha bir içine çekiyor, beğendim.
Tabi müsait öykü. Çay kuru pastalar falan hepsi hazır…
Kesinlikle yapmak istediklerini başarmışsın. Sonrası devam edebilir güzel de olur, bununla birlikte böyle bitmesi bence daha güzel olmuş.
Ben şahsen öncesini merak etmedim o kadar. Karakterler kendilerini zaten gayet güzel belli etmiş, ekstra bir açıklanma ihtiyacı duymadım.
Nötron yıldızı? Özel bir anlamı var mı?
Merhaba,
Öykümü okuyup yorum yazdığınız için teşekkür ederim. Anlatımımı beğenmenizden memnun oldum. Sürükleyici ve akıcı öyküler yazmaya çaba harcıyorum. İlgi çekici olay örgüleri kurgulamayı, gizem ve sürpriz içeren sonlar eklemeyi seviyorum. Farklı bakış açıları, beklenmedik gelişmeler olsun, okuyucuda merak uyansın istiyorum. Okuyan kişi sıkılmadan okusun “vay be ne maceraydı ama” desin diye arzuluyorum. Umarım bir nebze de olsa başarıyorumdur.
Kendimizi karakterlerin yerine koymamız benim için çok önemli. Eğer bunu başarabildiysem, empati kurdurabildiysem size, bu noktada başarılı olmuşum demektir. Ne mutlu bana.
Beğeninizi paylaştığınız için tekrar teşekkürler.
Madem öykümde her şey yerli yerinde bulmuşsun (teşekkür ederim bunu belirttiğin için), sen de kuru pastaları hazırlamşsın, o zaman dans! renk!
Nötron Yıldızı kavramının öykü ile doğrudan bir bağlantısı yok. Uzaklara yolculuk, bilinmeze ulaşma çağrışımı yapması ve imerak uyandırıcı olması amacıyla kullandım. Nötron Yıldızı’nın ne olduğunu bilmeyenler Google’a girsin baksın diyerekten öğretici bir görev de üstlendim.
Başlık deyip geçmemek lazım aslında. Öykülerin bayağı kafa patlatılan bir hususu.
şimdi beni bir ev sahibi stresi sardı.
Güzel bir isim seçmişsin o zaman. İsim ilginç bir şey, genelde ben öykülerimin en sonunda bir tür sezgiyle koyuyorum isimleri. Asla başta aklıma bir şey gelmiyor.
Çok sevimli bir uzay öyküsüydü. Türk karakterler ve isimleri olumsuz bir yön değil öykünün bonusu olmuşlar.
Teşekkür ederim mesajın için Hüseyin. Öykümü sevimli bulmana sevindim.
Artık kurgu da olsa bir uzaya çıkma zamanımız gelmişti diye düşündüm.
Mithat yerine Matthew, Baran yerine Brian koyup da okuyabilir arzu eden.
Merhaba Ufuk
Ellerine sağlık. Merak unsurunu bir nebze dahi düşürmeden okuyanı sürükleyen bir öykü çıkarmışsın ortaya. Böyle öyküleri oldum olası severim. Sıkılmadan okudum öykünü.
Tek bir detay var.
- Bölümün sonunda yazarın, okuyana doğrudan seslendiği bu cümle öyküne ters düşmüş bence. Olmasaymış daha iyi olurmuş sanki.
Yüreğine sağlık. Görüşmek üzere
Merhaba Umut,
Öykümü okuyup yorum yazdığın için teşekkür ederim. Öykülerin sürükleyici olması benim için önemli bir unsur. Okuyucunun kendini kaptırıp gitmesinin ve öykünün sonunda tatmin duymuş olmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Belirttiğin kısımda çift açı var bence. Anlatıcı okuyucuyu işin içine çekiyormuş, soruyu ona soruyormuş gibi dururken, diğer yandan o an herkesin bu konuyu konuştuğunu ifade ediyor ve birbirlerine sordukları soruyu havaya atıyor. “Tahminleri alalım” diyor.
“Mekiğin sağ salim Mars’a inip inemeyeceği büyük bir merak konusuydu.” demiş olsam sanırım senin belirttiğin sorun ortadan kalkardı.
Bir de soru cümlesi ile okuyucuyu öykünün geçtiği evrene çekme eğilimi de var sanki. Cevabı olmayan sorular, bilinmezler vs. ile öykünün genel sisli havası destekleniyor. Bu yorumun üzerine biraz daha düşüneceğim.
müthiş profesyonel bir öykünün tadını aldım. karakterler yeterli, aksiyon iyi, girişi, gidişi çok akıcı. tabi biraz türün de getirdikleriyle birlikte space opera klişelerine göz kırpıyor ama el mahkum. uzaya gerçekten türk çıktı da biz mi baz almadık
tekrar tebrik ederim ufuk hocam.
Merhaba Miraç,
Teşekkür ederim güzel yorumun için. Profesyonel bir öykü tadı aldığını söylemenin ardından kendimi klbi Kral Tv’de dönmeye başlamış pop yıldızı gibi hissettim.
Şaka bir yana, keyiflendirdin beni teşekkür ederim. Space Opera türün en sevdiğim türlerden birisidir. Esinlenmeler olmuş olabilir.
Vakit ayırıp öykümü okuduğun ve üstüne yorum yazdığın için gönülden teşekkür ederim.
Selamlar.
Merhaba,
Tema için çok farklı bir öykü olduğunu söyleyemem; ama buna gerek var mı ki zaten?
Öykü güzeldi, ilk üç kısımdan ziyade finale doğru daha çok girebildim dünyasına. Bir kusur olarak benim şu an için çok ilgimi çeken bir konu değil açıkçası uzay; bu sebepten öyküden almam gereken tadı tam olarak alamadım. Neden böyle söylüyorum? Tabii ki eski öykülerinize istinaden. Bayıldığım, tekrar tekrar okuduğum çalışmalarınızdan dolayı. Bu öyküde gördüğüm, bana geçen eksik, karakterleri yeterince hissedememek olabilir. Durumun vahametine biraz daha yaklaşılabilirdi bir de.
Final çok güzeldi; beklenmedikti. Gelecek seçkilerde de görüşebilme umuduyla
Merhaba Sevgili Osman,
Senden bir yorum almak ne güzel
Teşekkür ederim güzel sözlerin için. Öykülerimi tekrar tekrar okumandan büyük mutluluk duydum, utandırdın beni.
Sanırım sen benim daha önceki öykülerimdeki sıcak, samimi ve duygu yoğunluğu daha yüksek atmosferi görmeyi bekleyerek okudun. Ben ise bu öyküde kurguya, olay örgüsüne ve hikayeye ağırlık vermek istedim. Çünkü merak uyandıran, gizemli bir hikaye yakaladığımı, tempoyu sürekli yükselterek gitmem gerektiğini hissettim. Karaktere değil, olaylara odaklanmam gerektiğini düşündüm. Aralara karakterlerin geçmişlerine girdiğimiz ruh hallerini değerlendirdiğimiz sahneler atıp iyice dallayıp budaklamak istemedim. Eklesem muhtemelen kelime sınırına takılırdım . Bu da betimlemelerden ya da anlatımdan taviz vermem demek olurdu.
Finalini benim de içime sindi. Öykünün havasına uyduğunu gördüm, bu şekilde bıraktım. Ucu biraz da açık tabi…
Umarım Gulyabani temasında, eski öykülerimde aldığın o tadı sana tekrar sunabilirim. Uzay yolculuğu yok bu sefer rahat olabilirsin
Sevgiler, selamlar…
Ufuk merhaba,
Öykünü okumakta geç kaldım zaten, yorumumda hızlı olayım bari ve hemen konuya gireyim. Eline sağlık. Çok güzel bir öyküydü. Osman gibi ben de ilk birkaç bölüm sonrasında öyküye daha net adapte oldum. Ama o andan itibaren artan merak duygusu ile git gide daha bir bağlandım hikayenin gidişatına. Diyalog yazımında oldukça başarılısın. Mithat ve Baran’ın konuşmaları, özellikle de anlaşmazlığa düştükleri o husustaki diyalogları harikaydı.
Öykünün başında ister istemez aklım GORA’ya gitti. “Bunun nitrojenini koydunuz mu?” ve “Güç kalkanları devreye alındı mı?” gibi bazı replikleri hatırladım. Açıkçası bu yüzden de girişi iki kere okudum. İlkinde kendimi veremedim çünkü.
Kurgu da çok başarılı bu arada ama gözüme takılan bir nokta oldu, onu da paylaşayım:
Bir de Nötron Yıldızı’na gönderilen mesaj ile ilgili bir soru var aklımda. Onu sormuş olayım. Ya kendinizi uzay boşluğuna bırakın, ya da öleceksiniz üzerinden sunulan bu ikilem bize ne anlatıyor emin olamadım. Gizemli uygarlık şunu mu söylüyor; ya bize güvenecek ve ölümü göze alacaksınız, ya da zaten öleceksiniz? İki kişinin kararı neden tüm insanlığın kaderini belirleyecek olsun ki? Belli ki daha önce infilak eden tüm o mekikler bu mesajı almış, belki mesajı çözümlemiş ama kabul etmemiş, belki de hiç çözümleyememiş ve yok olup gitmişlerdi. Mekikle gelirsen olmaz, bırakın mekiği öyle gelin yaklaşımı ile Mars medeniyeti ne yapmak ve nereye varmak istemektedir?
Tekrar eline sağlık. Okurken güzel zaman geçirdiğim bir öykü oldu.
Selamlar, sevgiler… Görüşmek üzere!
Merhaba Cem,
Bu güzel yorumun için teşekkür ederim. Ben de senden yorum almayı bekliyordum bir süredir. Yazmadığına göre beğenmemiş olsa gerek dedim içimden. Yorumunun geldiğini görünce sevindim.
Soruların ve aklına takılanlarla ilgili cevaplarıma geçeyim izninle.
Öncelikle öykümü beğenmiş olmana sevindim. Kurgusu ve hikayesi ile öne çıkan diyaloglarla destekli bir öykü çıkartmaya çalıştım ortaya. Şöyle bir bakınca elde iki karakter ve boşlukta uçan bir mekikten başka bir şey yok aslında. Bundan ilgi çekici ve sürükleyici bir öykü yapmak kolay değil gerçekten. Gravity filminde Alfonso Cuarón’un kullandığı anlatım tekniklerini hatırlayıp ondan faydalanmaya çalıştım. Umarım başarılı olabilmişimdir.
Öykünün girişinin olması gerekenden uzun kalmış olduğunu anlıyorum yorumundan. Kendini tam anlatamayan bir giriş olmuş sanırım. Amacım sürekli artan bir merak ve gizem hissi ile ilerlemekti. Başlangıçtaki düşük tempo da biraz 0’dan başlamak içindi yani. Ufak ufak artışlar inişler çıkışlar ile okuyucuyu tek düzelikten çıkartmaktı istediğim.
GORA bağlantılarını fark eden birisi olduğuna çok sevindim. Doğrudan ona yapılan bir gönderme o kısım. Bir kaç satır daha vardı aslında ama öyküyü fazla sulandırdığı ve referansı fazla açık ettiği için çıkarttım. Kendi küçük yazar eğlencemdi o bölüm, yakalandım.
Diyaloglara değindiğin için teşekkür ederim. Son okumada diyaloglar gerçekçi ve tutarlı gelmişti gözüme. Özellikle tartışma bölümünün konuşma temposu içime sinmişti. Öyle bıraktım. Son dönemde diyaloglara önem vermeye ve gerçekçi tutmaya çalışıyorum. Öyküde önemli olduğunu düşünüyorum.
Kurgu konusu çok derin konu ya! Bir kere Mithat ve Baran’a ne olduğunu kesin olarak bilmiyoruz. Mesajı kimin gönderdiğini bilmiyoruz, gördükleri şehrin gerçek olup olmadığını bilmiyoruz… Şehirdekilerin kim olduğunu bilmiyoruz. İpuçlarını incelersek ise satır aralarında bazı şeyler yakalayabiliriz… (Buna en son sonda değineceğim.)
Şöyle açıklamaya çalışayım; Büyük Duvar, uzayda yalnız olup olmadığımız konusunda ortaya atılan Fermi Paradoksu’nun bilinmeyen verilerinden birisi olan The Great Filter’a bir gönderme. Bağlantı verdiğim makaleleri okuyarak bilimsel ve felsefik bilgiler içinde kaybolabilirsin. Bayağı keyiflidir okuması.
Uygarlığın gelişim seviyesini tespit etmek için kullanılan bir terim The Great Filter. Onu geçen uygarlıkların önünün gelişime açık olduğu varsayılıyor. Yani öyküde mesajı gönderen uygarlığın The Great Filter’ı (Büyük Duvarı) geçmiş olduğunu anlıyoruz. Mithat ve Baran özelinde insanlığın da artık bu Büyük Duvarı geçmesinin fırsatını yakaladığını görüyoruz. Bu da bütün insanlık için çok çok önemli bir durum.
Mesajı gönderenler insanlığın Büyük Duvarı geçmesi için kendilerini tamamiyle teslim etmeleri gerektiğini belirtiyorlar. Bu bir tuzak olabileceği gibi sözlerinde dürüst de olabilirler. Bunu bilemiyoruz. Biz karakterlerin seçtiği yolu takip ediyoruz. Mesajın içeriğini takip edip etmemek mürettebata kalan bir seçim. Nötron Yıldızı’ndan önceki mürettebatların buna ne cevap verdiklerini bu öykü çerçevesinde bilmiyoruz. Devamını yazarsam bilebiliriz çünkü öykünün sonunda Mithat ve Baran’ın ölmemiş olabileceklerini öğreniyoruz. Yani diğer mürettebatlar da ölmemiş olabilir.
Mesajı kimin gönderdiği hususunda elimizdeki tek veri Büyük Duvarı geçmiş bir uygarlık olduklarını iddia etmeleri. Bunu çözmek için uzay-zaman kavramından hareket etmemiz gerekiyor. Mesajı gönderenler gelecekten gelen insanlar ve Büyük Duvar da uzay zaman çizgisinin bükülmesi olabilir pekala. Biz bugün Mars’a bakınca boş bir gezegen görüyoruz ama uzay zamanı büküp Mars’ın milyonlarca yıl sonrasına baksak gelişmiş bir uygarlık görebiliriz. Öyle değil mi? Belki de o uygarlık insanlığın ta kendisidir. Yani mesajı gönderenler, insanlar olabilir. Zaten gönderdikleri metin fazla insani değil mi?
Öykünün sonunda bu tezi destekleyen bir kaç ipucu da var aslında, bir daha bakarsan:
Mars’ta bir yaşam vardı ve insanlık burnunun dibindeki bu gerçekten habersizdi.
Neden habersizdiler? Çünkü farklı zaman dilimindeydiler.
Zaman denilen kontrolsüz güç, Mithat ve Baran için o an durdu.
Zaman referansı…
Çok uzattım. Öykünün bilimsel ve felsefik altyapısı hakkında bir giriş gibi oldu bu yorumum. Umarım fazla saçmalamamışımdır.
İlerleyen seçkilerde görüşebilmek ümidiyle…
Olur mu yahu, o nasıl laf, saçmalamadın elbette. Teşekkür ederim detaylı cevabın için. Bu zaman mevzusunu o şekilde düşünmemiştim hiç. O pencereyi açman iyi oldu. Çok anladığım şeyler değil bu konular aslında. Genel geçer bildiğim, üzerine gitmediğim hususlar. Şu söylediğin şeyi okumaya çalışayım, bakalım anlar mıyım…
Verdiğim bağlantıları gözden geçirmeni öneririm. Hatta üzerine konuya esprili yaklaşan ama sindire sindire ilerleyen şu Türkçe kaynağı da okumanı tavsiye ederim:
Uyarı mı yapayım ama; ciddi miktarda sorgulama ve kafa bulandırma içerir.
Bir de bayağı uzundur ama ufkunu açacağına iddiaya girebilirim