Öykü Seçkisi'nde okumak için: https://oykuseckisi.com/trineverenin-sari-gunleri/
15“Nisan ayı,” dedi atının üzerinde keyiflenen Safir, “Trinevere’de buğday hasadı zamanı.” “Benim burada olma sebebim,” diye cevapladı onu Canwr “Festivaliniz için geliyorum.” Safir kendi yüksek atından cücenin arkada kalan midillisine müstehzi bir bakış attı ama söyledikleri düşündükleri değildi. “Tarlalar o kadar sarı ki, güneş var sanırsın. Güneş de var gerçi ama Köprü’de güneş daha çok… (DEVAMI…)
Selam Murat. Kalemine sağlık.
Çok ilginç, fantastik bir espiyonaj öyküsüydü bu. Baştan sona hiç acele etmeden, sıkmadan, yavaş yavaş inşa ederek yazılmış ve üzerinde fazlaca düşünülmüş bir öyküydü. Diyaloglar mantıklı ve birbirini tamamlar şekildeydi. Kurgu komplike görünmesine rağmen anlaşılırdı. Karakterler güzel tasarlanmıştı. Özellikle ismini çok beğendim. Bence öykünün en başarılı noktası, oksimoron tarafıydı. Yani sanatçı bir cücenin casusluk işlerine dahil olduğunu anlayıp kendini kurtarma çabasıydı.
O kadar uzun zamandır fantastik okumamışım ki açıkçası başlarda biraz zorladı beni. İlgim kayboldu. Hatta bitirdikten sonra ikinci bir kez okudum çünkü sona gelince yeterince tatmin olamadım. Anlamadığımı düşündüm. İkinci okuyuşta kavradım, aslında ilkinde de anlamışım ama belki de daha fazlasını bekledim. Bazı uzun cümleler, diyaloglardaki doğal olmayan kısımlar gözüme battı ama çok kurcaladığım için öyle olmuş olabilir. Tek tek göstermeye gerek duymadım.
Tekrar eline sağlık. Görüşürüz.
Tekrar merhaba Kasvet.
Öncelikle öyküne yazdığım yorumun kısalığını beğenimin büyüklüğüne bağla lütfen.
Bana gelince; beğenilerini ifade ettiğin kısımlar beni çok mutlu etti.
Bu öykü benim ilk tam anlamıyla fantastik öyküm ve bu karakterle side kick’lerinin birkaç veya daha çok öyküsünü yazıp sonra bir magnum opus olay örgüsü düşünüyorum. Bakalım, kısmet.
Uzun cümleler benim hastalığım ve inadım doğrusu yani dört satır cümleyi dörde bölmek yerine daha güzel bir dört satır yazmaya çalışıyorum ve genelde önceki ile aynı oluyor
Bu noktada arkadaşım ve gönüllü editörüm Volkan Gün’e de bir saygı duruşunda bulunmalıyım. O öykülerimi edit ederdi ve bu öykünün editlenmesinde word sorunu yüzünden sonradan aklına gelenleri iletebildi sadece. Bu arada ülke ismini de o buldu bu açıdan öykü başlığında büyük payı var. Ve son olatak onun katkılarıyla büyük bir onura da gark oldum.
Diyaloglarım normalde fena değildir. Burada bazılarının yapay kalacağını tahmin etmiştim çünkü batı kaynaklı bir fantastik oyküde bu kaçınılmazdı. Bu sebeple bir iki yerde ana karaktere bu tür hikayelerdeki klişelerden bahsettirdim.
Oksimoronluk bu öykü için ve tüm tasarladığım evren için temel olguydu. Mafya elf, ozan ve sakalsız cüce gibi. Ama bir iki ipucunu verdiğim gibi canwr sadece bir şarkıcı değil.
Sonuçta bir jack of all trades master of none durumu var ve fantastige de girişmesem olmazdı. Umarım evreni açmayı başarabilirim ve o da bir şeye benzer.
Hem detaylı hem de daha öyküler yayınlanır yayınlanmaz öyküyü yorumladığın için teşekkür ederim Kasvet.
Tekrar görüşmek dileğiyle…
Not: ilk cevabımı sildim belki görmemişsindir. Öykün de öyküm de sorunsiz görüntüleniyor.
Süper olur bu. Böyle bir seri fikri bütün yazarların kafasında bir yerde vardır herhalde. Umarım bir gün gerçekleşir seninki.
Bu arada eklemeyi unutmuşum Safir ismini de çok beğendim. Makyavelist bir karaktere yakışan bir isim.
Öykülerin formatları bende bozuk demek ki. Mobilde de bozuk. Birkaç seferdir öykülerimin italik yazılarının çıkmamasını sorun ediyordum. Doğru formatla gönderirsem çözüleceğini söylediler. Doğru formatla gönderdim, yine olmadı. Neyse, zaten ilgilenen de olmadı.
Görüşürüz.
Umarım başarırım, teşekkürler.
İsimleri ince eleyip sık dokuduk doğrusu. Arapça, Latince, Galce ve Sindarin’den yararlandık.
Bence görüntüleme sorunun peşini bırakma için rahat etsin. Gerçi biz düzgün görüntülüyoruz o açıdan da için rahat olsun.
Görüşmek üzere…
Elinize sağlık, dev bir öykü yazmışsınız. Hem uzunluk hem karakterler hem konu açısından.
Öncelikle böyle bir metini oluşturmak, olayı kurgulayıp kopmamak zor. Bu yüzden tebrik ederim sizi.
Benim yabancı olduğum bir alan olmasına karşın, metninizi takip edebildim sonuna kadar. Ufak tefek kopmalar yaşamış olsam da bu benim yabancılığımdan kaynaklanıyor.
Bu öyküyü okuduğumda ilk aklıma gelen ve bitirdiğimde de değişmeyen düşünce, romana çevrilebilecek bir yapıya sahip olması. Ki sanırım sizin de böyle bir düşünceniz var. Dolayısıyla bu metne taslak olarak bakmak yanlış olmaz sanırım.
İzninizle dikkatimi çeken bir kaç nokta belirteceğim
Özet
Metnin başında geçen “gelecekte olmak zorunda olduğu kişi için akıllıca davranmayı öğrenmeliydi" ile sonundaki "Olması gerektiği kişiyi düşündü” birbirine bağlamışsınız. Olması gerektiği kişinin ya da olmak zorunda olduğu kişiyi acaba biraz daha mı açsaydınız. Okuyucuya da bırakmak istemiş olabilirsiniz. Sadece bir fikir. Ya da ben metinden bu kısmı alamadım.
Lothren Edhel açığa çıktığında , dövmesini delen bıçak kalbinizi de delerdi
Burada L E’nin açığa çıkmasının ve bunu karşısındakinin anlamasının ölümcül sonuçları olduğunu okuyucuya söylüyorsunuz ancak bir önceki metinde L E harflerinin bulunduğu dövmenin biraz kolay fark edilir olması bu önemi sanki yok ediyor. Yani madem o kadar büyük bir sonucu var, Canwr bunu biraz daha zor ya da tesadüfle fark etmeliydi.
Zor bir çocukluk göndermesinin özel bir sebebi mi var? Eğer ironi katmaksa ben de böyle anladım ve gülümsedim. Ama eğer başka anlamdaysa, merak ettim
“Komplekssizce” -tamamen kişisel bir düşünce olarak- bu kelime yerine bence bu metin çok daha farklı bir kelime hak ediyor.
Çadırın girişinden gelen ses Hathel’in sakince,
Burada gelen ses yanlış anlamadıysam Qita, ama biraz kapalı kalmış.
Dışarıdan gelen ses ile kafasından duyduğu ses ayrımını ve bunu sona kadar götürmeyi çok iyi kotarmışsınız. Acaba şekilsel olarak iç sesi -kafa sesini küçük puntoyla ya da italik mi yapsanız. Sadece bir öneri.
Canwr’ın Safir’in kim olduğunu anladığı bölüme belki yukarılarda bir yerde daha açık bir gönderme yapmayı düşünebilirsiniz.
Dediğim gibi zor ve uzun bir metin ama siz üstesinden gelmişsiniz. Benim yazdıklarım sadece kişisel olarak belirttiğim küçük dokunuşlar.
Emeğinize sağlık
Merhaba,
Öncelikle 4.800 kelimelik bu fantastik öyküyü okuyup bir de detaylı yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim.
Beğeniniz de beni ayrıca mutlu etti. Ve evet bu karakterler ve evrene dair öyküler yazmayı düşünüyorum ve Kasvet’e söylediğim gibi belki bir ana hikaye çevresinde de bir roman… Ama tabi daha çok erken. Bu hikaye de bir taslak, bir tanışmaydı belirttiğiniz gibi.
Canwr’un olması gerektiği kişiyi en sonuna kadar saklamayı düşünüyorum doğrusu. O sebeple bununla ilgili şu an ne kadar az şey söylesem o kadar iyi.
Hathel’in açığa çıkması konusunda evet belki biraz daha spesifik olabilirmişim. Ancak temelde kafamdaki düşünce şuydu; Hathel dövmesini saklamıyordu ancak Lothren Edhel’den ayrıldığını söylüyordu. Açığa çıkan şey Hathel’in hala Lothren Edhel olmasıydı. Ama haklısınız bu daha ustaca ve duru bir şekilde verilebilirmiş.
Zor bir çocukluk konusu da şu, Qita, Elka kızı olarak tanımlanırken refere edilen Elka bir kadın. Dolayısıyla sokaklarda büyücülük yapan ve babası olmayan bir kız söz konusu. Sonradan anlaşılıyor ki Qita bir elf büyücünün kızı ve elf büyücülerinin geleneği olduğu için annesine isnat ediliyor. Ancak Qita insan olduğu için bunu başta Safir de Canwr da anlamıyorlar. Bu evrende melezler az ve hor görülen karakterler çünkü.
“Komplekssizce” konusunda ve bazı yerlerde “Bu tür olaylarda herkesin klişe davranması” konseptinde aslında tüm evrene dair bir seçim yaptım. Bu tür kullanımlar bildiğimiz fantastik anlatım tarzında pek görülmüyor ve kulak tırmalıyor ama benim de bir alamet-i farikaya ihtiyacım var. Dolayısıyla bu sword and sorcery dünyasında, ortaçağ atmosferinde geçen bu evrende modern insandan esintiler eklemeye çalıştım. Kulak tırmalaması olasıydı. Bilmiyorum gelecek hikayelerde belki bunu daha belirgin kılarım beki de tamamen terk ederim. Biraz da okuyuculara bağlı.
Qita’nın çadırın girişinden diyaloğa karışması konusunda kesinlikle haklısınız. Orada belirginliği sağlayamadım ama bir çözüm de üretemedim. Tamamen sürpriz bir giriş istedim ama olmadı.
İç sesi italik vermek çok daha iyi olurmuş. Fikir için teşekkürler.
Safir’i hissettirme işini Canwr’un ismini bilen yabancılarla vermeye çalıştım. Ama zor açıkçası. Çünkü en son anda bile Canwr kararsız ve bunun için kimin ne olduğunu çözememiş olması gerekli. Bu açıdan kişilerin kim/ne olduğuna dair çok açık göndermeler yapamadım. Yapsaydım final boşa düşerdi diye düşünüyorum. Çünkü Canwr’un şarkısına bir ninni olarak mı yoksa odasında yazdığı şekilde mi devam edeceğini ben de bilmiyorum.
Sizin isabetli sorularınız bana öyküyü daha detaylı anlatma imkanı verdi. Açıklamaların yerinde olup olmadığında karar sizin. Umarım yerinde bulursunuz. Bu açıdan da çok teşekkür ederim.
Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…
Hep ve Tek Umut’tan sonra dönüp bu hikâyeyi de okumaya başladım, henüz yarısına geldim sayılır ama dayanamayıp bir yorum yazmak istedim. İsimler, atmosfer, diyaloglar o kadar hoşuma gitti ki keyiften dört köşe olmuş vaziyetteyim. Tir Glo ismine bayıldım mesela, Trinevere’ye de öyle. Canwr hikâyelerinden aldığım his Witcher hikâyelerinden aldığım tadı andırıyor bu arada. Witcher hikâyelerinde de anlattığı o berbat dünyaya rağmen insanın içini kaplayan bir umut hissi var. Aynı hissin bir benzerini Canwr hikâyelerinde de alıyorum. Bir cüce ozan mükemmel bir fikir. Bu canavar gibi Canwr öykülerini daha çok görmek isterim şahsen.
Selam Tuğrul,
Öncelikle sesini duymak güzel. Böyle bir okuma projesine başlaman da benim için mutluluk verici. Cüce ozan ilk aklıma geldiğinde benim de gözlerim parlamıştı, senden de aynısı duymak çok güzel. İsimlerde de sözlükle çalışıyorum bayağı. Trinevere ismi bir arkadaşımın buluşu bu arada.
Grilik anlamında Witcher’a benzetmene çok sevindim, tonu füme tutmak isterken açığa kaymaktan çekiniyordum çünkü.
Okuduğun ve dönüş yaptığın için çok teşekkür ederim Tuğrul
Görüşmek dileğiyle
Damakta nefis bir tat bırakan bir öyküydü. Lavta ile büyü, şu “ninni” olayı ve diğer fantastik eserlere olan o akıllıca göndermelere bayıldım, mesela ilk başlardaki o abartılı jest gibi. Fantastik eserlerde en sevmediğim şeylerden biri insana verdiği o laçka rpg hissiyatıdır herhalde. Bu hissi nasıl tasvir ederim bilmiyorum ama Canwr hikayelerinde bu rahatsız edici histen eser alamet yok. Bunlar oldukça olgun, ayakları yere sağlam basan hikayeler. Canwr demişkem sanırım bu ismin ilk hali Canwyr olacakmış, hikayede bir kaç yerde Canwyr diye yazıldığını gördüm. Canwyr daha güzel göründü ne yalan söyleyeyim. Bu arada sanırım Tir Glo adaları Britanya Adaları’na denk geliyor, Köprü de Anadolu olsa gerek, eğer öyleyse sahiden zekice bir seçim. İmrendim diyebilirim. Çizme’nin neresi olduğu bariz belli… Pizza ve pide olayı gülümsetti. Spaknios herhalde İran civarına denk geliyor diye düşündüm. Şimdi diğer hikayelere bakınca ipuçlarını yakalarım. Trinevere bana ilk başta Balkanlar hissiyatı verdi bu arada.
Son bir şey olarak, fantastik eserlerde en haz etmediğim şeylerden biri cüceler, goblinler ya da benzeri ucube ırklardır. Bu hikayede sevmediğim diyebileceğim nokta o sarı kıyafetleri içinde bir belirip bir kaybolan goblinler ve orklardı.
Aslında daha bir çok şey yazmak istiyorum ama ne yazık ki telefondayım.
Bu arada Malta diline bakmanı da tavsiye ederim. Özellikle hikayedeki bu doğulu hissiyatı daha çok güçlendirecek isimler Malta diline yatkın olur herhalde. Yine de işine karışmak haddim değil, bu haliyle hikayeler zaten çok güzel.
Kesinlikle aynı yerdeyiz
Aslında Cnwr hep Canwr’du. Çünkü anlamı direkt sözlükten geliyor. Bir ara fonetik olarak -y eklemeyi düşündük (Trinevere ismini bulan arkadaşımla) ama Canwr’da karar kıldım. Elimin-y’ye gittiğini ben de farketmemiştim. Konusu geçtiyse de unutmuşum sanırım.
Yani ne yapsınlar çirkinlerse? İleride üç boyutlu bir orkum var bu arada.
Ne demek, benimsemen hoşuma gider evreni. Her türlü fikre açığım. Esasen, neredeyse hikaye, isimleri oradan kullanıyorum. Temelde zamandan ari bir alegori bu evren. Dolayısıyla Malta’ya giderse ki -gitmesini planlıyorum belli başlı trademark yerlere- Malta dili de işin içine girecektir.
Son derece uzun bir öykü ve -niyetine binaen söylüyorum- öykülere dalıp, mesai harcayıp, iki yorum yapıp, bir de “kısa oldu çünkü telefondan yazıyorum ne yazık ki” demen, beni sadece mahcup eder. Zamanına ve emeğine sağlık Tuğrul, teşekkür ederim
Görüşürüz.