İlk ciltte, Conan De Camp-Carter ikilisinin esas aldığı Miller&Clark sıralamasına göre Fil Kulesi ile başladığında, Conan’ın ilk tasviri, “Uyuz sıçanlar arasında gri bir kurt gibi” idi. Conan devamında, Kasedeki Tanrı öyküsünde “Uygar mekanizmalarla karşılaşan tüm barbarlar gibi kafası karışan” genç bir hırsız olarak, Evdeki Hırsızlar öyküsünde ise “Uygarlığın dayattığı otorite sembolleri onun için hiçbir anlam ifade etmeyen, ha dilenci, ha kral, gözünde aynı olan bir kiralık katil” olarak ortaya çıkar. Kara Kıyıların Kraliçesi’nde ise “Uygarlığın safsatalarından bihaber, çocuk kadar saf ama hakları söz konusu olduğunda aç bir kaplan kadar yırtıcı” biri olarak anlatılır. Bu ifadelerin bulunduğu Conan öyküleri, karakterin birinci aşamasını temsil eder. Daha sonra Bir Cadı Doğuyor öyküsünde olduğu gibi, karşısında bulunduğu tüm olguları herkesten önce fark eden, her şeye nüfuz eden zekasını özgürce kullanan ve tercih ettiği yolda sonuna kadar giden biri olarak karşımıza çıkmaya başlar. Kara Dev–ki İhsan Tatari çevirisiyle forumda da var–öyküsünde giydiği zırhları taşımaya birçok kraldan daha uygun göründüğü yorumuyla yeni bir evreye geçtiğini düşünmek yerinde olur.
Bu zamandan sonra ara ara Conan kral olma arzusunu çeşitli öykülerde dile getirir.
İkinci Ciltte, Kızıl Çiviler–Red Nails öyküsü ki çizgi roman versiyonunda Kızıl Tırnaklar olarak çevrilmiş; oysa öyküye ismini veren üstüne bakır çiviler çakılmış bir sütun. Bu yüzden Çiviler ifadesi tercih edildi–öyküsünde “Her şey olduğunu, ancak uygar bir ülkede krallık yapmadığını” söyler ve “Bir gün bunun da olabileceğini hayal ettiğini” söyler. Kara Nehrin Ardında öyküsünde de aynı ifade yinelenir. Conan tüm öykülerinde bir kez bile teslim olmamış bir karakterdir. Geri çekilir ama teslim olmaz. Kara Yabancı adındaki Howard’ın sağlığında yayınlanmayan öyküde böyle bir ifade yoktur ama onu yeniden ele alan De Camp-Carter ikilisi, bu öyküyü, sonunda Kanlı Tranicos’un hazinesini ele geçirme fırsatı ve bir isyan başlatmak üzere Aquilonia’ya dönüşünün arifesinde sona erdirirler.
Conan öyküleri bütünsel olarak bakıldığında, bir medeniyet eleştirisi; uygar bir topluma sonradan ayak basan doğa insanının alegorisi olarak okunmalıdır. Çevirisini yaptığım öyküleri dikkatle okursanız, daima barbar olanın, daha ilkel olanın galip geldiğini, bunun da uygarlığın olguları basmakalıp hale getirme özelliğinden kaynaklandığını görürsünüz. Bu yüzden Kara Nehrin Ardında öyküsünde yaşlı orman kolcusu, “Uygarlık doğadışıdır, sonuçta barbarlık galip gelmelidir” ünlü ifadesini kullanır. Bu özelliği vurgulamak için kitabın ikinci başlığını da “Uygarlık Doğadışıdır” olarak seçtik.
Conan’ın bir başka özelliği ise vahşi kuzeydeki anavatanından güneydeki refah ülkelerine geldiği ilk dönem haricinde, gittiği toplumlarla kolayca uyum sağlama yeteneğine rağmen, kendi değerleriyle hareket etmesidir. Çizgi roman versiyonlarının aksine, çoğu öyküde kendi temsil ettiği sosyal rolün gerektirdiği en şık giysileri girer. İkinci cildin başlangıç öyküsü Kara Çemberin Halkı’nda ipek gömlek, pantolon, bir prensin fidyesine denk ederde bir kemer giyer mesela. Kara Yabancı’da modası geçmiş şık elbiseler içinde, üçgen şapka, denizci gömleği, dar bir pantolon giyer. Bu bakımdan sinema ve çizgiroman versiyonlarındaki Conan, asıl karakterin bir parodisi gibidir.
Conan’ın öngörülmezliğine de dikkat çekmek gerek. Bağlı bulunduğu herhangi bir ahlaki, dini veya sosyal kural yoktur ama kendi değerleri vardır. Kara Adamın Havuzu öyküsünde, kendisini denizden kurtaran kaptanın yerine geçebilmek için–ona minnet duyacağına–ıssız bir yerde yakalayıp öldürmesi, Kara Kıyıların Kraliçesi’nde, kendisini aralarına alan gemi mürettebatını kurtarmak için elindeyken Belit’i öldürmekten “Bir kapris veya kaygı” nedeniyle vazgeçmesi bunlardandır. Öngörülemezlik, tüm öykülere yayılan ana bir unsurdur Howard öykülerinde. Bu, tamamen kuralsızlık değil, doğanın kendisinde var olan öngörülemezliğin–yağışın tam olarak ne zaman başlayacağı, depremin ne zaman olacağının bilinememesi–gibi bir şeydir. Camp-Carter ikilisi, daha sonra da Roy Thomas ve diğer yazarlar, bu öngörülemezliğin farkına varamadıklarından, ne yapacağı daha kestirilebilir, daha uygar bir Conan algısı oluşmasına yol açtımştır.
Çeviri süreci zor olduğu kadar keyifli bir süreçti. Ama esas olarak Conan’ı ve Howard’ı anlama çabasından başka bir şey olarak göremiyorum bu süreci. Umarım okuyanlar da beğenir.