Lahana Sarma Sanatı

Kanık’sanmış Kaya

İsmini kabullenmeyen bir Kaya’nın cismiyle buluşun.

Şairi dili bilmiş, onla konuşur.

Orhan Veli Kanık Anısına

“Her şey birdenbire oldu.

Birdenbire vurdu gün ışığı yere;

Gökyüzü birdenbire oldu;

Mavi birdenbire.”

(1)

Rivayetin birinde, zamanın öteberisi geçerken yıldızların kuyruğunda, Kaf Dağından kopuşumla özgürlük çanlarını duydum. Yeri göğü inlettim, tıngır mıngır yuvarlandım. Sisifos’un çilesi sevgili kardeşime selam edip gittim yoluma. Beşikler geçtim; ninelerini sallayan bebeleri düzlemekten korkarak. Devlerin yıkandığı dereleri aştım; pirelerin ateş dansına şahitlik ettim. Dağ iken bütün yaşardık. Yek parça bilirdik tavşanın küslüğünü de, umurumuzda olmazdı. Özgür bir kaya olarak bir iki kelam ettim, barış eyledim anama onu da.

“Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum,

Anlatamıyorum.”

(2)

Demiş ya garip adam başta anlamadım neyi anlatamadığını. Neşe içindeydim, bir kayanın yalnızlıktan korkması mümkün mü diye sorardım, hey gidi günler. Her soluklandığım yer, sırtını bana veren yürek atımlarıyla doluydu. Onların ritimleriyle beslendim. Gel zaman git zaman gezgin ruhum gidilmedik köşe bucak bırakmadı. Ana yarılarının yanında durakladım, sıla özlemi arttıkça. Aşağıya inişimin rahvanlığı, yukarı çıkışımı engelledi. Gidemedim, anlatamadım gördüklerimi; özgürlük içerimdeki sert özü acıttı o an. Sustum, konuşmam mümkünmüşçesine. Bıraktım o konuşsun yerime.

“Denizden yeni mi çıkmıştı neydi;

Saçları, dudakları

Deniz koktu sabaha kadar;

Yükselip alçalan göğsü deniz gibiydi.”

(3)

Rakım düştükçe düştü, asırlar boyu yol aldım. Ve sonunda vardım meşke. Yorulunca perdeli ayaklarıyla üzerimde gezinen balıkçılların bahsettiği yer burası olmalıydı. Tuzun her türlüsünü tattığıma inanırdım evvel zamanda. Yanılmışım, aşınsa da dev cüssem; vakitlerin en güzeliydi yaşadığım. Bir deniz kızına tutulmak ne demek bilir misiniz? Pullu derisinden bana kalanları soğurmak isterdim. Çıplak göğsünü yakarken güneş, derinlerimdeki efsunlu fosiller dahi aşka gelirdi. Saçlarını savururdu da söylerdi şarkılarını. Nice gemiciyi iç ettik birlikte. O şapır şupur mideye indirirken avını, sevdiğimin ezgilerini mırıldanırdım kendi halimde.

”Eskiler alıyorum

Alıp yıldız yapıyorum”

(4)

Her kelimesinde geçmişim can buldu sanki. Çal çene bir gece vakti ya şu an, ondan bu susmak bilmezliğim. Sevdam tek taraflıydı bilirdim. Güneşlendiği kaya parçalarından biriydim, lakin sesim çıkmazdı. Arada bir kıpırdanmak isterdim ama gömülmüştüm kıyılara. Deniz, her geçen gün anamdan kalanları süpürdü. Gelip geçtiğim diyarların izleri silindikçe; geçmişimi unutur oldum. Geceleri dilekler tuttum, varlığımı sindiren dalgalara inat. Yıldızların sarkaçlarına astım her birini. Bir gece sesimi duyan Neptün alay etti benimle. Denizin derinlerine sakladı kuyruğunda ufantı olmaya razı olduğum kadını.

“Arzular başka şey,

Hatıralar başka.

Güneşi görmeyen şehirde,

Söyle, nasıl yaşanır?”

(5)

Ah nasıl yabancı duygular içinde kalmıştım. Güneşe küfürler yağdırdım günler boyu. Gördüğümü silmek istedim. Çamurlara bulansın doğmasın, balçığında boğulsun diye lanetler savurdum. Beni buldu ahlarım. Mihrinin ışıkları altında sürdüler dozerlerine. Güzel kayaydım vesselam. Yalnızdım, birkaç yüzyıldır beklemekteydim Poseidon’un çaldıklarını. Dost bildiğim balıkçılar ispitlemiş. Oysa ben değil miydim onları falezlerden uzak tutan? Yanılmışım, güven insanoğluna duyulmamalıymış. O vakit yakaramadım ama ezberimdekiler taşmakta artık…

“Sizin için, insan kardeşlerim,

Her şey sizin için;

Gece de sizin için, gündüz de;

Gündüz gün ışığı, gece ay ışığı”

(6)

Bir kayayı yerinden etmişsiniz çok mu? Bu dünya sizin için değil mi zaten? Kimdim ki hem, efsanelerden fırlama bir parça Kaf Dağı olmam önemli mi? Nereleri turlamış bu virane kimin umurunda ki? Başta kızamadım. İyi oldu dedim, ömür beklemekle geçmezdi. Aşınan yerlerimi tutan kaşıntıya çare de bulmuştum. Birkaç çalı vardı yanı başımda. Sonraları meskenimi özledim. Manzaram, un ufak ediyordu her bir zerremi. Burukluk neymiş acımasızlığınızı görünce anladım.

“Gemiler geçer rüyalarımda,

Allı pullu gemiler, damların üzerinden;

Ben zavallı,

Ben yıllardır denize hasret,

“Bakar bakar ağlarım”.”

(7)

Sevgilimin saçları gibi kokardı yosunlar. Yapışırlardı diplerime, dolaşırlardı her yerime ama tanıdıklık hissinden elleşmezdim hiç birine. Bu mısraları ilk işittiğimde, yağan yağmurdan değildi pürüzlerimdeki ıslaklık. Beni, bir okuyan kişi anladı. Gecenin bir yarısı, ay huzmeleriyle süslerken dibimdeki nehri; küçük ateşinde ısındı gezgin. Dostların en güzeliydi, ritmi pek yoğun idi. Buğulu sesi yaşamımı okudu. Bir toplu şiir kitabı kadardı bu dünyadaki yerim. Sıkıştırdım her bir kelimesini taneciklerime. Nice titreşim gelse, yok edemezdi onu girift yapımın gizlerinde.

“Çadırımın üstüne yağmur yağıyor,

Saros körfezinden rüzgâr esiyordu,

Ve ben, bir roman kahramanı,

Ot yatağın içinde;

İkinci dünya harbinde,

Başucumda zeytinyağı yakarak,

Mevzuumu yaşamaya çalışıyordum.”

(8)

Beşinci gecemizde işittim bunları. Mevzusuna ortak olmak istedim. Anamdan koptuğum zamanlar kırdığım zincirler geldi aklıma. Özgür olalım adam diye fısıldamalıydım. Başaramadım. Yerime pek deli esen babam konuştu. Esti gürledi yine, neden kızdı adama bu kadar sonraları anladım. Birileri çanları tekrar çalmak; sonsuz uykuları bölmek niyetindeydi. Şiddetini arttırdı yedinci günün sabahında. Bir kitaplık hayatımı sunan dostun, çadırını başına geçirdi. İstemeyerek gitti. Geride kaldım, tüm hareket edemeyenler gibi. Giderken iliştirdi ortak karmaşamızı; üleştik acılarımızı.

“Sevgilim kayığın burnunda;

Yarısı balık,

Yarısı insan;

İn miyim?

Cin miyim?

Ben neyim?”

(9)

Bakmayın bana taktıkları isme. Kondurulduğum bu meskeni tanımam. Gelişimin sebebini, beni buraya süren dahi bilmez. İpe sapa gelmez bir işgüzarlıktı yapılan. Kim uydurdu bu kaçık kurmacaları? Ucuzlatılmış aşklarınızı tenime işleme fikri, ilk kimin usuna düştü? Âşıklar Kayası değilim ben. Büyük insanlık doğar, yaşar; yıkar ve ölür. Kırıp döktüklerinize katamayacaksınız tabiatımı. Sezmekteyim karanlığınızı.

İkiyüzlü olmasanız bir ihtimal bu uyduruk ismi kabullenirdim. Oysa siz bunca güvensizlik içinde, bir daha gelmeyeceğiniz bir yere; baş harfler bırakıp gidenlersiniz. Sanki size hasmış gibi aşk. Çağ dönümü aşk olan bir kayaya yapılır mı bu? Deniz kızını özleyen mahzunun biri, neden kaçış noktanız olur? Kuytu köşeler bizdedir çünkü değil mi? Sorarım, aşk sotelerde mi yaşanır? Az biraz ar varsa ruhunuzda; aşkınızı, yüreğinize kazıyın evvela…

Minik çakılarınızla dürtersiniz hayatımı. Parça pinçik edersiniz anılarımı. Çalarsınız sevda ninnilerini kaygısızca. Kutsuyorum hepinizi, başıma gelenlerin en kötüsü sizsiniz. Acımasız tanrıların oyunları dahi, oyum oyum oymadı beni. Sisifos’a güldüm diye mi; güneşe sövdüm diye mi bu ceza? Ya da olmayacak bir aşka düştüm diye mi geldi bunlar başıma?

Yeter artık, Âşıklar Kayası demeyin bana. Bir garip kayayım… Kaf Dağından kopma, çılgın rüzgârlardan olma. Değersizim ya da lütfunuzla değerlenenim. Umarsızlığınızım bir kere. Sırf keyfe keder bir kaya türetmek arzusuyla yıllar önce yerinden edilen, benim ben. Toplasanız varlığımı bir şiir kitabı etmez sizler için.

Kanık’sanmış Kaya’dır adım. Bırakın Âşıklar Kayası lakırdılarını. Aldanmayın takılan lakaplara. Yaslayın sırtınızı, işiteyim yüreğinizden sızan yalanları. Ardından birkaç yıldız seyreyleyin. Görürseniz düşlerinizde anamı selam eyleyin.

Sus vaktim geldi. Gitmeden bir meramımı daha dile getireceğim garibin mısralarıyla sadece… Asırlar, asırlar öncesine…

“Hatırımdan bile geçmezdi

Sana duyduklarımı söylemek.

Acaba hala yaşıyor musun?”

(10)

Şiirlerin hepsi Orhan Veli Kanık’a aittir. Referans numaralarına göre aşağıda belirttiğim sırada şiirlere ulaşabilirsiniz.

1 - Birdenbire

2 - Anlatamıyorum

3 - Deniz kızı

4 - Eskiler alıyorum

5 - İstanbul İçin

6 - Sizin İçin

7 - Denizi Özleyenler İçin

8 - Bir Roman Kahramanı

9 - Karmakarışık

10 -Yaşıyor musun?

1 Beğeni