Kitabı bitirdim.
Benden kılçıksız bir 7/10 çalışır bu kitaba.
Öncelikle daha önce Weir okumadım, yalnızca Marslı’yı izledim. O yüzden yazarı yalnızca bu kitabı baz alarak değerlendiriyorum.
Öncelikle konumuz çok da özgün değil. Dünya kıyametin eşiğine gelir, astronotlar bu durumu büyük fedakarlıklarda bulunarak düzeltecektir falan filan. Konuyu özgün kılan tek bir unsur var: Rocky. Burada Weir’a şapka çıkartmak gerektiğini düşünüyorum. Notalarla konuşan, bilimsel olarak bizden geride olan fakat çok feci mühendislik yeteneklerine sahip dev bir örümcek ırk yaratmak ve uzayda ana karakterimizle karşılaştırmak… İşte kitabın en güzel yaptığı olay bu bence. Rocky ile Grace arasındaki iletişim beni hep gülümsetmeyi başardı. Aralarında harika bir kimya yakalamış.
Gelelim üsluba. Yukarıda da çokça bahsedildiği üzere, affedersiniz ama üslup gevşek. Bildiğin gevşek. Rahat falan değil. Arkadaş bazı yerler o kadar gevşedi ki “öff hadi Andy ya amaaan,” bile dediğim oldu.
Bu hem iyi hem kötü bir şey bana kalırsa. Kitap rahat okunuyor ama ciddi bölümlerin etkisini kırıyor.
Herkesin bayıldığı ancak beni yer yer kitaptan koparan önemli bir şey daha var: “yoğun ve gerçekçi bilim”. Weir gerçekten kafa yormuş, her şeyi gerçekten kılıfına uydurmak istemiş ve bilimsel temele oturtmuş. Bu çabasını takdir ettim, çoğu yerde keyifle de okudum. Ama şu da bir gerçek ki, yoruyor arkadaş. Gerçekten yoruyor. Okuma hızını etkiliyor, hikayeden koparıyor, cümleleri tekrar tekrar okutuyor. Yani eğer mühendis olsaydım veya fizik-kimya bilgilerim taze olsaydı kitaptan daha çok zevk alırdım. Tabii kendi eksikliğimi kitaba yoruyor olabilirim ama yine de kitap bu kısımlarda benden uzaklaştı. Arrival gibi TM’ci bilim kurgulara selam olsun. 
Bir yerden sonra kitapta şöyle bir döngü yakaladım ve okuma zevkim biraz kırıldı. Döngü şöyle:
- Bir şeyler rayına oturmaya başlar.
- Ani bir sorun çıkar.
- Grace ve Rocky bilim ve mühendislik ile sorunu çözer.
- Yeni planlar yapılır.
- Bir şeyler rayına oturmaya başlar.
Bunu fark edince kitap tahmin edilebilir bir yapı kazanıyor. Umarım fark etmeden okursunuz.
Marslı’nın filminden gördüğüm kadarıyla o da böyleydi, sanırım yazarın tarzı biraz bu.
Kitapta beklediğim ve değinilmeyen birçok şey vardı. Bu yüzden Weir beni bir parça hayal kırıklığına uğrattı. Mesela Eridyan’ların dini inanışlarını ve sosyo - kültürel yapılarını çok merak ediyordum. Veya müziklerini. Notalarla konuşan bir ırk, nasıl müzik yapıyordur diye içim içimi yedi. İnsan bir sormaz mı böyle şeyleri? Ya da kitabın sonunda değinmez mi?
İçimde ukte kalan bir diğer şey de, Stratt ve Grace’in son buluşma sahnelerinin olmaması… Kitabın sonunu bu yüzden iple çektim ama ne yazık ki bulamadım aradığımı.
Bu arada kitabın çevirmeni Emre Aygün’ü de tebrik etmek lazım. Bu işlerden çok anlamam ama günlük dil kullanımı ve argolar konusunda çevirmenimiz harika bir iş çıkartmış. Umarım İthaki ve Emre Aygün ara sıra buralara bakıyordur, kendisinin daha birçok çevirisini okumak isteriz. 
Velhasıl kelam, genel olarak iyi bir kitaptı. Ben keyif aldım. Yer yer sıkıntıları olsa da güzel bir deneyimdi. Ayrıca ufkumu da genişlettiğini söyleyebilirim. Uzaylı kavramına yeni bir boyut kattığını söyleyebilirim.
Weir’in diğer kitaplarına da mutlaka göz atacağım.