Çaldığı derken neyi kastettiğinizi anlamadım…
Kitap British Museum ortaklığı ile hazırlanmış. İçinde British Museum’da sergilenen tarihi eserler var. Neil Macgregor da müzenin eski yönticisi.
British Museumda çoğunlukla, İngilizlerin “Koleksiyonler” kılıfı altına gizlediği emperyalist köle tüccarlarının, zamanında işgal edip sömürgeleştirdikleri başta fakir Afrika ülkeleri olmak üzere dünyanın farklı yerlerindeki sömürge ülkelerden çalıp İngiltereye götürdüğü tarihi eserler sergilenmekte.
Bunları kendileri bir tür itiraf gibi mi söylüyorlar yoksa ticaret vb. gibi mi gösteriyorlar…
Karşılığında bir şey vermedikleri için ticaret diyemiyorlar
“Koleksiyonerler, dönemin ünlü tarihçileri, gezginler veya oraya araştırma yapmak için gitmiş bilim insanları tarafından getirilip müzeye bağışlandı. Zaten bunlar insanlığın ortak mirası. Eserin bulunduğu ülkede sergilenmesi zorunlu değildir. Getirilmeseydi yok olacaktı.” vs. argümanlarla Afrikada bulunan binlerce paha biçilemez eserin nasıl olup da aynı dönemlerde İngiltereye geldiğini açıklamaya çalışıyorlar.
-Not: Spoiler İçerir-
Genel kültürü çok iyi olduğu için kendisine “sahnelerin filozofu” denen Euripides’in “Medea” adlı tragedyası için İrene Vallejo’nun kaleme aldığı 'Papirus" adlı kitabında şunları yazar:
“… Bunların arasında en cüretkârı Euripides’in Medea’sı olmuştur. MÖ 431 senesinde, ilk gösterinin yapılacağı sabah, tiyatroyu dolduran erkek izleyicilerin neler hissettiğini tahmin edebiliyorum. Haksızlığa uğramış, intikam peşindeki bir kadının, etrafina dehşet saçışını, gözlerini ayırmadan, oturdukları yerde korkudan donakalmış bir halde seyretmişlerdi herhalde. Sahnede akıl almaz bir şeyi, kendisini terk eden ve sürgüne gönderen kocasının canını yakmak için çocuklarını kendi elleriyle öldüren bir anneyi izlemişlerdi. Daha önce hiç söylenmemiş olan sözleri işitmişlerdi…”
Yitip gidenler arasında günümüze mucizevi bir şekilde ulaşabilen bu eseri okumanın, değerini bilmenin önemi tartışılmaz. Keyifli okumalar…
Anadolu’dan yurtdışına götürülen tarihi eserler ile ilgili bir kitap var, birkaç sene önce okumuştum, iyi bir çalışmaydı. Kitapta İngiltere’nin de aralarında olduğu bazı ülkelerin tarihi eserleri ülkelerine götürme süreçleri anlatılmış, bol bol fotoğraf da var.
Üç gün önce başlamıştım. Bugün bitirdim. Fena değildi. Son sayfalara kadar gerilimin devam etmesi de güzeldi.
Kayıtsız Adam’ı dün gece bitirdim. Kısacık bir öyküydü zaten. Tabii ki çok beğendim. Uzun olmasını diledikten sonra aslında vurucu yanını hemen bitmesine bağladım. Belki Proust hayranlığımdan dolayı bitmesini istememişimdir.
Yazarın yeniden ortaya çıkan unutulmuş bir öyküsü bu. Pek ünlü olamayan bir dergide yayımlanmış sonra da varlığından habersiz yaşamışız. Neyse ki bulunmuş. Hatta bir ara Proust bile aramış bu öyküyü, önsözde bahsediliyor neden aradığı… Proust sürprizlerle dolu bir yazar:
Bugün de Mercan Adası’na başlıyorum. İlkokul yıllarımda çocuk klasiklerinden okumuştum. Hiçbir şey hatırlamıyorum, çok etkilendiğim aklımda kaldı sadece. Umarım tam metin hali de çocukluğumda okuduğum gibi masum bir hikâyedir ![]()















