Vurucu Giriş Cümleleri

Yazılan girişlerin çoğu vurucu değil ki. Güzeller ama vurucu değiller.

İşte vurucu bir giriş örneği: “Babam bir katil olmasaydı ben doğmayacaktım.”

İşte güzel bir giriş örneği: “Topraktaki bir oyukta bir hobbit yaşardı.”

Ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki kun-ı Kâinattan 7079 yıl, İsa Mesih’ten 1681 ve Hicretten dahi 1092 yıl sonra, adına Konstantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı.

Puslu Kıtalar Atlası (İhsan Oktay Anar)

4 Beğeni

Mutluluğun esrarlı bir yanı yoktur. Mutsuz insanlar birbirine benzer. Uzun zaman önce açılmış bazı yaralar, gerçekleşmemiş bazı dilekler, ayaklar altına alınmış gururlar, retle - daha da kötüsü ilgisizlikle- karşılanan aşk kıvılcımları, onlara yapışıp kalır; ya da kendileri onlara yapışır. Dolayısıyla her günlerini dünün bulutları altında yaşarlar. Mutlu insan ise dönüp arkasına bakmaz. İleriye de bakmaz. Böyle bir kişi anda yaşar.

-Bir Cinayetin Psikanalizi, Jed Rubenfeld

8 Beğeni

“İki gün ve bir gecedir süren yağmur az evvel dindi, gerçi muhtemelen geçici bir süre için ama yine de kutlamaya değer bir olay, şimdi benim size yazmakla yaptığım gibi.”
Franz Kafka ~ Milena’ya Mektuplar

“İşte, yeryüzünde yalnızım; kendimleyim. Artık ne kardeşim var, ne benzerim, ne de dostum.”
Jean Jacques Rousseau ~ Yalnız Gezenin Düşleri

5 Beğeni

“Ufuktaki gemilerde, her adamın arzuları vardır. Bazıları için umutlar dalgalarla yanaşır. Diğerleri için ise, rüyalar sonsuza kadar ufukta yol alır, gözden hiç kaybolmadan seyredilir…ve onları gözleyenler hiç sıkılıp gözlerini başka tarafa çevirinceye, zaman onları alaylı bir şekilde silinceye kadar, asla kıyıya yanaşmazlar. İnsan hayatı budur işte…”

Zora Neale Hurston - Tanrıya Bakıyorlardı

''DOĞRU! – gergindim – çok çok fazla gergindim ve hâla öyleyim; fakat delirmiş olduğumu söyleyebilir misiniz? Bu hastalık hislerimi keskinleştirdi – yok etmedi – körleştirmedi onları. Hepsinden önce keskin bir duyma hissi başladı. Gökteki ve yerdeki her şeyi duyuyorum. Cenennemdeki bir çok şeyi duyuyorum. Nasıl - olur da - deli olurum? Dinleyin! Ve izleyin nasıl da sağlıklı – nasıl da soğukkanlılıkla anlatacağımı tüm hikâyeyi. ‘’

Edgar Allan Poe - Geveze Yürek

“Eğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin. Birkaç sayfa okuduktan sonra, burada olmak istemeyeceksiniz. Bu yüzden unutun gitsin. Gidin buradan. Hala tek parçayken hemen kaçın.”

Chuck Palahniuk - Tıkanma

4 Beğeni

Albay Aureliano Buendia, yıllar sonra idam mangasının karşısına dikildiğinde, babasının onu buzu keşfetmeye götürdüğü o çok uzaklarda kalmış ikindi vaktini anımsayacaktı.”

Yüzyıllık Yalnızlık Gabriel Garcia Marquez

5 Beğeni

Bayıldım çok etkileyici :smiley:

2 Beğeni

Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.

Kör Baykuş–Sâdık Hidâyet

1 Beğeni

Jacob Fielding küçük bir odada durmuş, bir bedene bakıyordu. Bu, kurtarabileceği ama kurtarmamayı seçtiği ölü bir bedendi. Jacob ölmesine izin vermişti, çünkü ona göre doğrusu buydu.
Gece Yarısına On Üç Gün - Patrick Carman

2 Beğeni

“Parmaklığın arkasında, sarmaşıkların arasından, vurduklarını görüyordum. Bayrağın olduğu yere geliyorlardı ve ben yürüdüm parmaklık boyunca. Dutun çevresindeki otların içinde aranıyor Luster. Bayrağı çıkardılar, vuruyorlardı. Sonra bayrağı yeniden diktiler, tablaya gittiler, vurdu, öteki de vurdu. Sonra yine vurdular ve ben yürüdüm parmaklık boyunca. Dutun oradan geldi Luster ve biz yürüdük parmaklık boyunca, vurdular ve biz durduk, parmaklığın arasından baktım, Luster aranıyor otların içinde.”

William Faulkner - Ses ve Öfke

Aslında trajik bir çağ bizimkisi, bu yüzden onu trajik olarak görmeyi reddediyoruz. Büyük tufan kopmuş, yıkıntıların arasındayız şimdi, yeni yeni küçük yaşam alanları kurmaya, küçük küçük umutlar beslemeye başladık. Doğrusu zor iş; geleceğe uzanan düz bir yol yok şimdi, bunun yerine bir çember çiziyoruz ya da düşe kalka ilerliyoruz. Dünya başımıza yıkılmış olsa da yaşamak zorundayız.

D.H. Lawrence - Lady Chatterley’in Aşığı

“Bonn’a vardığımda hava kararmıştı. Bir yere varışımdan sonra yaptığım hareketler beş yıldır hep aynıydı, otomatikleşmiştim artık. Peron merdivenlerini inip çıkmak, bavulu yere koymak, palto cebinden bilet çıkarmak, bavulu yerden almak, bileti vermek, akşam gazeteleri için bayiye uğramak, istasyondan dışarı çıkıp bir taksiye el etmek. Hemen hemen beş yıldır her sabah bir yere doğru yola çıktım veya bir yere vardım.”

Heinrich Böll - Palyaço

Istırabım beni mutsuz ve kederli etmişti. Üniversite eğitimi ve düzenli, dikkatli dini alışkanlıklar beni yavaş yavaş hayata döndürdü. Bazı insanlar garipsemiş olsa da, dini alışkanlıklarımı sürdürdüm. Lisede bir yl okuduktan sonra, Toronto Üniversitesi’ne girdim ve iki fakültede birden öğrenim görmeye başladım. İlahiyat ve hayvanbilim bölümlerinde. Dördüncü yılımdaki ilahiyat tezim, on altıncı yüzyılın ünlü Kabalacısı Safed’li İsaac Luria’ya ait evrenbilim kuramının bazı öğelerini içeriyordu. Hayvanblim tezim ise üç parmaklı tembelhayvanların tiroit bezleriyle ilgili işlevsel bir analizdi. Tembelhayvanları -sessiz, sakin ve içgözlemsel- seçme nedenim yorgun benliğimi biraz olsun rahatlatmaktı.

Yann Martel - Pi’nin Yaşamı

Annem bugün ölmüş, belki de dün. Tam hatırlamıyorum.

Albert Camus - Yabancı

4 Beğeni

Vurucu “giriş cümleleri” olarak kalsaydı keşke konu, üstelik alıntılar için ayrı bir konu varken. :cry:

4 Beğeni

Edebiyatta giriş cümlelerinin ne kadar önemli olduğu malum. Yazılan eser çok kaliteli ve kıymetli olabilir fakat daha ilk bölümde, ilk sayfada, ilk paragrafta okuyucuyu yakalamak önemli olduğu kadar zordur da.
Avrupa romanlarında şöyle klasik girişler vardır:
‘‘İngiltere’nin küçük ama sevimli bir kasabası olan Northingshire’da güzel bir cuma sabahıydı. Menekşeler baharın gelişiyle dalga dalga kokarak bütün halkı tarifsiz bir neşeye boğuyordu…’’

Ama mesela Dickens Bey öyle mi? Bakınız İki Şehrin Hikayesi’ne:
‘‘Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, Aydınlık mevsimiydi, Karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardı, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana –sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece “daha” sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.’’

Ya da Rober Musil’in Niteliksiz Adam’ına:
‘‘Atlantiğin üzerinde barometrik bir minimum vardı; bu minimum doğuya, Rusya üzerinde biriken bir maksimuma doğru yol aldı ve kuzeyden dolanıp bu maksimumdan kaçınmak gibi bir eğilim sergilemedi, izotermler ve izoterler de kendilerine düşeni yaptılar. Hava sıcaklığı, ortalama yıllık sıcaklıkla, yani en soğuk ve en sıcak ayların dereceleriyle ve aylık düzensiz hava sıcaklığı dalgalanmalarıyla doğru orantılıydı. Güneşin ve ayın doğuş ve batışları, aydaki, Venüs’teki, Satürn’ün halelerindeki ışık değişimleri ve daha pek çok önemli olay, astronomik yıllıklardaki ön belirlemelere uygundu. Havadaki su buharı en yüksek yoğunluk noktasındaydı, nem derecesiyse düşüktü. Biraz eski moda olmakla birlikte, gerçek durumu oldukça iyi dile getiren bir cümleyle söylemek gerekirse: 1913 yılının güzel bir ağustos günüydü.’’

Rus edebiyatından örnek verecek olsam bu Gonçarov’un Oblomov’u olurdu.
''İlya İlyiç Oblomov, bir sabah Gorohovaya Caddesi’nde bütün bir kasaba halkı kadar kiracısı olan büyük evlerin birinde yatağına uzanmıştı.

Otuz iki, otuz üç yaşlarında bir adamdı bu. Orta boylu, düzgün yapılı, hoş görünüşlü idi; fakat yüzünde, düşünce gayretinin, açık seçik hiçbir kaygının belirtisi yoktu. Düşünce bu çehrede serseri bir kuş gibi dolaşıyor, gözlerinden şöyle bir gelip geçiyor, yarı açık dudaklarında biraz duraklıyor, alnının kıvrımlarında saklanıyor, sonra iyice silinip gidiyordu. O zaman bütün çehreyi kayıtsızlığın tek renkli ışığı kaplıyordu.’’

Yazının uzunluğu için kusuruma bakılmasın, istediğim bizim yazarlarımızın muadillerinden farkını göstermek sadece. Ben en iyisi Yaşar Usta’nın sayfaları güneşte menevişleyen İnce Memed’ini göstereyim.
‘‘Toros dağlarının etekleri ta Akdenizden başlar. Kıyıları döven ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdenizin üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilalanmış gibi düz kjlli topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar saatlarca içe kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukuro-vanm bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil, ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha karanlık!’’

Kemal Tahir Devlet Ana’sında yazar kimliğini özetleyen ustaca bir giriş kullanır:
‘’ Sen-Jan şövalyelerinden Notüs Gladyüs, sayvana çıkan merdivenin kapısında, hancı güzeli yerine, karayağız oğlanı görünce somurttu. “Oynaşını yolladı kancık! Gömleğin temizliğinden belli bununla yattığı…” Karının gelmemesine değil, oğlanın çok yakışıklı, çok da çalımlı olmasına kızmıştı. “Silahşörden ürker uşak takımı… Hanımının koynuna girdiğinden mi palikaryalık taslıyor, bu köpek?..”

Bütün bunlardan sonra Sabahattin Ali’nin ‘‘Kuyucaklı Yusuf’’ 'a yazdığı girişin nasıl böyle kısa ve vurucu olduğu insanı hayrete düşürüyor.
‘‘1903 senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecede Aydın’ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak köyünü eşkıyalar bastılar ve bir karı kocayı öldürdüler.’’

Gerçi İhsan Oktay Anar’ın ‘‘Galiz Kahraman’’ 'ı da şüphesiz en ilginç ve anlaşılmaz olanı.
‘‘Hüüüüüüüüüüüüüüp!Nnnjjjjjjjjjjjjt!Nah-ha!’’
(Anlamını bir arkadaş yazarsa çok güzel olur.)

Sizin de çok beğendiğniz giriş var mı?
Varsa eğer, şöyyle bi alta yazın .

4 Beğeni

“Onsekizinci yüzyılda Fransa’da, dâhi ve iğrenç kişiler yönünden hiç de yoksul olmayan bu dönemin en dâhi ve en iğrenç kişilerinden biri sayılması gereken bir adam yaşadı.”

Koku/Patrick Süskind

3 Beğeni

Dünyadaki en merhametli şey, zannımca, insan zihninin, içerdiği bilgiler arasında karşılıklı bağıntılar kurmaktaki yetersizliğidir


Cthulhu’nun Çağrısı

ARELON Prensi Raoden, o sabah erkenden uyandığında, sonsuza kadar lanetlendiğinden tamamen habersizdi

Elantris

Eustace Clarence Scrubb denen oğlan, başına gelenleri hemen hemen hak etmişti.

Şafak Yıldızı’nın Yolculuğu

5 Beğeni

Çarşamba olduğunu düşündüğünüz bir gün Pazar gibi başlamışsa ciddi bir sorunla karşı karşıyasınız demektir.

Triffidlerin Günü - John Wyndham

7 Beğeni

Şu izolasyon günlerinde kitapları okunabilecek en potansiyel yazar bana göre.

2 Beğeni

Daha önce Midwick’in Guguk Kuşlarını okumuştum yazardan, bir müddet geçince de Krizalitler’e başlamayı düşünüyorum. Ama kesinlikle favori yazarlarımdan biri olmaya aday.

Önce Yol sonra Kafes daha sonra Kumsalda ve şimdi de bu kitap. Corona işimi bitirmezse bu kitapları okuyarak ben kendi kendimi imha edicem gibi. :disappointed:

1 Beğeni

Ben de Krizalitler’i okumuştum, beğenmiştim. Tavsiye ederim.

1 Beğeni

“Mutlu aileler birbirlerine benzerler. Her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır.”

  • Leo Tolstoy - Anna Karenina

“Mrs. Dalloway çiçekleri kendi alacaktı.”

  • Virginia Woolf - Bayan Dalloway

“Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.”

  • Franz Kafka - Dönüşüm

“Eğer bunu okumaya niyetliyseniz vazgeçin. Birkaç sayfa okuduktan sonra, burada olmak istemeyeceksiniz. Bu yüzden unutun gitsin. Gidin buradan. Hala tek parçayken hemen kaçın.”

  • Chuck Palahniuk -Tıkanma

“Ama biz senden kadınlar ve kurmaca yazın konusunda konuşmanı istemiştik, bunun insanın kendine ait bir odası olmasıyla ne ilgisi var diyebilirsiniz. Açıklamaya çalışacağım…”

  • Virginia Woolf - Kendine Ait Bir Oda
2 Beğeni

Büyücünün iç çamaşırları daha yeni bulundu. / Dur Bir Mola Ver – Tom Robbins

Ben iki kez doğdum: İlkinde 1960 yılının Ocak ayında, Detroit için inanılmaz derecede dumansız bir günde kız olarak ve daha sonra tekrar 1974 yılının Ağustos ayında Petoskey’de bir acil kliniğinde, ama bu defa ergenlik çağında bir delikanlı olarak. / Middlesex – Jeffrey Eugenides

Adam bütün gün saçından böcekleri silkelemeye çalışıyordu. / Karanlığı Taramak – Philip K. Dick

Zaman makinesi, sütümsü bir sıvıyla dolu bir küredir; yolcu, makinenin duvarına giden hortuma takılı bir maskeyle nefes alıp, kauçuk bir koruma giysisi kuşanmış olarak içinde asılı durur. / İşte O Adam – Michael Moorcock

İhtiyar Philip Mathers’ı, çenesini kürekle paramparça ederek nasıl öldürdüğümü herkes bilmez; ama öncelikle John Divney’yle olan dostluğumdan bahsetsem daha iyi olur, zira içi oyuk bir kol demirinden kendi elleriyle yaptığı özel bir bisiklet pompasını boynuna indirerek ihtiyar Mathers’ı yere ilk yıkan o olmuştu. / Üçüncü Polis – Flann O’Brien

1 Beğeni