Oldschool dedelerimiz pek çok kez anılır, saygı ve sevgide kusur edilmez ama bir de dedelerimizin başlattığı akıma bir şeyler katmaya çalışan yeni nesil fantastik yazarlarımıza da bu başlık altında itip kakıp bir yandan sevgi göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Zaten sevdiğim tüm yazarların 2000 sonrası yazarları olması bu başlığı açmamda büyük bir etken oldu fakat sizlerin düşüncesini de merak ediyorum.
Aslında bunu farklı şekillere ayırarak da birden fazla yazarda gördüğünüz güzel ve kötü özellikleri de sıralayabilirsiniz ama seçim size kalmış.
Favori fantastik kurgu serim Kingkiller değil, ama Patrick Rothfuss’un zehir gibi bir akla sahip olduğunu düşünüyorum. Bence 2000 sonrası en iyi fantastik kurgu yazarı olabilir. Dil kullanımı da gayet başarılı ve kaliteli. Zaten dil kullanımı bu kadar iyi olmasaydı muhtemelen seriyi bastıramazdı. Fakat herhangi biri bir kitap üzerinde 10-15 sene çalışsa, bence dil konusunda Rothfuss’dan geri kalacağını sanmıyorum. Sanderson kapı gibi kitapları hızla yazıyor, iyi de yazıyor sürükleyici de yazıyor, her şeyi yapıyor bu adam. Rothfuss kadar takıntılı şekilde revize manyaklığı olduğunu da sanmıyorum. Dikkat ediyordur fakat dille Rothfuss kadar oynamadığı kesin.
Kadim Kanunlar serisini yeni okudum sayılır fakat düşündüğüm zaman üstüne daha iyi diyebileceğim bir fantastik kurgu aklıma gelmiyor. Abercrombie’nin yazım tarzı da müthiş derecede bana hitap ediyor. Sert, hızlı, kısa ve öz. Ne okuyucusunu boğuyor, ne de dolandırıyor. Hikayesini çatır çatır uzatmadan ilerletiyor.
Scott Lynch’in bazen araya giren gereksiz betimlemeleri ve Hollywood’dan fırlama senaryoya sahip ilk kitap yüzünden seriye devam etmedim. 2. kitap hakkında da olumsuz yorumlar görünce iyicene soğumuştum. Lynch de hayal gücü kısmından değil de daha çok akıl kısmında yer alıyor. Belki Rothfuss ve Martin kadar alegori, metafor ve gizli ipuçları yerleştirme gibi şeylere takıntısı olmasa da senaryosunda daima akıl dolu şeyler bulabiliyorsunuz.
Benim için fantastik seride ast olan kurgudur. Dili tolere edebilirim, hatta yeri gelir umursamam ama kurgu hataları çok fazla gözüme batıyor. Ben fantastiği hikayesi için okurum. En kral hikaye olacak ama 10 sene beklemen lazım deseler. Ben beklememeyi tercih ederim, bir sene, iki sene arayla yazılacak bir tık daha düşük kitabı tercih ederim. Hiç bir kitap 10-15 sene beklemeyi hak etmez bence.
Rothfuss hem fantastik edebiyata hakim konu hakkında damak zevki oluşmuş okuyucuyu, hem de türe yeni başlayan deneyimsiz okuyucuya aynı zevkleri tattırabilen nadir yazarlardan. Gerçi artık yazar demek doğru olur mu bilmiyorum, çünkü yazmıyor.
Abercrombie’nin Türkçe’ye çevrilmiş iki serisini de -çevrildiği kadarıyla- okudum. Her ne kadar kitapların üslubunu kendi içerisinde ustaca bulup takdir etsem de üslubun yalınlığı bana hitap etmediği için çok sevemedim.
Lynch’ın Centilmen Piçler serisi kitapları bana göre -kötü olmasa da- ilk kitabın ekmeğini yiyerek var olan kitaplar. Yazar, devam kitaplarında Locke Lamora’nın Yalanları’nın üzerine bir şey koyamıyor, aksine hikayeyi çeşitlendirip olay örgüsünü ilerletiyor.
Sanderson son yıllarda en sevdiğim yazarlardan birisi. Peki neden? Çok yazıyor, kitaplarının edebi yönü iyi olmasa da bunu hayal gücüyle telafi ediyor. Tamam her kitabına iyi demek yanlış olacaktır ancak Fırtınaşığı Arşivi tek başına günümüzdeki “high fantasy” boşluğunu doldurarak yazarın hatalarını telafi ediyor.
Mark Lawrence karanlık fantaziyi az miktarda kara mizahla harmanlayarak alışılagelmemiş kitaplar yazıyor. Ne edebi yönden, ne de hayal gücü açısından ilgi çekici bir yazar olsa dahi kitaplarını kendine özgü bir acımasızlıkla kurguladığı için diğer yazarlardan ayrılıyor.
Leigh Bardugo Grisha Üçlemesi adlı genç-yetişkin serisiyle ünlense de Kargalar Meclisi Serisi iyi kurgulanmış hikayesiyle dikkatimi çekti.
Lec Grossman Büyücüler üçlemesinin yarısındayım, yazarın gerçekten ilginç bir tarzı var. Yazar, genç-yetişkin türününün yetişkin’le kesiştiği noktada yazıyor. Kitaplarındaki fantezinin kurgusu tamamıyla diğer serilerden (en çok Narnia) ödünç alınsa da serinin ana konusu ana karakterin aidiyet arayışını ele aldığı için dikkat çekmiyor.
Anthrony Ryan ve Brian McClellan da il kitapları güzel, devam kitapları ilk kitabın ekmeğini yiyen yazarlar arasında, bu yazarların sadece ilk kitaplarını severim.
Yazarlar herhangi bir sağlık problemi yaşamıyorsa ben de bu düşünceye katılabilirim. En azından Rothfuss’un yaptığı şeyin büyük bir marketing çalışması olduğunu düşünüyorum. Bu adamın büyük bir karaktersizlik örneği olduğunu düşünsem de adam iyi yazıyor. Bence sanat, sanat için yapılmalı. Tabii ki para önemlidir fakat bir süre sonra işi para için yazmaya döken yazarların (Haruki Murakami) nasıl tepkiler aldığını görebiliyoruz. Rothfuss sanat olayını da aşmış, Martin’in izinden gidip para avcılığına bürünmüş. Ciddi bir varsayımda bulunuyor olabilirim ama zaten kurgusunu yazıp tamamladığın 3. kitabı yıllarca bekletirsen insanlar bir süre sonra başka bir şey düşünmez.
Ben fantastik kurgunun gittiği yerden gayet memnunum. Epik fantastik adeta pop müziği gibi satışları domine edip reyonu meşgul etse de Susanne Clarke, China Mieville, N.K Jemisin, Neil Gaiman vb.'leri sağ olsun fantastik edebiyatın ‘‘az epik’’ kısımları okuyucunun dikkatini daha çok çekmeye başladı.
Self-publised’lar da göz ardı edilmemeli. Joshiah Bancroft ve Hugh Howey ilk aklıma gelenler. Dilimize kazandırılması konusunda İthaki kapsülden umutluyum.
Eski jenerasyonu da ölmeden mezara koymanın alemi yok . Mesela Patricia Mckilip 2000’den sonra çok güzel bir kitap yazdı. Robin Hobb da baş yapıtını 2000’den sonra tamamladı.
Tamamlamak demişken; umarım daha çok seri fantastiğin iki mega-star’ından ziyade '‘Lord Grimdark’'ı örnek alır deyip önümüzdeki maçlara bakalım.
Bunu yapmasaymış Ocean’s Eleven monotonluğuna dönerdi zaten. Bence izlediği yol seriyi okutabilmesi için iyi; ama kaltaban kimlikleriyle ön plana çıkan karakterlerin izledikleri yeni yollara insanlar ne kadar adapte olabilir işin başka bir boyutu da orası.
O kadar doğru ki. Bazı insanların fantastik kurguyu çocuksu bulup önyargısının en büyük nedeni piyasada bu gibi serilerin olmayıp, daha çok anime tadında serilere şans vermelerinden kaynaklanıyor. Ayrıca Abercrombie’nin betimleme dışında zayıf yönü bulunduğunu düşünmüyorum. Hatta diğer her alanda da benim için top 3 girer. Lord Grimdark bence betimleme konusunda zayıf değil, bu adam betimleme yapmayı sevmiyor. Sevmediği bir şeyin üzerine düşmek istemediği için üstelemiyor. Epik fantastik denince insanlar ve yazarlar çoğunlukla betimleme manyaklığına fazla odaklanıyor. Bir süre sonra akıştan koparan betimlemelerden nefret ediyorum. Abercrombie bu işi tam kıvamında tutturmuş. Çok heyecanlandım. Re-read yapmaya heveslendim.
O cümleyi yazma nedenim şuydu: Joe Abercrombie yeni üçlemesini çoktan tamamladı ancak her sene bir kitap çıkartıyor. Diğer iki yazarı tahmin ediyorsunuzdur herhalde .
Yazım diline iyi ki değindiniz çünkü forumda bu konu hakkında bayağı ilginç ve radikal fikirler mevcut. Dili kullanım konusunda kıyaslama yapmayı zor bulmakla birlikte Abercrombie’de günümüz fantezi yazarlarının kronik sorunları pek mevcut değil. Betimleme konusunda:
Ben betimlemeleri severim (Favori fantastik yazarım Peake, oradan bilin yani .) . Fantezi yazarları betimlemeleri genelde dünya yaratımında kullanır, en basitiyle okuyucuya yaşayan bir dünya izlenimi verir. Abercrombie’nin amacı bundan çok farklı ama. First Law geleneksel fantastiği yıkma pahasına yıkan bir seri. Özgün bir dünya yaratımı serinin önceliklerinden değil yani. Eğer dili işlevsel değil de betimleme ağırlıklı olsaydı en başta ilk idealine (Kelime oyununu mazur görün) aykırı davranmış olurdu.
GRRM ve Patrick Rothfuss okuması zevkli cümleler kuruyorlar ancak tutarsızlar bence. GRRM hakkında daha önce eleştirilerimi dile getirmştim. Bazen ‘‘A Broken Man’’ tarzı monologlarla taşı gediğine oturtuyor. Ama ‘‘yüzücü fiziği’’ gibi orta-çağ için fazla modern sözcükleri de bol keseden kullanıyor. Bazen betimlemelerde kayboluyor, bazen POV karakterin neye benzediğini unutuyor. Tutarsız yani.
Pat’i de çok eleştirdik forumda. Fazla uzatmayayım: ‘‘Peri fantezisi’’, fantastik yazarlarının seks sahneleri yazma konusundaki başarısızlıklarının epitomudur bence.
Kesinlikle ama bunun için maalesef dil zorunluluğu var. Bu arada her sene SPFBO düzenleyen Mark Lawrence’a da teşekkür etmek lazım sanırım, sayesinde bu yazarların tanınırlığı çok arttı. Geçen sene okuduğum Paternus üçlemesi ile Orconomics gerçekten harika kitaplardı. Hala okumak istediğim ama bir türlü vakit bulamadığım yazarlar da var (Rob Hayes, Jonathan French gibi) ama onlara da şefkat göstereceğim yakında.
Ya ben çok kitap okuduğum için Rothfuss bana sıradan geliyor ya da seriyi inatla bitirmediği için ona karşı ön yargım var, bilemiyorum. Kurgusu kötü demiyorum yanlış anlamayın ama prose harici öne çıkan bir yanını da göremiyorum (ki prose da bir yere kadar…).
Henüz ikinci üçlemesini (Gods of Blood and Powder Trilogy) okumadım ama Mclellan’ın ikinci üçlemesinin ilkinden ( Powder Mage Trilogy) çok daha iyi olduğunu söylüyor arkadaşlar. Eğer doğruysa böyle ekmek yemeye can kurban.
Açıkcası sağlam yazıldığı zaman tadından yenmiyor. Bu aralar fantastik okumuyorum ama ölü halinde bile 2000 sonrası bir eseri 2000 öncesine tercih ederim. (wot,asoıaf,lotr,earthsea gibi demirbaş serileri saymazsak)
Aradan uzun zaman geçmiş ama ben bu konudaki desteğimi belirtmek istiyorum. Fantastik kitaplarda modern kelimelerin kullanımlası beni çok rahatsız ediyor. Hatta kitaba soğumama neden oluyor.
Geçen sene hayatımda ilk defa bir yere bir kısa öykümü gönderdim. Konu da “unconventional dragon” idi, benim dragon da vegan bir dragon idi. Arkadaşlardan eleştiri istediğimde “vegan” sözcüğünün modern kaçtığını söylemişlerdi. Yukarıdakini okuyunca aklıma geldi. Gerçi vegan yerine ne kullanılabilirdi onu da bilmiyorum ya neyse.