Acayip Notalar-Dördüncü Bölüm- Solmi'nin Hikayesi

[SOLMİ]

Dikkatli bir şekilde duvardaki siyah noktaya bakıyordum. Hayır, o bir nokta değildi. Bir çatlaktı. Kenarlarında insan gözünün ayırt edemeyeceği kadar ince çizgiler vardı. Bu ince çizgiler bir araya gelerek küçük bir noktayı oluşturuyorlardı. En azından uzaktan bakılınca bu şekilde gözüküyordu. Küçük bir nokta.

Oturmuş olduğum yataktan kalkarak doğruca beni çeken çatlağa doğru yaklaştım. Elim ile çatlağı incelerken kapımın sertçe açılmasıyla kafamı hemen o yöne doğru çevirdim. Esmer tenli iri yarı bir adam bana bakıyordu. Gözlerim bu iri yarı adamı… hayır, iri yarı genç adamı taradı. Ardından robotlaşmış zihnimin içindeki anılarım arasında dolanarak bu genç iri adamın yüzünü bulmaya çabaladı. Fakat hiçbir anımda onun yüzü yoktu. Hiçbir veriye ulaşamadığım için haneme tecavüz eden bu genç adamı incelemeye başladım. Yeşil gözlüydü. Yüz hatları tanıdık geliyordu. Çok tanıdık. Ama robotlaşmış zihnim bana bu çocuğu tanımadığımı söylüyordu. Zihnimin oluşturduğu verilere göre 25-30 yaşları arasındaydı. Saçları rastalı ve topluydu. Ah, tabi ki rengi de koyu kahverengiydi. Ağzını açıp konuşmaya başladığında sesinin kalın olduğunu fark ettim.

“Zihninde bulamazsın. Robotlaşmış zihnin benim hızımı asla yakalayamaz. Üstelik insan şehrinde de yaşamıyorum.” Dedi.

Ona şaşkın bir şekilde baktım. Konuşurken ki sesim ise öfke doluydu. “Sen de kimsin? Burası benim odam. Buraya bu şekilde dalamazsın. Hemen…” dediğimde sözümü kesip beni kucağını aldı. Normal insanların yaptığı gibi ona insansı darbelerle vurmaya başladım. Fakat unuttuğum bir şey vardı. Kollarım ve bacaklarım artık insan kolu değildi. Onlar birer makineydi. Birer silahtı artık. Bunu hatırlamam ile iri yarı oğlanın kollarımı ve bacaklarımı çıkartması bir oldu.

“Hey! Onları çıkartma!” dedim panik dolu bir sesle. Bu iri yarı oğlanı ben tanımıyordum ama o beni gayet iyi tanıyordu anlaşılan. Mekanik parçalarımı yatağa fırlattı. Ardından gerçekten de mekanik zihnimin anlayamayacağı bir hızda şehirden çıkıp ormanın derinliklerine doğru ilerledi. Bir yerden geçerken başımın deli gibi ağrıdığını ve mekanik kalbimin ise bozulacak şekilde attığını hissettim. Bu nefes almamı zorlaştırıyordu. Adamın omuzuna doğru kafam düşerken son gördüğüm şey ise koca büyük bir ağaç ve etrafında uçuşan garip minik yaratıklardı.

Gözlerimi açtığımda ormandaydım ve tabi beni kaçıran oğlanda vardı. Bana endişeli bir ifadeyle bakıyordu. “Özür dilerim, Solmi. Böyle olacağını bilemedim. Senin benim gibi bu büyülü dünyada yaşayabileceğini düşündüm. Eskiden olduğu gibi. Fakat… yaşamsal organların bile mekanikleşmiş. Bu şekilde seni orada tutamazdım. Ölürdün orada.” Dediğinde ne demek istediğini anlamaya çalıştım. Üstelik eskiden olduğu gibi demişti. Eskiden… bu oğlan beni tanıyor muydu? Beni nereden tanıyordu?

“Eskiden mi? Hiçbir anımda yoksun. Bu nasıl olur?” dediğinde iri yarı çocuk tam karşıma geçip bağdaş kurarak oturdu. Bende arkamdaki ağaca yaslanarak oturma pozisyonuna geçtim.

“Eskiden benimle bu büyülü dünyada yaşıyordun.” Dedikten sonra elleri ile sanki bir perdeyi aralıyormuş gibi bir hareket yaptı. Ve o zaman gördüm o büyük gövdeli ağaçlar, etraflarında uçuşan mavi minik yaratıklar. Gördüğüm şey ile göz bebeklerimin büyüdüğüne emindim. Ona doğru tekrar baktım. “Peki neden hatırlamıyorum? Neden? Böyle bir şeyi önceden görmüş olsaydım asla unutmazdım.”

Yeşil gözlerini bana dikti. Gözlerinin içine baktığımda hüzün gördüm. Derinlerine baktığımda ise onun anılarını görmeye başladım. Mavi büyük gövdeleri olan bir ormanda dokuz yaşlarında bir çocuk ve o birlikte oyun oynuyorlardı. Kıza doğru yaklaştım yüzünü görebilmek için. Yüzünü gördüğümde ise kendimi gördüm. Tıpkı bana benziyordu. Kız avucunu açıp uğur böceğinin eline konmasına izin verdi. Yeşil gözlü oğlana göstererek “Abi, bak! Mire gelmiş.” Dedi. Abisi ise yanına gelip “Merhaba, Mire.” Dediğinde oğlanın anılarından uzaklaştığını ve şu anki bulundukları ana geri döndüklerini hissetti.

“Biliyorum, kız kardeşiniz bana benziyor. Fakat o kişi ben olamam. Ben bu aunyaya ait değilim.” Dedim ve ayağa kalkmaya çalışırken bir an yeşil gözlü oğlanın, bacaklarımı evimde bıraktığı aklıma geldi. Harika, eve istesem de gidemezdim.

“Peki on iki yaşından önceki anılarını hatırlıyor musun?” diye sorduğunda şöyle bir düşündüm. On iki yaşımdan önceki anılarımı hatırlamıyordum. Tek hatırladığım Latitudyalı bir askerin beni bulduğuydu. Kendisinin doktor olduğunu söylemişti. Benim üzerimde birkaç deney yaptığını ve bu deneylerin başarılı olduğunu söylemişti. Ne demek istediğini anlamamıştım? Ta ki gözümün önünde garip mavi renkli ekranlar görene kadar. İlk başta herkesin bu şekilde gördüğünü zannediyordum sonra o doktor bana her şeyi açıkladı. Eğer bu deneyi gerçekleştirmemiş olsaydı şu an toprağın altında olacaktım. Ona diğer şeyler hakkında da sordum. Bedenime ne olduğunu falan. Anlattığına göre bir görevleri vardı. Görevlerini tamamlamak için o alana gittiğinde bir bombanın patladığını söyledi. Bombanın patladığı alana doğru ilerlediğini ve patlama sonrasında vücutları yanan askerlerin arasında benim son dakikalarını yaşayan zavallı bedenimi gördüğünü söyledi. Beni görür görmez çok öncelerde icat etmiş olduğu şeyi test etmek için bedenimi yanına almıştı. Sonuç olarak icadı işe yaramıştı. O dizilerde gördüğümüz sayborglar benim bedenimin mekanik parçaları kabul etmesi sayesinde gerçekleşmiş oldu. Sonuç olarak bu dünyadaki ilk sayborg bendim.

Kafamı hayır anlamında salladım. “Biliyordum. O gün seninle oynamalıydım. Yapmam gereken şeyler senden daha önemli değildi. Fakat… senin küçük bir çocuk olduğunu düşünmeden seni orada tek başına bıraktım. Özür dilerim… Eğer beni aramaya çıkmasaydın beni hatırlayabilirdin. Mekanik zihnin ve mekanik kalbin beni asla hatırlayamayacak. Eski anılarımız geri gelmeyecek… Asla bir arada yaşayamayacağız… Sanırım seni bulmamalıydım.” dedikten sonra beni tekrar kucağına aldı ve tekrar anlayamadığım bir hızla hareket ederek beni odama geri yerine bıraktı.

Yatağımda oturma pozisyonunda dururken ona doğru “Bekle!” dedim ama artık o orada durmuyordu. Yok olmuştu. Halbuki ona sormak istediğim birçok soru vardı.