Herkese Merhaba,
Kaynayan Kazan nedir? Kazan’ın içinde neler var? Kurbağa büyüsü mü yoksa başka bilmediğiniz şeyler mi? Bu başlıkta okuduğum, izlediğim şeyleri Kazan’a atarak enine boyuna yapabildiğim kadar didikleyeceğim ve incelemelerimi de burada paylaşacağım artık. Böylece okuyan veya izleyenlerle de konu hakkında itişip kakışabileceğimiz, tepemin tası atarsa kurbağa yapabileceğim bir başlık olsun istedim. Cadısözlerinin havada uçuştuğu, vıraklamaların ve zıplamaların dört bir yanda gezdiği, lanetlerin hedef şaşırdığı, ben ve içimdeki benlerin çeliştiği bir başlık olacağını düşünüyorum. Tabii tüm bu keşmekeşin içinde dilimizin kemiğine de dikkat etmemiz gerektiğini unutmayalım. Her zaman dediğim gibi “Ondan sonra vay efendim ben neden kurbağa gibi hissediyorum?” demek yok.
Bu bağlamda başlığıma uzun zamandır ihmal ettiğim incelemelerimle başlayacağım.
Saklı Geçit Üçlemesi - Wayne Thomas Batson (Genç-yetişkin 10+)
MartıGenç tarafından seneler evvel satışa sunulan bu kitaplar uzun uzun yıllardır kitaplığımda kendilerine üçlü bir cemiyet kurmuş, artık bulundukları köşede konuşmaya başlamışlardı. Bu kadar uzun bir terk ediliş geçirmelerinin sebebi şüphesiz kitapların çıkış tarihleri arasındaki uzun süreç. İlk kitabı 2012 yılında çıktığında almıştım. İkinci kitap 2014, üçüncüsü ise 2015 yılında dilimizde yayınlandı. Serinin tamamlanması üç seneyi bulunca -ki yurtdışı çıkış tarihleri 2005/2006- keyfim kaçmış ve kendi aidiyetlerine terk etmiştim.
İlk kitap olan Saklı Geçit (The Door Within) Taner Tanrıöver tarafından Türkçeye kazandırılırken ikinci kitap Ejderha Lord’un Dönüşü (The Rise of The Wyrm Lord) ve üçüncü kitap Son Fırtına (The Final Storm) Semih Koç tarafından çevrilmiş. İlk kitabın çevirisi ve düzeltisi daha özenli olmasına rağmen seri ilerledikçe bozulmalar başlamış. Yine de o kadar can sıkıcı bir hal almadan seriyi tamamlamışlar. Kapaklar yurtdışında da kullanılan orijinal kapaklar. Benim yabancı görsel kullanmamın sebebi ise doğru dürüst üçünün de yer aldığı bir görsel olmaması ve benim fotoğraf çekme becerilerimin göz kanatan cinsten olması.
Gelelim hikayeye… Gerçekten inananların geçebildiği bir dünyaya olan macerayı konu alıyor. Konunun bütününe baktığımızda temel zemin olarak tamamen Narnia diyebiliriz. Tabii içinde Aslan, Cadı, Dolap gibi şeyler yok ama başka bir dünyaya geçmek, inananların ancak başarabileceği ve iyi olacağı bir temele oturtulmuş. Her kitapta farklı birisinin bu yansıma dünya denilen Realm’e geçişini konu alıyor. Bu Realm denilen yer zamanında dünyayla bir bütün halinde bulunuyormuş fakat Kral Eliam’a ihanet eden karanlık lord Paragor yüzünden dünya ve Realm birbirinden ayrılıyor. Bu ayrılma sebebiyle insanların da ruhları bölünerek ayrılıyor ve birisinin başına Realm’de veya dünyada bir şey gelirse diğer tarafta da başına bir iş geliyor. Kral Eliam ise bir yaratıcı.
İlk kitapta Aidan denen bir çocuğun Realm’e inanma sürecini, oraya geçişini ve oradaki maceralarını okuyoruz. İkinci kitapta ise Antoinette denilen kızın Realm’deki maceralarını okuyoruz. Temelde benzerlikler olsa bile kendine has bir dünyası olduğunu da belirtmek lazım. Gençlere yönelik bir eser olduğu için sıkıcı detaylardan arındırılmış ve hareketli bir seri. Bu durumda Fantastiğe giriş eserlerinden birisi olabilir. Çocukların hayal dünyasına hitap edeceğini düşünüyorum lakin kalınlığı da göz korkutucu olabilir.
Hazır kalınlık demişken aslında kitapların göründüğü kadar kalın olmadığını da belirtmek lazım. Bunun sebebi yazarın editörlerle çetin görüşmeleri sonunda kaldırdığı ve değiştirdiği bölümleri de içermesi. Bunları neden kaldırdığını, bu detayların hangi açıdan sıkıntı yaratacağını da bölüm bölüm ele almış. Genelde kırk-elli sayfa sürüyor bu bölümler. Bu açıdan yazmaya merak salan kişiler için de faydalı bilgiler var. En azından editörlerin kitaplara nasıl yaklaştığını, neden bu şekilde bir müdahalede bulunduklarını da insan deneyimleyebiliyor. Yazar için de bazı bölümleri törpülemek zor olmuş. Hatta zaman zaman da inatçılığı tutmuş ama sonunda pes etmiş.
Fantastik alanında çok kitap okumuş kişiler muhtemelen seriden sıkılacaktır. Yalnız kardeşi, çocuğu olanlar için tercih edilebilecek güzel bir üçleme. Genç yetişkin olarak değerlendirdiğimde bu seriye altı buçuktan yedi veriyorum.
Kanlı Bir Kış Gecesi - Marcus Sedgwick
Kirkus Reviews’e göre 2013 yılının “En İyi Gençlik Kitabı” imiş. Dilimize Kübra Tekneci tarafından kazandırılmış kitabın editörlüğünü de Emirhan Aydın yapmış. Kitabın ilk yarısında neredeyse hata yokken sonlara doğru bazı gözden kaçan hatalar vardı fakat o kadar can sıkmıyordu. Bir kitap için kabul edilebilir hata eşiğimizin üstüne geçemedi. Sert kapak ve şömizli olarak basılan eserin kalitesi gerçekten hoş.
Korku, gerilim, gizem gibi tanımlamalar içermesine rağmen ben pek böyle bir durum görmedim. Bu tabii ki kişinin nelerden korktuğuna bağlı olarak değişkenlik gösterebilir. Kitabın içinde yedi tane öykü var. Bu öykülerin birbiriyle ilişkileri var. Bunları takip etmek okuyucuya kalıyor. Çağlara yayılan bu öyküler hep bir noktada birleşiyor. Aslında Kutsal Ada denilen yere yolu düşenlerin hikayesi demek daha doğru olur. “Bu adayı kutsal yapan nedir? Ardındaki gizem nasıl bir şeydir?” gibi sorular sürekli kafanızı kurcalıyor fakat sonuca ulaştığınızda çok da tatmin eden bir şeyle karşılaşamıyorsunuz. Yazarın dili oldukça akıcı olduğu için okurken akıp gidiyor.
Zaman Yolcusunun Karısı, Bulut Atlası ve Lost ile alakalı yorumlar olsa da bilimkurgu açısından bir şey yok. Lost ile alakalı olması da adaya düşmek ile alakalı bir durum aslında. Kutsal Ada’ya ayak basanların başına türlü türlü işler geliyor sonuçta. Bilimkurgu kısmını bir kenara bırakırsak Bulut Atlası en yakın eser diyebiliriz sanırım. Yine de bütün bunlara rağmen ortalama bir eser olmaktan öteye gidemiyor. 10/6
Şimdilik Her Şey Yolunda - Ursula K Le Guin (Şiirler)
Ne desek, ne etsek de Ursula sevenlerin kalbini kırmasak? Böyle desem bile ben de bir Ursula severim. Yine de böyle bir kitaba ihtiyaç var mıydı, emin değilim.
Metis Yayınları tarafından dilimize kazandırılan, çevirisi Gökçenur Ç. tarafından yapılan Ursula K Le Guin’in 2014-2018 yılları arasındaki şiirlerinden oluşan bir derleme. Editörlük bakımından bir sorun gözümüze çarpmadı açıkçası.
Kitabı büyük bir heyecanla elime aldım ve aynı anda heyecan balonum “puf” diye sönüverdi. Çeviri şiirlerde yapaylık oluştuğunu birçoğumuz deneyimlemişizdir. Okuduğum her kelime, her satır bana yabancı geldi bu sebeple. Şiir ne anlatıyor, buralara nasıl geldik gibi sorular belirdi kafamda. Bir saat içinde bitecek bir kitap olmasına rağmen keyif vermiyor. Bunun sebebi şiirlerinin hikayesinin olmaması sanırım. Buram buram kokan “ben çeviriyim” kokusu da cabası. Satırların kesildiği yerler, anlatmak istediği şeyler konusunda oldukça eksiklik hissi yaratıyor. Ursula okuyorsanız şiirlerinin geldiği yerler de önem kazanıyor ister istemez.
Kendi canımı bile sıkmış olsa da objektif olmak konusunda takıntılı olduğum düşünülürse puanım: 4/10
Boşa Geçirecek Vakit Yok - Ursula K Le Guin
Yaşadığım hezeyandan sonra kendimi elimde bu kitapla buldum. Olmazsa olmaz battaniyemi de bacaklarıma örterek okuma pozisyonumu aldım. Kahvem her zaman hazır.
Hep Kitap tarafından yayınlanan ve @DamlaGol ile dilimize kazandırılan kitapta kusur bulmadım diyeceğimi sanıyorsunuz ama iki tane buldum. İşin esprisi bir yana gerçekten özenli bir çalışmaydı. Bulduğum hataları tabii Damla Hanım’a hemencecik yazıverdim.
Ursula K Le Guin’in kitabın içindekileri neden yazdığı, bu işe niçin kalkıştığını kendi ağzından detaylıca okuyoruz. İyi ki böyle bir karar almış. Kitabın içeriği; belli konularda düşündükleri, hayatında yaşadıklarını dürüstçe kaleme aldığı, kızdığı, kafasının takıldığı, kendi içinde yaşadığı tartışmaları, tepkileri yazdığı kısa metinlerden oluşturuyor. Hayata, yaşamaya, ödüllere dair düşündüklerini bulabilirsiniz içinde. Kadınlara kızdığı noktalar, kendini kabul ettiği noktalar da var. Açıkçası “Ursula K Le Guin kimdir? Görüşleri nelerdir? Değerlendirme kriterleri nedir?” gibi konularda oldukça bilgi sahibi olabiliyorsunuz. Kitabın içinde yazdığı şiirlere de yer verilmiş ve bu sefer öyle sırıtan bir şeyle karşılaşmadım çünkü o şiirin yazılmasına neden olan olayları biliyordum.
Kitabı okurken bir yandan hayran kalırken diğer yandan kendimi çok eksik hissettim. Bu kadar bilgi, birikim ve hafıza gerçekten beni büyüledi. Zaman zaman kendisine katıldım ve aynı görüşleri paylaştım. Zaman zaman da kendisine kızdım ve şiddetle karşı çıktım. Yine de beni birçok konuda düşünmeye ittiğini, dünyayı ve yaşamayı anlamama yardım ettiği gerçeğini inkar edemem. Özellikle şimdi farkında olmadığımız ama seksenli yaşlara gelince fark edeceğimiz o son eşiğe dair insanı bir güzel sarsıyor. Hayat bize fark ettirmeden geçip gidiyor. Boşa geçirecek vaktimiz yok… 9/10
Bir Cadısözü der ki:
“Miden gurulduyorsa Kazan’da güzel bir yemek var demektir.”
Yani karnım acıktığı ve yorulduğum için burada bir nokta koyuyorum. Karnı acıkmış bir Cadı’nın ne size ne de midesine bir faydası dokunur. Enerjimizi yeniden topladığımızda devam edeceğiz elbette. Sırada neler var, diye düşünenleri de belirsizliğe terk edip kurbağaya dönüşmesinler diye yazalım.
Zamanı Ancak Sen Durdurabilirsin, Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adam, Hayalet Müzik, Allah Senden Razı Olsun Dr. Kevorkian, Korkunun Bütün Sesleri, Piramitler, İlma Serisi.
Muhtemelen yarın veya gece bitecek olan Üç Başlı Kerberos da sırada yerini almak üzere…