Agdan Festivali

Uzunca bir süredir yazmıyordum. Aylar olmuştu. Paslandığımı düşünüyorum. Takdiri foruma bırakıyorum.

agdan sundurmaya çıktı. tahta sandalyeye oturdu. karşısında kalın gövdeli ağaçlar. çıplak bir gökyüzü. kocaman bir dolunay.

agdan elini paltosuna attı. sigara paketini çıkardı. içinden bir dal sigara alıp ağzına götürdü. kibrit çöpünü yaktı fakat rüzgar esince ateşi sönüverdi. bir kibrit çöpü daha. elini siper etti. sigarasını yaktı.

agdan’ın düşünceleri… karmakarışık değildi. üzgün değildi. mutlu değildi. hayır. yoktu. hiçbir şey düşünemiyordu. boş bir zihin. öylece ayı seyrediyordu.

rüzgar esiyordu ama soğuk bir esinti yoktu. nahif. anlayışlı. birazcık da hüzünlü. omza konan dostane el gibi.

agdan sigarasından bir duman aldı. üfledi. iç geçirdi.

o sıra kulübenin kapısı açıldı. euneie belirdi. kızıl saçları dağınıktı. sarındığı battaniye sundurmaya sürtüyordu.

euneie esnedi. mahmur gözlerini ovaladı. ani ısı değişikliğinden sebep içi titredi. üşüdü.

euneie agdan’a döndü. ‘‘kılıcın nerede?’’

agdan sigarasından bir duman aldı. ‘‘içeride.’’

euneie kaşlarını çattı. ‘‘sen kılıcın olmadan sıçmaya gitmezsin.’’

‘‘demek ki,’’ agdan sigarasından son bir duman alıp fırlattı, ‘‘kılıcım olmadan da idare edebiliyorum.’’ euneie’e bir bakış attı. sonra gülümsedi. zoraki bir tebessüm. ince bir buz tabakası gibi kırılgan. ‘‘içeri geç. üşütme.’’

‘‘aynı sözcükleri kalın kafana defalarca vurgulamam gerekiyor,’’ dedi euneie. ‘‘tüm sorumluluk seninmiş gibi davranmayı bırak. insanlık kendi şafağını yitirdi. elinde tutamadı. başaramadı.’’ euneie yumruğunu sıktı. dişlerini kenetledi. ‘‘biz başaramadık.’’

‘‘benim yü-’’

euneie ağzını kocaman açarak esnedi. ardından battaniyeyi kavrayıp sıkıca sarındı. ‘‘üşüdüm.’’ dönüp kapıyı açtı. ‘‘beş dakika içerisinde gelmezsen, yatağımı işgal edip beni rahatsız etme cüretinde bulunma.’’ içeri geçip kapıyı kapattı.

agdan arkasına yaslandı. ardından bir ses. irkildi. agdan doğruldu. kılıçların çarpışmasını andıran bir sesti. fakat o ses ormandan gelmemişti. hayır. hatıralardan gelen bir ses.

agdan’ın zihninde bir cümle yankılandı: ‘‘Khava Agdan, Rona.’’

agdan’ın ağzı kurudu. göğsü daraldı.

‘‘Khava Agdan, Rona.’’

alekah. pençe misali tırnakları. keskin dişleri. öngörülemez kılıç hünerleri. öylece savaşın koynuna daldı. savurdu. biçti. yıktı.

agdan ayağa kalktı. gökyüzüne baktı.

ay siliniyor, gecenin karanlığı çekiliyordu.

gün doğumuyla birlikte Agdan Festivali başlayacaktı.

agdan’ı avlamak için yapılan şaşaalı bir festival.

agdan’ın uykusu yoktu ama biraz olsun şekerleme yapabilirse kendisi için iyi olacağını düşündü.

agdan kulübenin kapısını açıp içeri girdi.

euneie mışıl mışıl uyuyordu. öylece sinmiş. kıvrılmış. masum. zarif. huzur verici.

agdan gülümsedi. bu kez içten bir tebessümdü. onunla birlikte sarmaş dolaş uyumak istiyordu fakat euneie’i rahatsız etmek istemedi. masanın önündeki sandalyeyi aldı, ufak alevler tüten ocağın başına geçti. ayaklarını uzattı. kabus görmek istemiyordu. güzel bir rüya görmek bile istemiyordu. sadece uyumak istiyordu, bu sebeple uyuyabilmeyi diledi.

2 Beğeni