BÖLÜM - 1
Fazlasıyla hoş bir kokuya sahipti. Neon ışıkların aydınlattığı, loş, küçük bir barda dans ediyorduk. Yani ediyorlardı… Dalgalı, bal köpüğü saçlarını her savurduğunda, deniz kokulu şampuanının ve içtiği biralardan sinen malt kokusunun ilginç bir şekilde ahenkli kokusu ciğerlerime doluyordu. Adını bilmiyorum. Henüz konuşmadık. Pardon konuşmadılar. Kız arka planda dans ederken benimki yine düşüncelere daldı. Kızla konuşmayı deneyecekti anlaşılan. Bu tatsız sonu görmemek için gözlerinden ayrıldım.
Gözlerimi açtığımda yine hafif rutubet kokulu, depodan bozma odamdaydım. Tabi oda denebilirse. Yine de burada insanlardan uzak kalabiliyordum. Bir an sevip sevmediğimi düşündüm. Ahh… Bazen aklımdan çıkıyor. Ben sevemem. Hislerden yoksun bir adamım. Bu doğduğumdan beri böyle. Saçma bir ergenlik tribi olmasını çok isterdim ama şimdiye kadar hiç bir duyguyu tatmadım. Aşkı, öylesine masum seven bir gencin gözlerinden görebilirim. Mutluluğu, elinde çikolatasıyla gülümseyen küçük bir kızın içindeki ışıktan seyredebilirim. Kovulmak üzere olan bir işçiden belki korkuyu tadabilirim. Bu bana bütün eksiklerim için verilmiş bir hediyedir belki de. Peki bütün bunları başkasının gözlerinden yaşamak, hissetmek midir? Bilmiyorum. Hissetmek daha önce hiç hissetmediğim bir duygu. Tıpkı diğerleri gibi…
Düşüncelerimden sıyrılarak üst kata çıktım. Burada kütüphanede kalıyorum. Bir duvardan diğerine uzanan, labirentvari dolaplar binlerce kitapla doluydu. Her birini okuduğum kitaplar, hissiz yaşamıma duygu taneleri serpebilen tek yerdi benim için.
En sondaki dolaba yürüdüğümde, Destan Babanın her zamanki yerinde, masasına gömülmüş gazetenin sayfalarına göz gezdirdiğini fark ettim. Yanına geldiğimde kahvaltı zamanının geldiğini anlamıştı. Burnunun ucuna kadar inen kemik gözlüklerini yavaş hareketlerle çıkardı. Beni her zaman geniş bir gülümsemeyle karşılardı. Kırlaşmış uzun saçlarını arkaya yatırmıştı. Bu yaştaki bir adam için fazla havalı saçlar, diye düşündüm içimden. Yüzü yaşına göre fazlasıyla genç gösteriyordu. Gözlerinin kenarındakiler dışında kırışıklığa sahip değildi.
“Ee söyle bakalım” dedi alaycı ses tonuyla “bugün kimleydin?” Bardaki çocuğu hatırlayınca istemsizce gözlerimi devirdim. “Geçen ki çocuk yok mu, kız için bara gide gide müptezel olacak yakında.” Sesli bir kahkaha attı. “Hala açılamadı mı kıza?” Attığım bakıştan cevabın hayır olduğunu anlamıştı. Hiç aşık olamayacak biri olarak bu konuyla dalga geçmek oldukça trajikomikti benim için.
Yeteneklerimden memnumdum yine de. Ama onlarında bir sınırı vardı; hislerini yaşayacağım kişinin yüzünü hatırlayacak kadar görmeliydim. Hemen hemen gördüğüm herkeste deniyordum. Destan Baba dışında. Mahremiyetine saygı gösteriyorum.
Kahvaltı için gittiğimiz kafe benim için açık büfe gibiydi. her gün kendime bir kurban seçiyor ve yüzünü kafama kazıyordum. Bugünse ortalık epeyce sakindi. Bu beni çok üzdü. Şaka yapıyorum ben üzülemem. Çayımın son yudumlarını içmekle meşgulken. İçeriye bir çift girdi. Tam karşımızdaki masaya yönelmelerinden işimin kolay olacağını anlamıştım. Hanginiz karşıma oturacaksınız? Hadi ama birinizin yüzünün bana dönmesi lazım. Oğlan karşıma denk gelen sandalyeye oturduğunda avına yaklaşan bir Çöl Aslanı edasıyla hazırlığıma başladım. Ama beklemediğim bir şey oldu. Neden yer değiştiriyorsunuz? Hadi ama oyunbozanları sevmem. Neyse kızla idare edeceğiz. Düz kısa saçları omzuna değiyordu. Kısa kollu, siyah-beyaz çizgili gömleği üzerinden salaş bir şekilde dökülüyordu. Yüzüne odaklandım. Hafızama kazımam gerekiyordu. İşim bittiğinde Destan Baba hesabı ödüyordu.
Rutubetli karanlık odama geri döndüm. Şimdi tek yapmam gereken gözlerimi kapatıp. Kızın yüzünü düşünmekti.
Karanlık
Hala kafedeydiler. Peki ama gözlerim neden ıslaktı? Ağlıyor muydum? yani o ağlıyor muydu?
Oğlan karşımda üzgün görünmeye çalışıyordu. İnsanlardaki bu yüz ifadesini çok iyi biliyordum. “Bak ayrılmamız demek arkadaş kalamayız demek değil İpek.” Duymak istediklerini söylüyordu anlaşılan. Kızda ise çok karmaşık duygular hakimdi. Üzüntü, acı, ve yas. Ailesinden birini kaybetmiş olmalıydı. Bu kadar büyük yaslar genelde aileden olurdu. Bir an için tek bir duygu hakkım olsa onun acısını paylaşmayı istedim. Kendimi şaşırtıyorum. Ne kadar duygusal bir adam oldum.
Oğlana baktığımda öfke hissettim. Bu kız öfkelenecek bir kıza benzemiyordu. Bir an için beliren ve kaybolan öfkeyi sadece bipolar bozukluğu olan kişilerde yaşamıştım. Peki bu öfke nereden gelmişti. Yoksa? Ben hissedemem. Ben hissedemem. Ben hissedemem. Hızlıca kızın hislerinden çıktım.
Sanırım o öfkenin sahibi bendim.