Âşık ve Gümüş Elçi

Aslında öykü seçki için yazılmıştı fakat projelerimin yoğunluğu nedeniyle yarıda kaldı. Öyküyü dörtlükler halinde yazmış olduğum için burada paylaşmak istedim. İş yüküm azaldıkça umarım devamını getiririm. Sağlıkla kalın.

Gök hazırdı artık yer açıyordu aya
Yolcu dikti başını sabah ola hayrola
Vurdu eski sazına vardı gümüşi teli
Gecenin şerri ise bu ezgiyle inledi

Rüzgâr kuvvetli esti bastırma hevesiyle
Âşık kırdı rüzgârı çelik gibi sesiyle
Dert ve derman birleşti gönlüne merhem oldu
Mehtabın beyaz süsü bir sararıp bir soldu

Gözleri daldı ateşe kıvılcımlar mısra gibi
Kor yüreği alevlendi her bir sözcük deva gibi
Bir yaktığı ateş vardı bir de yalnızlığın kendi
Ürkütmezdi artık onu yabanın garabet sesi

Uzak kentlerin birinde hiç olmadı bir sevdiği
Ne bozacak bağı vardı ne de satacak ilmi
Ait değildi toprağa gurbet nedir bilmedi
Para şöhret ve itibar ozanı cezbetmedi

Taş üstüne taş koyup da bir ev inşa etmedi
Bir bineğe eğer vurup köşe bucak gezmedi
Eline değnek alıp bir sürüyü gütmedi
Yahut ormana gidip üç beş ağaç kesmedi

Olmuştu birçok dostu seyahati sırasında
Kimi yayla başında kimi dağ yamacında
Kimi dört ayaklıydı kimi iki kanatlı
Her birinin konuştuğu ayrı birer sanattı

Her şey o gün başladı mehtaplı bir yaz günü
Uzak köyün birinde bir ağanın düğünü
Köy meydanı hıncahınç var bir bayram havası
Unutulmuş acılar yok artık can davası

Ozan davetli köye düğün şenlensin diye
Sözlerinin gücüyle hoş sohbet sürsün diye
Bitti artık eğlence gecenin ortasında
Misafirdi bir evde yolun aşağısında

Gök sarsıldı o gece tüm yeryüzü inledi
Fukara kasabalı gökyüzünü dinledi
İndi aydan bir elçi vardı inciden zırhı
Gümüş gibi saçları ve güzel bakışları

Serin bir hava sardı köyün tüm evlerini
Parlak bir ışık düştü pencereden içeri
Ozan aydı uykudan yüreği çarpa çarpa
Gördü bu güzelliği yoktu eşi benzeri

Tutuldu ozanın dili söz gelmedi içinden
Aciz düştü hitabet sustu kaldı derinden
Gökten gelen misafir meydanda durakladı
Ozanın tam adını orada fısıldadı

Sonsuz ufkun içinde her ruhun var gölgesi
Keder ve mutluluktur kainatın dengesi
Ulular vardı karara sevinç hüznü geçti dedi
Hiçbir insan yeryüzünde bu sevinci hak etmedi

Gölgeni almak için indim yüce tahtımdan
Kurtaracağım seni sütten açık bahtından
Hayatın bundan sonra çetrefilli olacak
Kendi gölgen peşinde ömrün heba olacak

Parladıkça parladı gökten gelen yabancı
Ozanın ruhu için kaçacak yer kalmadı
Işık çok kuvvetliydi gölge bile çözüldü
Bütün güzel anılar bir bir yere döküldü

Ozan açtı avucunu yüreği ağırlaştı
Ufak tefek adımlarla ışığa yakınlaştı
Uzattı titrek elini onun gümüş saçına
Aldı hafif saçını bir an için avucuna

Derken yabancı birden gökyüzüne yükseldi
Tozu ile toprağı ardından sürükledi
Ozan çaresiz kaldı düştü dizi üstüne
Koparmıştı saçından gümüşi yedi teli

Ertesi gün sabahı ozan köyden kovuldu
Bahanesi köylünün ağa böyle buyurdu
Ozanda mecal yoktu buna karşı durmaya
Sazı ve azığıyla hemen yola koyuldu

Günün son ışıkları zirvelere vururken
Ozan yalnız başına tenha yolu yürürken
Eski bir tapınağın harabesini buldu
Gece için burada küçük bir ateş kurdu

Yıkılmıştı kubbeyi taşıyan eski kemer
Denizkızı bir heykel baştan aşağı mermer
Tepesi kapatılmış bitkiler tarafından
Ay ışığı sızıyor sarmaşığın ardından

Ozan tütünü sardı yemeğini bitirince
Kamp ateşiyle yaktı tüttürdü yeterince
Gönlü kederle doldu gece ilerleyince
Çıkar yolu bulmadı düşündü bütün gece

Yabanın tüm sesleri yavaş yavaş kesildi
Ozan kalktı ayağa birden dikkat kesildi
Bir takırtı var idi harabenin ardında
Hareket ediyordu mermer heykel yanında

Ozan birkaç adımla sarmaşığa yanaştı
Manzara karşısında korku arşa ulaştı
Deniz kızı heykeli birdenbire dirildi
Ozan kaçmaya yakın tökezleyip serildi

Korkma benden ne olur diye seslendi heykel
Ahmak kibrim yüzünden ödedim çokça bedel
Görüyorum ki gölgen çıkmaz olmuş ortaya
Yardımım olur bekle sana derman bulmaya

Görüyorsun bedenim zaman ile yıprandı
Unutuldu suretim kimse bana tapmadı
En alımlı olduğum zamanların birinde
Meydan okudum aya denizin derininde

Mehtaplı bir geceydi tıpkı şu anki gibi
Kara ve denizlerde yoktu benden güzeli
İnsanlar etkilendi benim asaletimden
Bana mabet kurdular görünürdü denizden

Ay ortaya çıkınca sahile gelirlerdi
Yaşlı genç kasabalı hayran hayran izlerdi
Aralarından biri bana hiç yüz vermedi
Her mehtaplı gecede sakin göğü izledi

İlgisizliğe karşı başa çıkmadı ruhum
Kibrin esiri oldum kendimce plan kurdum
Sakin bir yaz gecesi o genç koyda yüzerken
Tuttum onu boynundan derin sulara daldım

Ayın ışığı yok idi denizlerin altında
Ama şahit olmadı boğuluverdi anında
Niyetim öyleydi ki ona da kanıt olsun
Mehtaba yüz verenler bu gerçekle kahrolsun

Kasabalı o gece bana isyanlar etti
Bu olayın suçlusu gönlümdeki hasetti
Aydan o gece indi çok alımlı bir elçi
Beni güzelliğimden tüm gücüyle menetti

Eşsiz bedenim o gün kaskatı taşa döndü
Işıltılı günlerim meşale gibi söndü
Dolunay yükselince bedenim çözülüyor
Ayın elçisi işte benimle eğleniyor

Onlarca zahmet ile bu mabede yerleştim
Pişmanlıklarım ile ululara seslendim
Dünyanın yasası bu canın bir bedeli var
Cana karşı can dedi sen de birini kurtar

On bin yıllardan beri ben o canı ararım
Her gelen yabancının gözlerine bakarım
Kederli bakışların aldığım cana benzer
Yalvarırım izin ver olsun sana yardımım

Ozan şaşırdı kaldı bu olay karşısında
İhtimal vermiyordu taşın canlandığına
Ya bir büyü idi bu yahut gerçeğin kendi
Her ne olursa olsun denemeye değerdi

Oysa ozanın kendi kimseyi öldürmedi
Bir canı incitip de ruha keder vermedi
Gölgesini aldılar gamsız olduğu için
Ululara seslendi kimse yol göstermedi

Belki bu bir çıkıştı elçinin görmediği
Yahut tehlikeli yol girenin dönmediği
Arkada bırakmıştı neşeli sözlerini
Ucunda ölüm olsa ayla yüzleşecekti

Buralara çok uzak hududun ötesinde
Bir şehir yer alıyor tepelerin birinde
Kat kat haneleri var ve büyük sarayları
Bereketli tarlalar ve kervansarayları

Son zamanda ulular bizleri duymaz oldu
Dualar karşılıksız günler acıyla doldu
Bir kule dikiliyor uluların adına
İnsanlar çabalıyor uluya ulaşmaya

Pullarımdan birini yanına alıp sakla
O yapılan kulenin tepesine varınca
Vur sazının teline belki sesin ulaşır
Yüreğindeki hoşluk ak elçiye bulaşır

Tüm bildiklerim budur gölgesi rehin âşık
Umarım bu yolculuk olmaz sana karışık
Yolun dosdoğru olsun tanrıların şehrine
Bulaşma dikkatli ol kör gecenin şerrine

Bu sözlerle beraber gün doğmaya yaklaştı
Denizkızı heykeli kaidede taşlaştı
Ozana verdiği pul ince bir mermer oldu
Binlerce soru ile ozan yola koyuldu…

2 Beğeni