Aslan Duvarları

Bütün dünya bana odaklanmış gibi hissediyordum. Ki bu bir bakıma doğruydu. Etrafımda çoğu yarı çıplak dansçılar bana sırnaşıyorlardı. Odadaki müzik kulaklarımı dolduruyordu. Kafayı bulmuş lordlar, şövalyeler, bağırış, çağırış ve kahkaha sesleri… Ağır zırhımın içinde kendimi aziz gibi hissettiğimi sanıyor olmalıydılar. Bütün bunlar benim içindi. Her şey; bu şenlik, bu ziyafet, bu eğlence…

Bu benim günümdü. Daha doğrusu daha bu sabah teker teker ölümlerini izlediğim çocukluk arkadaşlarımın can dostlarımın günüydü. Bu bunaltıcı hava beni sıkıyordu, zırhım attığım her adımda daha da ağırlaşıyordu ve öfkeliydim…

Kulaklarım çınlıyordu, hala kılıçların çarpışma seslerini, kalkanların kırıldığını ve feryatları duyabiliyordum. Düşüncelerim; parlak ve yorgun zihnimde bunlardan ibaretti. Bense şimdi bizzat kral tarafından kutsanmak ve gerçekten de aziz ilan edilmek için buradaydım. Ağır miğferimin daracık görüş alanından kralı zar zor seçebiliyordum. Gözlerimden hiç durmadan akan yaşlar da görüşüme katkıda bulunmuyorlardı. Sinsi, bıyıklı diplomatlar ben yanlarından geçerken bana göz kırpıyor ve kadeh kaldırıyorlardı.

Kılıcım kınında olmadığı için şanslı olan bu sefil insanlar çıkarları olmadığı sürece kimseye değer vermezlerdi. Biraz sonra şövalye ilan edilecektim ve artık söz sahibi olacağımdan bir ağzı daha yanında isteyen yaşlılar, diplomatlar ve pelerinli peçeli hatunlar gözlerini dikmiş taze ete bakıyorlardı. Sonunda kralın huzuruna vardığımda saatlerce yürümüş gibi yorgunluktan bitap düşmüş dizlerimden birinin üstüne çöktüm ve başımı öne eğip bekledim. Duygularımın sarp kayalıklardan çağlayan coşkun nehirler gibi olduğu bu saniyelerde büyük salona bir sessizlik çöreklendi.

Kral ayağa kalktı o kadar derin soluyordu ki neredeyse salonun diğer ucundan duyulacaktı. Sert ve katı bir ses tonuyla konuşmaya başladı. Sen Darun oğlu, kahraman D’ralien savaşçısı… Aslan Duvarları nice yiğitler nice kudretli savaşçılar gördü. Ve ne delikanlı ne yaman savaşçıların ölümlerini izledi lakin ne senin kadar yamanını, ne de senin kadar bileği kuvvetli olanını daha görmemiştir. Tüm salon hep bir ağızdan bağırmaya ve alkışlamaya başladı.

Kral bir elini kaldırınca da tekrar sessizliğe döndük. Kral devam etti: Bu sabah bir çok kardeşimizi ve yoldaşımızı şafağa kurban verdik krallığımızın geleceği için. Onurlu bir şekilde halkını savunurken ölen yiğit savaşçılarımın adına seni Darun oğlu, D’ralien şövalyesi ilan ediyorum. Ve eğilip elindeki kılıçla zırhımın arkasına vurmaya başladı. Şığn… Şığn… Şığn… Şığn… Şığn… Bu içler acısı ve insanın tüylerini ürperten sesin eşliğinde şarkımızı söylemeye başladık. Ölülerimizin kayıp ruhları ve krallığın yeni şövalyesi adına…

Özet

Bu da çok eski bir hikayem, yine eski forumdan buraya taşıdım.

1 Beğeni

Hikaye gerçeklik kokmuyor. Onun ta kendisi. Eline sağlık Atakan.

1 Beğeni

Teşekkürler :blush: Bu benim ilk hikayelerimden biridir 18-19 yaşlarımda yazmıştım sanırım. Aslında aşırı amatörce ve gelişigüzel bir hikaye ama yine de teşekkür ederim, beğenmene sevindim :smile:

Amatör ruhla yaptıklarımız bazen planlı olanlardan daha güzel oluyor. :slight_smile: Bazı yazarlar bir türlü ilk kitaptaki güzelliği yakalayamaz mesela. Bence kötü bir yanı yok yazının. Hala aynı görüşteyim.

1 Beğeni

Başlangıç için çok güzel fakat nereye bağlanacağını merak ediyorum :slight_smile:

1 Beğeni

Anlık bir duygu patlamasını anlatmıştım sadece :stuck_out_tongue_closed_eyes: Devamı yok yani. Böyle anlık hikayeler yazmayı çok seviyorum :slight_smile:

1 Beğeni