Muhtemel sensiz geçirdiğimiz en uzun süreye girdik. Frodo’ların Shire’ı terk ederken dediği gibi ‘ilk defa bu kadar uzaklaşıyoruz evden’, bunun gibi şeydi sanırım. Bilinmeyen topraklar benim için anne, önümdeki sensiz geçecek zamanlar. Bugün dokuz Şubat, on gün sonra bir yıl olacak. Biliyorum sana hala veda etmedim. Nasıl edeyim anne?
Yavaş yavaş yok oluyor evdeki izlerin. Biliyorum bu mesele değil, insan böyle yok olmaz. Ama işte takip ediyor insan yine de. Ama hırkan duruyor, kimse bilmiyor, o hiç yıkanmadı.
Devam ediyoruz işte anne, bir şekilde, arada işler karışıyor olsa da. Çamaşırlarda örneğin renkli, beyaz karışıyor. Ben de çok sallamıyorum açıkçası. Yıkanıyor işte bir şekilde. Yemek meselesinde, babamla yarışa devam ama lezzete gelince hiç iyi değiliz bence. Örneğin hafta sonu babam dünyanın en kompleks yumurtasını pişiriyor (evet babam!) ama lezzetli olmuyor anne, karmakarışık bir şey. Bunu babama söylemiyorum. Herkes bir yol tutturmaya çalışıyor işte. Ben yemek dışındaki işlerde iyiyim. Ama mutfakta önlük takmıyorum, eldiven de. Her defasında aklıma geliyor uyarın ama bir bakıyorum yine takmamışım. Sen neden takmıyorsan ben de o nedenle takmıyorum Gürcüm! Sana benziyorum.
O kritik kararı vermedim, veremedim. Aynı yerde, aynı şekilde duruyorum anne. Günden güne sıkıştırıyor beni zaman. Bir tarafta statükonun güvenli limanı, bir tarafta koşarak kaçıp gitme hissi, önümde hızla akıp giden zaman, bir yanda Uzak, bir yanda Mercan. Ne yapacağım ben? Biliyorum ideal bir zaman olmayacak ve ne seçersem seçeyim yol dertli olacak. Ama başka bir hayatım da olmayacak değil mi? Ne diyorsun anne, soracağım sana 19 Şubatta.
Gittiğinin haftası gibi dinleyebilmiştim Rodrigoyu, sonrasın da dinleyemedim. Cesaret edemedim. Ey sevgili, benim şefkat dolu, süprizli, telaşlı, minik Gürcüm, içim titreyerek dinleyeceğim şimdi, geldiğimde sana da dinleteceğim.
Ne mutlu olurdu kim bilir Rodrigo, Anadolu’nun bir köyünde, bol yıldızlı gecelerde, genç bir kızın yorganın altında kendisini dinleyerek ağladığını bilse. İşte müzik böyle bir şey demiştin anlatırken, işte böyle bir şey.
Ah Rodrigo, neyse ki benim benim statükocu ve yardakçı ruhum dışında hala ruhu canlı birileri var da o gün mezarın başında dinleyebildik Rodrigoyu. Yoksa bana kalsa, el âlem ne der?
Sevgilim, annem benim.