Üyelerin başlıkta birer cümle yazmasıyla oluşan, her 10 cevaptan sonra bir arada derlenicek olan hikaye. 11.'den 21.'ye dek olan da yeni bir hikaye olabilir mesela, bu şekilde bir sisteme oturtabiliriz. Tabi o sayılara ulaşabilirsek. “Daha uzun bir hikaye oluşsun, 10 cümle az” derseniz ona göre de bir ayarlama yapabiliriz.
(Cümlelerimizi italik ve kalın yazarsak hem derlemek hem de okumak daha kolay olabilir diye düşünüyorum.)
Haydi bakalım, ilk cümle benden:
"Tess bir şeylerin yolunda gitmediğine emindi, ne var ki bir bilinmezlik içerisine saplanıp kalmış olmaktan da korkuyordu."
Sanki beynindeki tüm nöronlar aynı anda çalışmaya başlar gibi gördüğü ve duyduğu herşey, cevap olarak zihninde büyümeye başladı. Tüm sorulara verilen tek bir cevap gibi. Anahtar o soruydu ve saniyeler kumsaatindeki kumlar gibi akıyordu…
Son saniye de gelip çattığında, sayaç 00 : 01’ den 00 : 00’ a döndüğü anda, vücudu ve etrafındaki her şey kıvrılıp bükülmeye, her şey iç içe geçmeye başladı. Sanki boşlukta süzülüyormuş gibi hissetti ve hemen arkasından bir yere çarpmış gibi sarsıldı. Ve öylece bükülü, kıvrılmış halde kalakaldı.
Yazar: (Yazdığı kağıdı buruşturup çöpe attı) Off bu da olmadı. Aklıma hiçbir şey gelmiyor.
Çarpma hissi ile soğuk ve tozlu betonun görüntüsü arasında sıkışıp kalmışken başını kaldırıp baktığında gözlerini üzerine dikmiş onu izleyen adamı gördü. İkinci katın penceresinden onu çekip içeri alan Isaac Özgürlük Anıtı gibi kadının karşısında yükseliyordu.
Derken, görüntü titredi ve kendisini Hindistan’ın çorak ve kuru toprağının üzerinde, Tac Mahal’a bakarken buldu. Bu sefer saliselik bir cızırtı saldırdı dalga dalga kulaklarına. Ardından gelen şeyse; sessizlik ve karanlığın bilinmezliğiydi sadece…
Galiba öldüm diye düşündü önce, sonra karanlığın bilinmezliğinde bilinçsizce dururken birilerinin konuştuğunu duyduğunu sandı. Tek gözünü araladığı da yukarıdan ona bakan dört adet birbirinin aynısı kafatası gördü. Hepsi görüntülerine tezat bir çarpıklıkla gülümsüyordu.
Doğrulup dizleri üstüne durdu, titreyen ellerine baktı ve sonra kafasını kaldırıp gördüğü şeyi anlamaya çalıştı. Deliriyor olmalıydı evet, deli gibi çarpan kalbini kulaklarında duyuyor, seyiren kaslarını zapt edemiyordu, ayağa kalkmaya çalıştı fakat bacakları ona itaat etmemekte ısrar edince tekrar çöktü. Bir rüyada olduğunu umarak cesaretlendirmeye çalıştı kendini, kafasını ikinci kez kaldırıp tepesinde dikilen kafataslarına bakmaya zorladı gözlerini, rüya değildi çarpık suratlar gözlerine değdiği anda tüm siniri boşaldı ve kahkaha atmaya başladı. Kapkaranlık yerde gördüğü tek şey bu ucubeler mi olacaktı? Aniden susup kulak kabarttı, biri konuşuyordu.
“Hey sen bu taraftan”
Fısıltıdan hallice olan bir sesti ama kendisine yönelik olduğu apaçıktı.
Sese doğru meylettiği anda tepesinde duran ucubeler de harekete geçti.
Genç kadın, ne olduğuna tam olarak anlam veremese de şu an yapabileceği en iyi şeyin sesi takip etmek olduğunu düşünüyordu. Ucubelerden kurtulabilmek umuduyla o tarafa koşmaya başladı.