Beş Yıl Garantili

Her birimiz, sosyokültürel sahibeler tarafından sahiplenilmiş tasmasız sokak köpekleriyiz.
Hiç bir zaman bir alfamız olmadı hiç birimizin.
Kulaklarımıza ne zaman küpe taktıklarını hatırlıyor muyuz?
Bizi ne zaman beslediklerini, susuzluğumuzu giderdiklerini anımsıyor muyuz?
Lezzetsiz ödüllere tepki vermeyi ne zaman öğrendik biz?
Aşağılık Pavlov’larımıza kayıtsız ve koşulsuz boyun eğmeyi.
Bilinçsizce koşullanarak, kuyruklarımızı sallamamızı.
Görünmez tasmalarımızı çıkartmış, sanal zincirlerimizden azat edildiğimizi sanmıştık oysa ki…
Sahibelerimizin bizi her daim gözetlediğini unutup, özgür düşlere dalmışız gerçek olmalarını umduğumuz.
Aslında acıları sırtladığımız gerçeklik, hiçte uzakta değildi.
Bir atlas heykeli misali…
Ölümü çağrıştıran soğuk ve soluk bir nefes gibi ensemizdeydi hep.
Bir köle olduğumuzun gerçeği.
Kullanıldık ve Tüketildik. Nitelikli eskitilmiş bir materyal gibi.
Beş yıl mı garantiliydi?
Kimi ısırmamız, kime sevgi beslememiz ve kime saygı duymamız gerektiği empoze edildi zavallı alt beyinlerimize.
Kuyruklarımızı kısmak zorunda olduğumuz mazoşizm dolu korkularımız…
Kanatlarımız çalınmıştı.
Meleklerin diyarlarından ne zaman kovulmuştuk, hatırlıyor muyuz?
Günahlarımızı lezzetlendirmeye ne zaman başladık biz?
Tırnakları gölgelerden çıkıp gelen dişi canavarlarınki gibiydi adeta.
Ama şehvetle dolu…
O tırnakları, çürümüş bedenlerimize batırmalarını sevdik kaotik çağrışımlarla.
Ve melekleri kıskandıracak suretlerle geldiler, içleri iblislerle dopdolu bir şekilde.
Kandık. Kandırıldık. İnanmak zorunda bırakıldık.
Ateşten kırbaçlarıyla vururlarken acıya susamış bedenlerimize, deri giysileri gözlerimizi kamaştırıyordu adeta.
Kanadık son damlasına kadar, kan revan içinde ve öfkeyle.
Hayat enzimlerimizle besledik doymak bilmeyen ruhlarını onların.
Ve son zerresine kadar…
Ama onlar, sivri ökçelerini açık yaralarımıza batırmaktan hiç çekinmiyorlardı.
Hep derinlere ve biraz daha derinlere…
Ağlamaların yasaklandığı bir sonbahar diyarında, yaz mevsimini beklemeyi öğrettiler bize asla gelmeyecek olan ilkbaharlara inat.
Kıpkırmızı, şehvet dolu ıslak dudaklarından, sivri dişlerini görmeye fırsatımız olamadı ki bizim…
Izdıraplarla öpüştük, acılarla seviştik.
Salyalarını umarsızca akıttılar değersiz bedenlerimize…

1 Beğeni