BİCO
Kitabı kişisel gerekçelerimden ötürü kaldırıyorum.
Kitabı kişisel gerekçelerimden ötürü kaldırıyorum.
İllüstrasyon ressam arkadaşım phoenixart_zone’a aittir. Bu öykü kısa bir roman sayılır, teknik anlamda yorucu bir işti. Umarım okuyan arkadaşlarımız tatmin olurlar.
Okumaya devam ediyorum, sadece buraya kadar söylemek istediğim bir-iki küçük eleştirim var. Öncelikle David lange gibi bir adamın bu davayı duyduktan sonra hikayede gösterdiği karakteri direkt iştirak edeceği yönünde. Ben niye bu davaya katılmak için bu kadar beklediğini tüm samimiyetimle anlamadım. Büyük komplo ve arkada dönen inanılmaz olaylar hususu çok hoşuma gitti. Benim ailemde Hugo canlı yayınında bir çocuğun küfür ettiğine şahit olmuş
Bu ara cümle yazman gerektiği noktalarda italik yazmana gerek yok, ilk eğik yazın aslında bir ara cümle. O aklında bulunsun. Yine birkaç önemsiz dil bilgisi hatası var komplo yerine komple yazman gibi ama gerçekten önemsiz şeyler. Bunlar gördüklerim, ben okumaya devam ediyorum efenim.
Bence olayların bir nihayete erdirildiği final anı eksik hissettiriyor. Büyük düşmanla olan karşılaşmada adam hiçbir şekilde yenilmeyecegini söyledikten sonra hiçbir şey değişmemişken malum düşmanımız yeniliyor. Arada düşmanında bilmediği bir olay gerçekleşmeli ve buda mahkeme anında açıklanmalıydı gibi hissettim. Evet ana karakterimizin yapmış olduğu büyük konuşma durumu değiştiriyor gibi bağlamışsın ama bu baglam bir önceki sahnedeki düşmanımızın Asla beni durduramazsın gibisinden büyük büyük konuşmalarını anlamsız hale getirmiş. Bana Nurettin’in dava esnasında neden saçmaladığı da anlamlı gelmedi. Karşı taraftan bir kışkırtma olsa ve oda ondan sonra kontrolünü kaybedip böyle bir duruma girse daha anlamlı olabilirmiş gibi. Birde açıkçası hikayede zaten konuyu buna getiriyordu, dava esnasındaki stresi kaldıramayacağını söylüyordu. Büyük bir dava olması vs. sebebiyle.
Monologları ara ara kesip betimleme serpiştirmen bu hikayeyi tadından yenmez yapacak gibi bu arada. Monologlar kaliteli yazılmış ama arada kesilip kolay sindirilmesi açısından gerçek hayatta nutuk çekerken verilen esler gibi bir molaya ihtiyaç duyuyor insan. Sürükleyiciliğini bir tık azaltıyor. Oysa aralara çevre betimlemeleri, konuşan kişinin anlık hisleri veya o konuşmanın hararetli olduğu, sakin olduğu vb. şeyler ekleyebilirsin. Bunu zaten o monologun başında veya sonunda ayrıca ekliyorsun. Aralara serpiştirmek akıcılığını gözle görülür miktarda artıracaktır diye düşünüyorum.
Tabi bunlar benim naçizane fikirlerim. Bu konularda haksız olabilirim, yanlış düşünüyor olabilirim. Bu konuda herhangi bir uzmanlığa sahip değilim. İşine yarayacak olanları kullan, yaramayacakları ise boşver. Ben yine okurken çok keyif aldım. Tüm bu eleştirilerimi düşüncemin negatif olduğu yönünde anlama lütfen. Bilakis büyük keyifle okudum. Çocukken tekrarlarını izlediğim Hugo yayınları gözümün önüne geldi. Birde gerçekten iyi yaptığın bir şey var: Çok iyi komplo teorisi yazıyorsun. İnsanı inandiriyor ve mevcut kurgun hikaye sonlarına doğru bir nihayete erdiğinde ortaya çıkan resim gerçekten estetik bir haz veriyor. Bu açıdan yazmaya devam etmeni tüm samimiyetimle tavsiye ederim ve dahası böyle bir şeyi senden talep ederim. Önceki hikayelerin gibi buda okunmaya değer bir eser olmuş, ellerine sağlık efenim.
İyi akşamlar İbrahim,
Zaman ayırıp dönüş yaptığın için çok teşekkür ederim, yorumlarından azami şekilde yararlanmaya, düzeltmeler esnasında daha iyisini yapmaya çalışacağım.
Öncelikle tebrik ederim, bir forum ortamında on üç bin kelimelik uzunca bir öyküyü bitirdin, Buna başkaları novella uzunluğu da diyebiliyor. Eğer başka bir kimsenin elinde böyle bir kurgu olsaydı bunu sıradan bir roman gibi uzun uzadıya ele alabilirdi bense böyle yazmayı tercih ettim. Başlamadan metinle ilgili bu ufak tefek açıklamaları yapmam gerektiğini düşündüm. Şimdi tek tek yorumlarınla ilgili detaylara bakabiliriz.
David Lange, bu öykünün bir kırılma anı ve hoş bir sürprizidir. Türkiye aşığı ve son derece naif bir karakter olan bu adam, Necati ona mail attığında hem bir süredir özlediği Türkiye’yi görmek ister hem de dava konusunda faydalı olabileceğini düşündüğü için öyle ansızın yola çıkar. Ben öyküde her şeyi olduğu gibi anlatmaktansa bunu biraz diyaloglardan sezdirmeye çalışıyorum. Dilersen “Bu dava bahanesiyle gönlümü bıraktığım topraklara geri döndüm.” şeklinde bir cümle ekleyebilirim. Hakimle Lange’in absürt konuşmalarını hatırlarsın. Orada aslında Necmettin ve Necati en savunmasız anlarındayken mucize gibi bir olay gerçekleşmişti. Buradaki büyüyü bozmamak adına bazı şeyleri gizli tutmanın daha makul olacağını düşündüm fakat bu durum çok sırıtıyorsa bazı şeyleri değiştirebilirim. (Hatta değiştireyim, bir yeniden bakınca sana hak verdim.)
İtalik yazı stilini mektup gibi metinler varsa ya da diyalog içerisinde diyalog yazmışsam kullanmayı tercih ediyorum. Bu arada Office komplo sözcüğünü yazım denetimi esnasında komple diye düzeltmiş olabilir ben de büyük ihtimalle fark etmemişimdir. Böyle komik şeylerin başıma geldiği oluyor.
Necati’nin üniversiteden sınıf arkadaşı Necmettin istikrarsız, dengesiz, irrasyonel bir karakter. Nerede ne yapacağı belli değil. Koca ülkede Çevirmeli Telefon Derneği’ne karşılıksız bir şekilde yardım etmeye giden iki avukattan biri olmasına rağmen bir taraftan da kaosun kendisi. Başta davayı kendi isteğiyle alıyor, mahkeme günü iyice kasılıyor, işler bir süre yolunda gidince de bu sefer özgüveni yerine geldiği için dava esnasında saçmalamaya başlıyor. Fakat ben bu detayları yine okuyucuya bıraktım. Burada da birtakım düzenlemeler yapabiliriz dilersen.
Bahri Ceylan’ın büyük bir özgüvenle Necati’nin asla kendisini yenemeyeceğini söylemesi bu davanın kazanılsa da kaybedilse de bir değişim yaratmayacak olmasından kaynaklanıyor. Bahri Ceylan kendi oyun alanını kurup olacakları izliyor ve olup bitenden keyif alıyor. Necati ise bir şeyleri değiştirmekten çok sonraki öykülerde meydana gelecek bazı olayların kalıcı bir şekilde temellerini atmış, doksanlar çocuklarına hayallerini geri vermiş oluyor. Diğer taraftan bir açıklama daha yapmış olayım; Bütün Sosları İstiyorum ve Bico öyküleri aynı evrende geçiyor, sen buradan ilerde meydana gelecek karakter ve olay renkliliği hakkında bir ipucu elde etmiş ol diye belirtme ihtiyacı hissettim.
Necati’nin başta davayı almak konusundaki isteksizliği aslında çocukluk hayallerinin birçoğundan kopmuş olmasından kaynaklanıyor. Bir vakitler bu olaya gerçekten inanan biriyken zamanla Bico hadisesinin bir şehir efsanesini olmasının ya da gerçekten yaşanmış olmasının bir önemi olmadığını düşünmeye başlamış. (Bu kısımdaki eleştirinde haklısın, bu açıklamayı uygun bir anlatımla öykünün içerisine yerleştireyim.)
Final konusunda eksik bir şeyler olduğunun ben de farkındayım, bazı edebi betimlemeler dışında televizyon dünyasında ilerde meydana gelebilecek değişimlere işaret edebilirim. Böylece hikâye daha anlamlı hale gelecektir, bu kadar olayın neden olup bittiğini okur daha makul karşılayacaktır. Ayrıca son konusunda senin önerilerin var mı? Şunu şunu yap diyeceğin şeyler varsa değerlendirmeye açığım.
Yukarda bazı detayları kendimce ifade etmeye çalıştım. Birçok hata yapmışımdır, zor bir metindi, elimden geldiğince bunları düzeltmeye çalışacağım. Bir arkadaşım Bütün Sosları İstiyorum öyküsünde kurgusal geçişleri yapamadığımdan, sahneden sahneye atlarken bir şeyleri yeterince düzgün anlatamadığımdan bahsetti. Mekanların nereler olduğunu kavrayamadığından bahsetti. O söyleyince bu eksiklerimi daha iyi fark ettim, ne yapabileceğim konusunda kafamda bazı şeyleri netleştirdim. Normalde ben bu öyküleri yazarken zihnimde detaylar canlanıyor ve metne döküyorum. Bazı şeyleri anlattığımı sanıyorum fakat benim kelimelerle resmettiğim sahnelerde arkada bir dekor olması gerekirken bomboş bırakılmış beyaz bir alan oluyor. Bu durumu biri söylemeyince kendim fark etmiyorum. Bazı şeyleri betimlemelerle ifade etmek gerekirken unutuyorum ve okuyucu hatam yüzünden bitmeyen birtakım diyaloglara maruz kalıyor. Eksiklerimin farkındayım, üzerine düşeceğim ve öykülerimi daha kaliteli hale getireceğim. Zaman ayırdığın için tekrardan çok teşekkür ederim.
Sana bir de komik bir şey söyleyeyim, komplo teorisi kısmını yazan kişi olarak bir de bana sor. Öykünün kendi savlarını güçlü bir şekilde anlatması bir süre sonra bunları başka biri yazmış da ben de bunlara inanmalıymışım gibi hissettirdi. Bico bu anlamda farklı bir öykü oldu.
Eksiklerimin üzerine düşeceğim, senin gibi kıymetli arkadaşlarım için daha güzel öyküler yazmaya çalışacağım.
Bu arada metin editöründe dipnot bulamadım. Galiba öyle bir özellik burada yok. Öyle olunca daha küçük yazı karakterleriyle üst metin ekleme gibi seçeneklerden yararlanmak durumunda kaldım, inşallah bunların dipnot olduğunu herkes anlar.
Konuya senin perspektifinden baktığımda özellikle son iki metindeki düşünsel emeğin ayan beyan ortada. Bu sürecin zor olduğunu gorebiliyorum. Tüm kurgulama işlemi zihninde veya taslak kağıdında bir nihayete erdiğinde bile zihnindeki bu kurgunun kağıda dökülmesi bambaşka bir emek istiyor. Çoğunlukla günlük hayatımızda kendimize ait bir anı veya herhangi bir olaya dair bir hikaye anlatırken arka planı beyaz bırakma, diyalogları kesmeme , betimleme adına de sadece ilgimizi çeken kısımlara yer verme vb. hataları çokça yapıyoruz. Bir eseri kağıda dökerken elimizde zaman gibi bir güç var, günlük anlatımların aksine bu güç sayesinde bu eksiklerimizi tamamlayıp hikayemizi daha pürüzsüz hale getirebiliriz. Benim senin hikâyelerinde gördüğüm tek sorun bazen sanki bana o an anlatıyormuşsun gibi olaya kendini kaptırıp böyle küçük hatalar yapman. Muhtemelen bu hatalara dikkat etmede zamanla oturan bir şeydir.
Orada da dediğim gibi ben metinden çok keyif aldım. Ve önceki hikayeyle bu hikayeyi birleştirme gibi verdiğin bu detaylarda çok hoş. Geleceğe dair ümit verici. Bir arkadaşın olarak daima arkanda olduğumu bilmeni isterim.
Bana da hatalarım atla deve değilmiş gibi geliyor. Sanki biraz üzerine düşersem toparlarım. Diyalog ve akıcı bir anlatım konusunda epey yol aldım, bu eksikler de bir şekilde tamamlanır diye umuyorum. Asıl zor olan kısımları yapıp da nispeten daha kolay işlerde çuvallamak komik bir durum.
Çok teşekkür ederim. Başka bir komik olay daha anlatayım. Bu öyküyü yazıp bitirdikten sonra çevremde iki ay boyunca okutacak hiç kimse bulamadım. İlk kez bir arkadaşıma okutunca üzerimdeki uğursuz lanetin kalkmış olması gibi bir sevince kapılmıştım.
İşin sanat kısmını halledip mühendisliğinde takılıyor gibisin
Dediğin gibi atla deve değil. Bir- iki günlük bir diz eskitme metnin tüm problemlerini çözer.
Sanki öyle. Betimlemelerle sahne arkasını kurmayı çoğu kimse bir şekilde başarıyor. Biraz özenilince sahneler arası geçişleri de estetik hale getirmek mümkündür diye düşünüyorum. Bir deyim var: Dağları aşıp düz yolda şaşırmak, şeklinde. Bizimkisi biraz öyle oluyor gibi.