Eski forumda vardı, burada da olsun
- Ben bir giriş bölümü başlatacağım, katılmak isteyenler de birer bölümle öyküyü devam ettirecekler.
Yalnız, gönderilen mesajlar asla değiştirilmemeli. (Düzenlenebilir.)
Bu; sonradan yazılan diğer bölümlerin öyküyle olan bağlantısını zedeleyebilir, hikayenin bütünlüğünü bozabilir.
Öyküye katılan biri hemen arkasından başka bir bölüm daha yollamamalı.
Ehh başlayalım.
- Madeline, altı ay önce siparişini verdiği kılıcını almak için yola çıkalı üç gün olmuştu. Bir hafta uzaklıktaki, komşu ve kendi memleketi Pembe İbibik’e en yakın kasaba olan Ayı Ayağı kasabasına doğru yollanmıştı. Neredeyse durmaksızın, üç gün boyunca at sürdüğünden bitap düşmüş ve kendisine geceyi geçirebileceği uygun bir yer aramaktaydı. İki kasaba arasındaki yol, çok inişli çıkışlı ve zahmetli olmasına karşın Madeline bu yolda at sürmekten fazlasıyla keyif alırdı. Gün ağarmaktaydı; hava kararıp, orman ruhları yürümeye başlamadan evvel elini çabuk tutmalıydı. İlk iş, kendine güven içinde uyuyabileceği bir yer bakındı. Hemen karşısındaki derenin öte yanında usanmadan göğü tırmanan ulu bir meşe ağacı vardı. Onun kültüründe meşe kutsaldı ve hemen altına kurulmaya karar verdi.
Atınının eğerini çözüp onu uzun bir iple ağacın en güçlü görünen dalına bağladı. Böylece hayvan hem rahatça sulanabilecek hem de ateşin başında uyuyabilecekti. Az sonra yakacağı ateşin. Derken bir kaç çalı çırpı ve yakacak odun arayışında, kalan son enerjisini de harcamış oldu. Ama buna değmişti, akşam karanlığı bastırmadan ateşini yakmış ve ulu meşenin köklerine kurulmuştu. Heybesinden erzağını çıkardı ve hazırladığı kurutulmuş balık istifinden iki güzel balık seçti. Akşam güneşinin eşliğinde, yemeğini hiç de aceleye getirmeden yedi. Yıldızlar belirene kadar, kuşların ona özel seremonisini dinledi. Yeni kılıcının ve karşısındaki yepyeni maceraların düşüyle sevişirken, hafifleyen bedenini uykuya teslim etti.
Sabahın erken saatlerinde, saçlarında esen ve boynunu öpen rüzgar tarafından uyandırıldığında …