Bu Eser Size Ne Hissettiriyor?

Wassily Kandinsky’nin sarı-kırmızı-mavi tablosundan ne anladınız, size ne hissettiriyor?

Bu sorduğunuz “yellow-red-blue” adlı tablonun daha iyi görüntülenmiş hali şöyle:

“Ne anladınız, ne hissettiriyor?” diye sormuşsunuz… Şimdi, ilk bakışta çok şey hissettiriyor dersem yalan olur. Çizgi, geometrik şekil ve renklerden oluşan bir soyut resim görüyoruz. Solda parlak renklere, sağda koyu renklere ağırlık verilmiş. Resmin adından da anlaşılacağı gibi, Kandinsky ağırlıklı olarak Sarı, Kırmızı ve Mavi olmak üzere üç ana rengi kullanmış. Şahsen soyut resimlere fazla ilgi duymuyorum ama Wassily Kandinsky’nin bu tablosu, gözüme hiç de fena görünmüyor, bakar bakmaz insanda inceleme merakı uyandırıyor. Karmaşanın içinden bir düzen yaratabilmiş mi diye bakıyorum. Şekiller ve renkler arasında bir ahenk sağlamış mı diye bakıyorum… Ben mavi rengi ve türevlerini çok sevdiğim için, sağdaki mavi daire hemen ilgimi çekti mesela… Bu tablo, zaten Kandinsky’nin en ünlü tablolarından biridir. (“Composition VII”, “Composition VIII” ve “The Blue Rider” adlı tablolarıyla birlikte)

Soyut resimlere bir anlam yüklemek kolay değil. Sanatçının bizzat kendisi neyi amaçladığını izah ve itiraf etmedikçe, eserdeki gizemi, bilmeceyi çözmek kolay değil.

Kandinsky’e ait şöyle bir söz varmış:

“Kulağını müziğe ver, gözlerini resme aç ve… düşünmeyi bir kenara bırak!
Sadece, kendine, bu eserin seni önceden bilmediğin bir dünyaya götürüp götüremediğini sor. Eğer cevabın evetse, daha ne istiyorsun?”

Pablo Picasso’nun yaptığı kübist resimler de, kimilerince tuhaf, anlamsız bulunmuştur, biliyorsunuz. Buna karşılık, Picasso’nun şöyle açıklamaları var:

“Herkes sanatı anlamak istiyor. Neden bir kuşun ötüşünü anlamaya çalışmıyorlar? İnsanlar geceyi, çiçekleri, etrafındaki her şeyi, onları anlamaya çalışmadan severler. Ama bir resim söz konusu olduğunda, insanlar anlamak zorunda olduklarını düşünüyorlar. Keşke insanlar, her şeyden önce bir sanatçının zorunlu olarak çalıştığını, kendisinin dünyanın sadece önemsiz bir parçası olduğunu ve ona dünyada bizi memnun eden ama açıklama getiremediğimiz birçok başka şeyden daha fazla önem verilmemesi gerektiğini anlasalardı… Resimleri açıklamaya çalışan insanlar, genellikle yanlış ağaca havlarlar (cevabı yanlış yerlerde ararlar).”

“Uzun zamandır kübizmin anlaşılamamış olması gerçeği ve bugün bile onda hiçbir şey göremeyen insanların var olması, benim için hiçbir şey ifade etmiyor. İngilizce bilmiyorum, İngilizce bir kitap, benim için boş bir kitaptır. Bu, İngilizce dilinin var olmadığı anlamına gelmez. Hakkında hiçbir şey bilmediğim bir şeyi anlayamıyorsam, neden kendimden başkasını suçlayayım ki?”

Ünlü Sırp performans sanatçısı Marina Abramovic’in de şu şekilde bir sözü vardır:

“Bir keresinde Picasso’ya, resimlerinin ne anlam ifade ettiği sorulmuş. Picasso da, “Kuşların şakırken ne söylediğini anlıyor musun? Hayır. Ama yine de onları dinliyorsun.” cevabını vermiş. Bu yüzden, bazen sanatta önemli olan sadece bakmaktır.”

2 Beğeni

Ben bu tarz konularda biraz odun bir insanım. Mesela bu resim şahsen bende hiç bir şey hissettirmiyor. Sağ alt köşede IBANımın son 3 hanesini görüyorum bir tek. Bir de ortada bi tane mecha var.

Normalde o yüzden pek müdahil olmuyorum bu tarz konuşmalara, ama şimdi bu resime biraz daha dik dik baktım ve bana yine baya baya rastgele göründü. Dedim ki e ben buna ne anlam istersem onu -yeterince zorlarsam- yükleyebilirim. Ve bu deneyimi kopyalayacak şekilde belli bir temel şekiller kütüphanesinden kompozisyonun ana prensiplerine riayet ederek prosedürel/rassal olarak saniyede 300 tane tablo yaratan bir kod parçası bir kaç saatlik iş olurdu. Ama bunların çıktısını kimse inceleyip yorumlamaya, çağrıştırdığı hisleri irdelemeye çalışmazdı.

Diğer yandan yeterince zorlayınca istediğim anlamı verebilecek olmamız esasında bir bug değil özellik gibi. Ben buna şöyle bakıyorum: bu tip tabloları biraz da kendimizi, hislerimizi, bilinçaltımızı dinlemek için bir araç olarak kullanıyoruz sanki. Bir nevi meditasyon. Gözümüzü kapatınca gözkapağımızda gördüğümüz sinyal gürültüsü gibi. Neden peki spesifik tabloları bu iş için seçiyoruz? Belki rastgele dizilmiş bilindik şekiller gözkapağı gürültüsünden daha uyarıcı oluyordur bilinçaltı için. Ya da gördüğümüz çizgilerin bir insan tarafından çizildiğini görmek, insana kendini dahil etmesini kolaylaştırıyordur.

Ya da böyle bir meditatif ürüne olan talep belirlendiğine göre marketing süreçleri devreye giriyordur ve aslında rastgeleden hiç bir üstünlüğü yoktur. Sonuçta bilemiyorum ama cynical asshole kişiliğim son dediğime daha sıcak bakıyor. Sanat konusunda tamamen cahil oluşum ve estetik açıdan özürlü oluşum da bu husustaki görüşlerime pek güvenmememe sebep oluyor.

Hahah, durduk yere bayağı bir şey hissetmişim.

2 Beğeni

Bir şeyler anlatıyor gibi ama, hayır, hiçbir şey hissetmedim.

Ama bu hissettiriyor. Dehşet, panik, acizlik, kaçıp gitme isteği, bir yandan iğrençliğe karşı duyulan tiksinti… Hepsini aynı anda hissettiriyor, hele (Berserk)manga’nın içinde görülse on kat daha fazla hissettiriyor.

Berserk size ne hissettiriyor?

2 Beğeni

Üzüntü :confused: Reis büyük adamdı, gencecik yaşta öldü. Heyhat.

Fakat tam da bu sahneyi bir kaç gün önce eşime göstermiştim (okuduğu bir mangadan çizimini beğendiği bir sayfayı göstermişti, ben de duramamış “ohoo o bir şey mi” deyip bu sayfayı yapıştırmıştım). İyi denk geldi.

Buna katılmakla beraber biraz da saygı duyuyorum bu sayfaya bakınca, kral ne de güzel çizmiş diye.

2 Beğeni

Bir kapı görüyorum. Kapının dışında güneşli bir hava. Kapının ardında yani evin içinde kedi-köpek gibi didişip insanın beynine çivi saplayan bir aile ortamı mevcut. Gidilse her şey düzene girecek, kalınsa Allah belanı vermeye devam edecek. Direksiyonu gökyüzüne kırmış ressam.

Çok güzel resim falı bakarım.

1 Beğeni

İnsan yerine makine de yapabilir iddiası, bana müzik eserleri için de geçerli olabilir gibi geliyor. Bilgisayarlar, beste yapamaz mı? Tüm besteleri, bilgisayarlar yapamaz mı? Aslında bilgisayar ve programcılık icat olduktan sonra, beste yapma işi tamamen insan elinden çıkıp bilgisayarların işi haline gelebilirdi… Ama fiilen öyle olmadı, besteleri sanatçılar yapmaya devam etti.

Hocam şey. Yapıyorlar. “Uzman” sınıfında olmayan kimse de ayırt edemiyor hatta. Islerin bu düzeye gelmesi daha yeni yeni gerçeklesen bir şey (son 5 yıl falan). Kim bilir, belki 50 yıl içinde dediğiniz gibi olur.

Ki şimdiden olmuşu var. çocuk youtube’undaki çoğu videonun yukarıda anlattığıma benzer bir metotla yaratıldığı iddia ediliyor.

Belki de olmaz tabi, bilemiyorum şahsen. Bu işleri kendini gülünç konuma düşürmeden öngörmek maalesef imkansız…

30 yaşında ilk kez resim yapmaya başlamış olan Wassily Kandinsky, soyut resmin temellerini atmış, öncü bir ressamdır. Tanınabilir herhangi bir obje içermeyen ilk resmi yapan kişi olduğu söylenir. Bu işin kitabını yazmıştır. Gerçek anlamda kitabını yazmıştır. 1911’de yayımladığı kitabı "Sanatta Ruhsallık Üzerine"de, sanat anlayışını izah etmiş.

Ben bu kitabı okumuş değilim. Ama Kandinsky hakkında yazılmış bazı yazılardan öğrendiğim kadarıyla, Kandinsky, nesnelerin, resimlere hiçbir şey katmadığını farkettiğini söyleyerek figüratif resim yapmaktan imtina etmiş ve böylece soyut resim akımını başlatmaya karar vermiş. “Nesneler ve doğa, resmi boğar, öldürür!” diyen ve resimde nesneyi fazlalık gören Kandinsky, aslolanın ruh hali ve duygular olduğunu düşünüyormuş ve bunun da basit renkler ve şekillerle resmedilebileceğine inanıyormuş. Gördüğümüz her şeyin temelinde geometrik şekillerin yattığı inancıydaymış. Tüm evren, geometriye indirgenebilirmiş O’na göre… “Kendimizi doğadan sıyırabildiğimiz anda, yapabileceğimiz tek şey geometrik şekiller olacaktır.” diyor. Gerçeği birebir kopya edip onu taklit etmek yerine, gerçeği tasvir ederken kullanılan renk ve çizgileri gelişigüzel, içinden geldiği gibi kullanarak kendinde çağrıştırdığı şekilde resmettiğini söylüyormuş.

“Renk, ruha anında işleyebilen bir güçtür” diyen Kandinsky, sadece renklerin bile biçimden çok ötede anlamları olduğunu kanıtlamaya çalışmış eserlerinde. Renkler kadar, uyuma da önem verdiği için resimde, tıpkı müzikteki gibi bir uyum aramış. Müziğin kulakta yarattığı melodilerin, aynı şekilde tuvale de yansıtılabileceği düşüncesine sahip olduğu için resimlerinin içinde müzik saklı olduğunu ve dikkatli bakıldığında resmin “duyulabileceğini” iddia edermiş. Kandinsky için, “melodi çizebilen ressam” deniyor. Resimlerindeki her bir ayrıntı, O’na göre bir notadır. “Eğer çokça bakarsanız, resimlerimdeki müziği yakalayabilirsiniz” demiş. Kitabında “stimmung” kavramını da kullanmış ki, bu kavramın Türkçe karşılığı, "derin hislenme"dir. Stimmung durumunda, sanat eseri, zihinsel bir besin olur, ruhu kabalaşmaktan korur demiş…

Kandinsky’nin “sinestezi” denilen bir tür algılama bozukluğu hastalığından muzdarip olduğu söyleniyor. Bu tür insanlar, sesleri görebildiğine, renkleri duyabildiğine ve şekillerin tadını alabildiğine inanıyorlar.

Kandinsky’e göre, her şeklin, her çizginin ayrı bir anlamı olduğu gibi, her rengin de bir özelliği, bir anlatımı varmış:

Sarı: sıcak, hiddetli ve öfkeli
Mavi: sakin, sert ve soğuk
Kırmızı: ateşli, ıstıraplı ve gururlu
Yeşil: hareketsiz ve pasif
Beyaz: gizli kuvvetlerle dolu bir sessizlik
Siyah: geleceği olmayan bir sessizlik

Her renk için, hayattan kavramlar kullanarak örnekler vermiş. Mesela;

“Mor, çürümüşlük ve cansızlık rengidir, ancak dullar ve yaşlı kadınlar giyer.” demiş.

“Yeşil ancak, geviş getiren, kırlara yayılmış olan ineklerin ilgisini çekebilir.” demiş.

“Kırmızının sınırsız sıcaklığı, sarı gibi sorumsuz bir çekicilik taşımaz. Kararlı ve güçlü bir yoğunlukla içten içe çınlar; kendi kendine parlar ve gücünü boş yere dağıtmaz.” demiş.

“Mavi, derinleşmeye öyle yatkındır ki koyulaştıkça içsel etkisi güçlenir. Mavi, tipik ilahi renktir. Verdiği esas his, dinginliktir.” demiş.

Bu arada, Kandinsky’nin en sevdiği renk, mavi imiş.

1 Beğeni

Kandinsky hakkında yazılmış bir "yüksek lisans tezi"ne rastladım.

“Wassily Kandinsky’nin Sanat Tanımı” başlıklı bu tez, İznur Bayramin tarafından, 2011 yılında, Işık Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’ne Yüksek Lisans (MA) derecesi için sunulmuş.

https://acikerisim.isikun.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11729/916/916.pdf

1 Beğeni

Wassily Kandinsky’nin bazı sözleri:

“Her şey, bir noktadan başlar.”

“Soyut düşünme zevkini yok eden şey, günlük yaşantımızda esrarengiz bir şeyler olamayacağına duyulan inançtır.”

“Renk, çizgi ve biçim; nesneleri resmetmek yerine; bir duygu ya da düşünceyi anlatan görsel bir dil ortaya çıkartmak için kullanılmalıdır.”

“Sanat eseri, gizemli ve gizli bir biçimde sanatçıdan doğar. Ondan, yaşamını ve var oluşunu kazanır. Varlığı tesadüfî ya da mantıksız değildir.”

“Bir sanat dalı, öncelikle diğer sanat dallarının metotlarını nasıl kullandığını öğrenmelidir. Böylelikle bu metotlar, ödünç alanın sanatına uygun bir şekilde aktarılabilir.”

“Sanatçının söyleyeceği bir şey olmalı. Çünkü amacı, forma hakim olmak değil, onu içsel anlamına uyarlamaktır.”

“Beden gibi ruh da, tekrarlanan alıştırmalarla güçlendirilebilir ve geliştirilebilir.”

“Her sanat eseri, zamanının kızıdır ve çoğu zaman duygularımızın anasıdır.”

1 Beğeni

Konuyu açan star_dust nikli üyenin sorduğu “yellow-red-blue” adlı eser, Google Arts and Culture tarafından “dinlenebilir” hale getirilmiş:

“Renkleri duyabilsek nasıl olurdu?” sorusundan hareket etmişler:

https://artsandculture.google.com/experiment/sgF5ivv105ukhA

1 Beğeni