Hazır Liman Kütüphanesi’nde de konusu geçmişken, Scot Lynch’in bu çok sevilen serisiyle ilgili tartışmaya devam edelim kendi başlığında.
Benim gerçekten sevdiğim ve yakında tekrar okumaya niyetlendiğim bir seri CP. Gerek karakterlerinin özgünlüğü, gerek Lynch’in yer yer güldüren, yer yer heyecanlandıran anlatımıyla.
Gerçi ilk kitabın başlarında sıkılmıştım, Locke Lamora’nın Yalanları biraz geç açılıyor ama açıldımı da dur durak bilmiyor.
Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler’se benim için eğlenceli, akla hayale sığmaz bir deniz macerasıydı açıkçası.
Hırsızlar Cumhuriyeti’yse bizlere birkaç ciddi soru bırakarak bitti. Bakalım Lynch o sorulara nasıl cevaplar bulacak merak ediyorum.
Siz neler düşünüyorsunuz? Sonraki kitaplar neler getirir?
Hazır seriden bahsetmişken şunu da aşağı bırakayım.
Ben sadece ilk kitabı okudum, bitireli de çok olmadı ama sadece ilk kitap bazında konuşacak olursam biraz balon geldiğini söylemeliyim. Fantastik ögeler içeren ve kurgu evrende geçen bir kitap ve ben bu kurgu evrenin bize aktarılırken aşırı gereksiz ayrıntılar içerdiğini düşünüyorum. Kitabı bitirdiğimde bir kısmını hatırlamıyordum. Özellikle sofra tasvirlerinde hem çok etkilendim hem de sıkıldığımı hatırlıyorum. Gerçekten iyi kalemi var bunu tartışmam fakat iki aksiyon arasında giren tonlarca tasvir -ki bazıları gereksiz bence- sizi o çatışmadan uzaklaştırıyor.
Atacam tasvirleri bence kendini çok tekrarlıyordu. Diyalogların içi yeterince dolu değil bazen sadece birbirlerine sataştıkları ve akıcılığa hizmet etmeyen diyaloglar oluyordu. Aksiyon içinde yapılan ufak şakalaşmalardan bahsetmiyorum. Mesela yemek yapmak gibi bir işle meşgulken Böcek’le girilen diyaloglar vardı.
Bunun dışında kıyafet, mekan, yemek, lehçe-şive tasvirlerinin gerekli olduğu bir gerçek zira kimlik değişimi üzerine kurulu başlı başlına hikayeler. Kitabın başı harika, yapılan aralarda zincirle yapılan sohbetler çok güzel, ara sıra giren tatlı hikayeler vardı. Bir maçta hakem ve oyuncu olan iki arkadaş üzerine olan hikaye çok hoşuma gitmişti, gereksiz miydi, bence gereksizdi ama olsun hoşuma gitti.
Kitapta harita yoktu, olmaması da güzel fakat şehri bir bütün olarak oluşturamadım kafamda. Dediğim gibi bence fazla ayrıntı vardı fakat onları birleştiren kısımlar azdı.
Spoiler
Jane( ben) hariç hiçbir karakterle iyi bir ilişki kuramamış olacağım ki öldüklerinde içim burkulmadı bile. Şaşırdım sadece, keşke Locke ölseydi. Yaşadıkları hayat yüzünden ölümlerin sıradanlaşması yüzünden de biraz böyle olmuş olabilirim.
Devam etmeyeceğim bir seri olacak, yazım ve dil çok güzel, Scott’a imrendim. Kitaplar yatırım gibi biraz. Onlara belli bir değer veriyorsunuz ve size dönüşüne bakınca bazen harika oluyor, bazen de yetersiz. Beklentimin altında kaldığı ve üstüne çıktığı yerler oldu kısaca. (3,5/5)
İlk kitabı okurken ben de benzer sıkıntılar yaşamıştım, kitap geç açılmıştı ama açılınca da elimden düşürmemiştim. Şu anda serinin ikinci kitabını (Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler) okuyorum. Ve şunu farkettim gerçekten tasvir olayı beni de bunalttı, artık tasviri bırak da olaya gel diyorum bazen okurken. Bakalım kitap nasıl devam edecek, biraz heyecanlıyım ama biraz da tedirginim.
Seriyi okuyalı bir sene kadar oldu, bir buçuk bile olabilir ama seri açıldığında tasvirlere o kadar da dikkat etmemeye başladım sanırım.
Yakın zamanda okumaya niyetliyim ve hakkında epey güzel yorumlar dinledim. Epey merak ettim açıkçası. Bakalım, bitirdikten sonra tekrar dönüş yapacağım başlığa.
Benim de cidden çok sevdiğim bir seri. 4.kitabıda sabırsızlıkla bekliyorum. Ayrıca serideki kitapların biraz yavaş açıldığı konusundan rahatsız olanları anlayabiliyorum. Bu konuda seri herkese hitap etmeyebilir ama benim gibi bu konuda sıkıntı yaşamayacak arkadaşlar için kesinlikle öneririm cidden sevebileceğiniz bir epik fantezi serisi olabilir. Bu konuyada değinmeden edemeyeceğim, serinin çevirmeni Cihan Karamancı’yı cidden tebrik ediyorum serideki küfürleri olabildiğince güzel çevirmiş dilimize ve okurken Locke’un sövüp saymalarına ufak tebessüm ediyorsunuz. Ve son olarak Yazar Scott Lynch’in de röportajında bahsettiği şeylerden biri de 4.kitapta Locke ile Jean’in kişilikleri ile asıl tanışmamıza ilk adımı atacak olmamız ve bu konuda baya hype’lıyım 4.kitaba umarım Scott Lynch de Patrick Rothfuss veya G.R.R. Martin gibi bizi sonsuz bekleyiş süreçlerine sokmaz.
İlk kitapta Şahinci’yi tanıtıp gözümüzü korkuttuktan sonra günümüze dönüp ettiği küfrü görünce çok gülmüştüm be
“Kuşun güzelmiş götoş,” dedi Locke.
İstifini bozmayan Bağlıbüyücü onu soğuk gözlerle süzdü.
Bunu okuyunca zaten insan ister istemez durup bir beş dakika gülme krizine giriyor, hatırladığım kadarıyla bayağı gergin bir ortamda söyleniyordu bu laf.
Ben bu serinin kitaplarının yavaş açılıyor olmasını anlayamıyorum çünkü bana tam tersiymiş gibi geliyor. Kitaplar başlar başlamaz pat diye olayların ortasına atıyor okuru. İlk kitapta da, daha 100 sayfa olmadan hem bir sürü olay olmuş, hem de bazı karakterleri epey güzel tanımış oluyoruz.
Cihan Karamancı çevirisini ben de çok başarılı buluyorum. Küfür ve argoları bizde yeri olmayan şekilde birebir çevirse kitaplar bu kadar akıcı ve keyifli olmayacaktı. Bence gerçekten takdir edilesi bir iş çıkarmış.
Evet çeviri gerçekten çok başarılı, okuma keyfine keyif katıyor. :slight_smil
Özet
Vallahi ben Gri Kral Locke’u kaçırdıktan sonra, yani aksiyon başlayınca kitabın içine girebilmiştim hatırladığım kadarıyla.
İlk kitabı okurken 50. sayfada takılıp bırakmıştım, şimdi iyi ki devam etmişim diyorum.
Locke fantastik karakterler arasında en sevdiklerimden biri oldu. Yazarın betimlemelerine, küfürlerine ve zekasına hayranım. Yine de bana da 3. kitapta betimlemeleri biraz abartmış ve akıcılığı etkilemiş gibi geldi. İlk kitaptaki ölümler beni etkilese de sonraki kitaplardaki ölümler gereksiz ve sırf karakteri aradan çıkarmak için yapılmış manasız ölümlerdi bence.
4. kitap da biraz yılan hikayesine döndü, beklediğimize değecek bir kitap olur umarım.
İlk kitaba uygun bir şarkı önerisi: The Offspring-You Gonna Go Far Kid
Bende kitabin baslarinda takilanlardanim. Ilk bolumlerde o kadar tokezledim ki aylarca devam edemedim kitaba, sonra azmedip tekrar girisince su gibi akti gitti. Ilk baslardaki dunya kurulumunda biraz zayif gorulmustu gozume. Sanki becerikli bir suc cetesini bizim dunyamizdan alip baska benzer bir yere koymuslar onlarda islerine devam ediyor gibiydi. O beni baska dunyalara goturen havayi yakalayamamistim.
Simdi dort gozle 4. kitabi bekliyorum.
Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler isimli ikinci kitabı şimdi bitirdim. Yukarıda bahsetmiştim zaten kitaba girişte sıkıntı yaşadım diye, burda sıkıntı yaratan kısım çok fazla detay ve betimleme verilmesi. Bu kısmı aştıktan sonra zaten kitap aktı gitti. Scott Lynch’ın yazım dili ve kitabın çevirisi harika.
Kitap hakkında spoiler sayılır.
Scott Efendi, her kitapta mutlaka beklenmedik ve içimizi acıtan bir ölüm olmak zorunda mı ya. Bu çocukların yüzü hiç gülmeyecek mi?
Serinin son kitabının üzerinde spoiler mi yazıyor ya. Locke Lamora ölüyor mu cidden Locke ilk kitapta var. Cidden ölüyorsa 3. kitapta neden kapağında yazıyor. İthaki’nin yapacağı bir şaka olmadığını düşünüyorum.
2.kitabı okudunuz mu?orada panzehri Jean’e içiriyordu.
Seriye daha başlamadım. Kitap kapaklarına bakıyordum ve bahsettiğim yazıyı gördüm
Başlarda çok sıkacaktır ama zorlu süreci aştığın zaman çok mükemmel bir hikayeye sahip olacaksın. Ne mutlu sana ki 4. kitap nerede diye sızlanmıyorsun
Seri bitmedi mi ? İlk yazımda 3.kitaptan son kitap diye bahsetmiştim Kitabın kapağında Locke Lamora’nın ölümünün yazdığını görünce spoiler sandım. Değilmiş neyse ki.
Lynch yedi kitap olarak planlamış seriyi.