Kitabının çok güzel olduğuna eminim, yakın zamanda alıp okumaya çalışacağım. Büyük kitlelerle buluşturulması gereken bu yazarın, bu kitabının kapağı içinse bir şey demiyorum artık . . .
Evet, bu biraz daha iyiymiş ülkemizde yayınlanana kıyasla ^^’ China Mieville 'nin ülkemizde daha çok okunması dileğimle, araştırman için teşekkür ediyorum
Zorlu bir okuma sürecinin ardından kitabı nihayet bitirebildim. China Mieville o zengin ve de engin hayal gücünü yine konuşturmuş.
Bu kez bizim dünyamızda, İkinci Dünya Savaşı zamanındaki Paris’te yaşananları anlatıyor yazarımız. Ancak bu gerçeklikte bütün sürrealist sanat eserleri canlanmış durumda ve şehrin sokaklarında kol geziyor, Fransız ya da Alman demeden tüm insanlara dehşet saçıyorlar. Mieville öyle bir araştırma yapmış ki aklınıza gelebilecek her sanatçının tablolaları, heykelleri ve çeşitli çalışmaları sayfaların arasında kah bir betimleme kahsa yaşayan bir varlık, Yeni Paris’in bir parçası, sokağı, mahallesi olarak karşınıza çıkıyor.
Bunun yanı sıra Nazilerin okült bilimlere olan merakı da kitapta kendine yer bulmuş. Kara Güneş’i araştırmaları, şeytani güçlere hükmetmeye çalışmaları, büyü ve silah gücünü birleştirerek Hitler’in zaferini kesinleştirme çabaları gibi Wolfenstein oyunlarında gördüğümüz şeyler burada da var. Hatta cehennemden çıkagelen iblisler bile var.
İşte tüm bunların ortasında Thibaut adındaki genç bir Fransız direnişçinin Almanlarla olan mücadelesini ve yaşam bulmuş sanat eserleriyle dolup taşan Paris’te yaşadıklarını okuyoruz kitapta. Bazen betimlemelerden boğulduğum ya da sürrealist eserlere ve sanatçılara yapılan göndermeleri aşırı fazla bulduğum yerler olsa da kitabı genel olarak sevdim.
AMA…
Kitabın Türkçe çevirisi çok çok çok ÇOK yetersiz, kötü ve başarısız. Yordam Kitap’tan okuduğum en kötü çeviri diyebilirim hatta. Doğrultulması gerekirken “getirilen” silahlar, yere yatması gerekirken “vazgeçen” askerler, yavaş yavaş yürümesi gerekirken “sürünen” insanlar… daha bir sürü şey.
Tamam, kitap gerçekten de çevrilmesi zor bir eser. Ama motomot bir çeviri yerine daha düzgün bir tercüme yapılabilirdi. Editör işe biraz el atıp cümleleri anlaşılır kılabilirdi.
O yüzden yarısında pes edip İngilizcesinden okudum. Hatta en başa dönüp oradan başladım ve ne çok şey kaçırdığımı, ne kadar çok şeyin hatalı ve yetersiz çeviri yüzünden kaybolup gittiğini görünce üzüldüm.
Orijinal dilinden okuma şansınız varsa ve Mieville’i seviyorsanız bir şans verin.
Çeviriden dolayı kitabın ilk 50 sayfasında yılmak üzereydim artık, kitaba odaklanamadım ondan mı cümleleri anlamakta zorlanıyorum diye düşündüm. Belki Mieville olmasa yarıda bırakırdım. Konusu ne kadar ilginç ve güzelse okuması bir o kadar yorucuydu.