Güneş kıza kıza eriyik kazanına dönmüştü. Sündüs’ün tepesinden aşağı kaynar kaynar dökülüyordu şimdi. Şalvarının beline soktuğu uzun kollu gömleği sırtına yapışmıştı. Başındaki yağlığı sırılsıklamdı. Köyün etrafındaki tarlalarda ekinler kavrula kavrula kuruyup incecik kibritlere dönmüşlerdi, bir üfürmeyle tutuşacak gibiydiler. Pamukları çapalarken bir ara bayılacak gibi oldu Sündüs. Biraz soluklanmak için haymanın altına sokuldu. Dursunali dirlik vermezdi… (DEVAMI…)
@Refik
Değerlendirmeniz için çok teşekkür ederim.
Sizinle aynı fikirdeyim. Anlatıcının kendini kaptırıp ağız kullandığını ben de fark ettim.
Marquez’in öyküsünü okuyacağınıza da çok sevindim.
Sevgiler.
Bu ay okuduğum ilk öykü oldu ve bu zamana kadar Seçki’de okuduğum öyküler arasında en iyilerinden biriydi. Bitirdikten sonra Marquez’in öyküsünü de okudum ve şöyle dedim: “İşte ilham böyle alınır, işte böyle esinlenilir; böyle üretilir.”
Öykünün işçiliği bir kere çok çok başarılı olmuş. Özellikle ilk %80’lik kısmı çok iyiydi, sona doğru üslup biraz sadeleşirken perde muazzam bir noktada kapandı. Zaten uzaylı metaforu dışında her şey gerçekti öyküde. Taşradan mükemmel beslenilmiş çok güzel tasarlanmıştı her şey.
Tekrar tebrik ederim. Kalemine sağlık. Görüşmek üzere.