Dedektif Sunay Kanmaz: Mezarından Dirilen Katil: 4. Bölüm - Suç Açığa Çıkıyor (Final)

(Hikayenin yeni bölümlerini aşağılarda, yorum kısmında bulabilirsiniz)

Sunay aç artık şu lanet kapıyı!" Sunay son notlarını aldıktan sonra çalışma masasının başından kalktı. Çelikten yapılma, ahşap renkli kapıyı araladığında karşısında Başkomiser Ekrem duruyordu. Sunay kapıyı açtığında Ekrem hızlıca içeri daldı. Sunay’ın evi fazla büyük değildi; iki oda, bir salondan ibaretti… Sunay yarı meraklı, yarı neşeli bir gülümsemeyle; eski, kaplaması aşınmış koltuğuna oturdu. Ekrem sinirli bir şekilde “10 dakikadır kapının önünde senin kapıyı açmanı bekliyorum; sırıtmayı kes!” dedi. Sunay suratındaki gülümsemeye nazaran daha ciddi bir cevap verdi “Notlarımı gözden geçirirken yarı da kesmeyi sevmiyorum. Dua et, sadece 10 dakika bekledin” dedi, ardından daha sinsi bir gülüş atarak “Hem teknoloji çok ilerledi, gelmeden önce arayabilirdin” Ekrem alışkındı Sunay’ın davranışlarına ama bu akşam ayrı bir telaş içindeydi “Zaten daha fazla bekleyemezdim. Şuan bir olay yerine gidiyorum, geçerken seni de almak istedim; çünkü olay çok karmaşık” dedi. Sunay bir anda ayağa fırladı “En başta söylemen gereken şeyi en sona bırakıyorsun! Üzerime bir şeyler alayım çıkalım. Detayları arabada anlatırsın” dedi. Sunay’ın giyinmesi 5 dakika sürmemişti. Hızla evden ayrıldılar.

Ekrem arabayı çalıştırırken, Sunay emniyet kemerini bağlıyordu. Araba harekete geçince Sunay paltosunun yakalarını yukarı kaldırdı. “Arabanın içi dışarıdan daha soğuk!” dedi. Ekrem yüzünü ekşiterek “Dışarısı kaç derece haberin var mı? Merak etme birazdan ısınırsın” dedi. Sunay pencereden dışarı bakarak “Olayı anlat” dedi, sesi havadan daha soğuktu. Mevzu bahis cinayetler ve katiller olunca ikisi de son derece ciddi oluyorlardı. Ekrem’de aynı ciddiyetle “Olay gerçekten karmaşık duruyor” dedi, ardından devam etti “Bu gece saat 23:00 gibi bir cinayet ihbarı yapıldı. Ben ve yardımcım Serkan hemen olay yerine gittik. Maktül orta yaşlı ama daha genç duran bir kadındı. Boğazı derin bir şekilde kesilmişti ; tahminime göre katil geniş ağızlı bir bıçak kullanmış ama kesin sonuç otopsiden sonra ortaya çıkacak. Olayın tek bir görgü tanığı var” Sunay araya girdi “Görgü tanığı var, cinayet aleti hakkında kısmen de olsa fikir sahibisin; sen bunlardan daha karmaşık cinayetleri çözdün… Benim yardımımı neden istiyorsun?” diye sordu. Ekrem hafifçe sırıtarak “Çünkü cinayetin şuan ki tek şüphelisi, maktulün bir ay önce kalp krizi sonucu öldüğü kocası Ayhan. Zaten görgü tanığı komşularıymış: adam aynen şunu dedi ‘Ayhan Bey bir ay önce ölmüştü, cenazesine bile katıldım… Ama bu gece, onu apartmandan çıkarken gördüm. Seslendim ama cevap vermedi. Hemen oturdukları daireye, Suzan Hanım’ın yanına koştum. Kapı açıktı. İçeri girdiğimde Suzan Hanım kanlar içinde yerde yatıyordu’ dedi. Adam olayı o kadar dehşetle anlattı ki -haklı olarak- tüm söyledikleri aklıma kazındı” Ekrem olayı anlatınca Sunay düşünceli bir şekilde dışarıyı izlemeye başladı. Az önce soğuktan şikayet ederken, şimdi paltosunun düğmelerini açmıştı. “Şimdi nereye gidiyoruz?” diye sordu. Ekrem görüşünü engelleyen buğulu camları silerken “Mezarlığa… Adamın mezarını kontrol etmeye”

Mezarlığa geldiklerinde saat 02:17’ydi. Mezarlığın içinde iki tane polis arabası, etrafta ise olay yeri inceleme ekibi vardı. Ekrem ve Sunay hızlıca arabadan aşağıya indiler. Ekrem’in yardımcısı Serkan hemen yanlarına koştu “Hoş geldiniz başkomiserim. Şüphelinin mezarı şu tarafta; ben böyle bir şey görmedim” Sunay mezara doğru yürürken etrafını inceliyordu. Şüpheli Ayhan’ın mezarına geldiklerinde durdular. Mezar yarıya kadar doluydu, geri kalan toprak etrafa saçılmıştı. Mezarın boş olduğu belliydi. Ekrem “Adam sanki mezarın içinden çıkmışta, toprak etrafa dağılmış gibi” dedi. Serkan “Başkomiserim. Ayhan’ın cenaze namazını kıldıran imam da burada” dedi. Sunay heyecanla “Bize lazım olan imam değil! Gassal önemli… Ölüyü yıkayan gassalı bulun” dedi. Serkan denileni yapmak için hızla uzaklaştı. Ekrem merakla “Ne düşünüyorsun?” diye sordu. Sunay şüpheli bir ifadeyle “Bu olay aklıma Bulgaristan’da gerçekleşen Vampir mevzularını getirdi” dedi. Ekrem şaşırmış bir şekilde -dostu Sunay’dan böyle bir yorum beklemediği için-“Gerçekten adamın vampir olduğuna inanmıyorsun değil mi?” diye sordu, ardından devam etti “Senin gibi mantık manyağı birinden böyle bir şey beklemiyordum” dedi. Sunay güldü “Tabii ki hayır. Bu tip yaşanmış vampir olaylarında -en azından yaşandığı iddia edilen olaylarda- dirilen kişi, ailesindeki insanlara saldırırdı. İnsanlar bu kişinin lanetlendiği düşünüp mezarı açar ve kalbine kazık saplar, yakarlardı. Bu olay aynı onlar gibi; mezarından dirilen biri ailesinden birine yani karısına saldırıyor” dedi. Ekrem hayretle “Eğer dediğin gibiyse bu adamın ailesinden başkaları da ölecek” dedi. Sunay başını sallayarak “Şuan bir şey demek için çok erken. Adamın mezardan kaçıldığı ve bir başkası tarafından cinayet işlendiği aşikar. Birisi bu adamın ismini kötüye çıkarmak istiyor” dedi. O sırada Serkan yanında biriyle geldi “Ölüyü yıkayan gassala ulaştık. Mezarlığın iki sokak ötesinde oturuyormuş zaten” dedi, yanındaki adam “Efendim hayırlı geceler. Ben cenazeyi yıkayan gassalım. İsmim Osman” dedi. Sunay ;

"Ölüyü yıkarken bir farklılık var mıydı?
“Hayır efendim. Nasıl bir farklılık olacak hem?”
“Ölüyü cenazeye hazırlayan sensin, senin ifaden önemli”
“Elimden geleni yaparım”
“Garip bir soru olacak ama… Ölü olduğundan emindin değil mi?”
"Beyefendi, yıllardır bu işi yapıyorum; adamın ölü olduğundan emindim. Hem… Böyle bir şey nasıl olabilir?
“Bizde bunu araştırıyoruz. Arkadaşlar senin ifadeni alacaklar, sonra eve gidebilirsin”

Ekrem “Şimdi ne yapacağız?” diye sordu. Sunay “Ben eve gideceğim. Sen ise buradaki işleri hallet. Yarın maktül Suzan’ın otopsi sonuçlarını alırız. Bir de beni görgü tanığı ile görüştürmeni istiyorum” dedi. Ekrem dostane bir tavırla “Sunay bu iş basına düşmeden çözmemiz lazım. İnsanların düşeceği dehşeti düşünebiliyr musun? Yapabileceklerinin en iyisi yap” dedi. Sunay gülümseyerek “Merak etme, zaten eve uyumaya gitmeyeceğim; sabaha kadar bu olay hakkında mantık kurmaya çalışacağım” dedi. Sunay olay yerinden ayrılırken Ekrem işine döndü.

6 Beğeni

Öncelikle merhaba.

Birkaç noktaya değinmek istiyorum.

Öncelikle şu kısımda;
Çelikten yapılma, ahşap renkli kapıyı araladığında karşısında Başkomiser Ekrem duruyordu. Sunay kapıyı açtığında Ekrem hızlıca içeri daldı.

Burada Sunay kapıyı açtığında kısmı bana göre gereksiz olmuş. Direk Ekrem hızlıca içeri girdi diyebilirsin.

Öteki taraftan konuşma kısımlarından önce kullandığınız isimler okuyucuyu yoruyor. Gassal ile komiserin konuşması gibi aktarabilirsin konuşmaları bence.

Merak uyandırıcı ve ilgi çekici bir bölüm olmuş kaleminize sağlık.

1 Beğeni

Yapıcı eleştiriniz için teşekkür ederim :slight_smile: Yeni bir karakter yaratmanın heyecanıyla gözden kaçan bir iki hatam olmuş. 2. Bölüm ile bu hatalarımı düzelteceğim. Hikayeyi beğenmenize sevindim :slight_smile:

1 Beğeni

Mezarından Dirilen Katil: 2 Bölüm: Tesadüflere İnanma!

“Maktül orta yaşlarında, genç görünen bir kadın; adı Suzan. Gece yarısı, geniş ağızlı bir bıçakla, boğazı kesilerek öldürüldü. Olayın tek bir görgü tanığı var. Ve tek bir şüphelisi… Suzan’ın bir ay önce kalp krizinden ölen kocası Ayhan. Ayhan’ın mezarı kontrol edildiğinde orada olmadığı kesinleşti. Mantık ‘Böyle bir şey olamaz’ diyor, batıl inançlar ise ‘Ayhan’ın lanetlendiğini’ söylüyor. Bize gerçekleri gösteren şey mantığımızdır…Bir ay önce ölen adam, cinayete kurban giden karısının tek şüphelisi nasıl olur?”

Sunay notlarını toparladığında saat sabaha karşı 05:57’ydi. Eve geldiğinden beri kafasında bir mantık oturtmaya çalışıyordu. Telefonun alarmını saat 10:00’a ayarladıktan sonra biraz uyumak için odasına gitti. Uykuya dalması çabuk olmamıştı…

Sunay uyandığında henüz alarm çalmamıştı. Artık kısacık uykusu, önünde ise kocaman bir gün vardı. Söylenerek yatağından kalktı. Haftalardır tezgahında bulaşık biriktirdiği mutfağına, kahve yapmaya girdi. Uykusunu alamadığı her gecenin sabahında muhakkak sert bir kahve içerdi. Elindeki kahve kupasıyla salona geçti. Televizyonların atası gibi görünen eski, tüplü televizyonunu açtı. Merak ettiği tek bir şey vardı… Mezardan dirilen adamın haberi yapılmış mıydı? Kısa bir kanal taramasından sonra olayın henüz basına düşmediğini anladı. Salonun ortasında duran sehpanın üzerinden cep telefonunu aldı. Çevirdiği numara Ekrem’e aitti.

“Ekrem olayla ilgili bir gelişme var mı?”

“Bir saat sonra yanına geleceğim. İlk önce otopsi sonuçlarını almaya gideriz, daha sonra seni görgü tanığı ile görüştürürüm”

“Hazırlanıyorum o zaman”

Telefon görüşmesinin ardından neredeyse iki saat geçmişti ama hala Ekrem gelmemişti. Sunay meraklı bir bekleyişin ardından sinirle telefonu yine eline aldı… O sırada kapı çalmaya başlamıştı. Sunay sinirle kapıyı açıp “Eğer biraz daha gelmeseydin…” Ekrem endişeli bir ses tonuyla Sunay’ın sözünü kesti “Başka bir olay yerinden geliyorum. Bir trafik kazası.” dedi. Sunay şaşırarak “Artık trafik kazalarına da mı sen bakıyorsun? Ne alaka?” dedi. Çoktan salona geçip koltuklara oturmuşlardı. Ekrem soğuk bir ses tonuyla “Trafik kazasında ölen kişiler Ayhan’ın anne ve babası olunca beni de ilgilendiriyor” dedi. Sunay hayretle “Ayhan’ın anne ve babası mı?” diye sordu. Ekrem sigara paketinden bir sigara çıkardıktan sonra

“Dün gece yaşanan olaydan sonra Ayhan’ın anne ve babasına ulaştık telefondan; durumu anlattık. İstanbul’da değillermiş. Biz durumu anlatınca, ‘bu gece yola çıkıyoruz’ dediler. Sabahta bir trafik kazası geçirmişler. Telsizde isimlerini duyunca tanıdım, hemen kazanın olduğu yere gittim”

“Kameralardan falan bir şey çıkmamış mı?”

“Hayır, etrafta kamera yokmuş; sanki birisi özellikle planlamış gibi… Ve ikisinin de üzerinden telefon çıkmadı. Sence bu kaza tesadüf mü?”

“Bu olayda düşüneceğimiz en son şey; tesadüf!”

“Sanki adam herkesi lanetliyor gibi”

“Ama hepsinin bir mantığı var; en kısa sürede bunu bulacağım. Suzan’ın otopsisinden bir şey çıktı mı?”

“Daha ona bakamadım ki… Seni almadan gitmek istemedim”

“Zaten hazırım. Hadi çıkalım”

Yerdeki buzlanma yüzüne normalde yarım saatte gelebilecekleri yere 1 saatte gelmişlerdi. Sunay “Necla’yı neredeyse iki aydır görmüyorum” dedi. Ekrem somurtarak “Cinayetler haricinde bizimle görüşmüyorsun ki!” diye sitem etti.

Uzun bir koridoru arkalarında bıraktıktan sonra beyaz renkli, kalın bir kapıya hafifçe vurdular, ardından içeri girdiler. Karşılarında güzel bir kadın duruyordu. Sunay “Vay be! Cesetlerin biricik meleği Necla… Sen olmasan ne yapardık” deyip gülümsedi. Kısa bir sarılışmanın ardından devam etti “Bize işe yarayışlı bir şeyler söyle. Otopsi nasıl geçti?”

“Normalde arama sorma işin düştüğünde sevgi gösterileri yap” kinayeli bir şekilde laf çarpmıştı “Neyse şaka bi yana… Size çok fazla bir şey söyleyemeyeceğim. Kurban herhangi bir şekilde darbe almamış, boğuşma izi bile yok. Katil çok hızlı davranıp kadının boğazını neredeyse tek seferde kesmiş; kadın kan kaybından ölmüş. Kullanılan cinayet aleti geniş, düz ağızlı, son derece keskin bir şey; büyük ihtimalle bir bıçak. Bana soracak olursanız kurban zaten katili tanıyormuş. Hiç mücadele etmemiş, daha doğrusu edememiş”

Sunay ve Ekrem gerekli cevapları aldıktan sonra Necla’nın yanından ayrıldılar. Arabaya bindiklerinde, Ekrem “Otopsiden bir şey çıkmayacağı belliydi” diye bağırdı. Sinirlenmesi son derece normaldi; korkunç bir cinayetin tek şüphelisi ölü bir adamdı… Sunay “Görgü tanığına gidebiliriz… Hem olay yerini bir de ben göreyim. Sizin çocuklar zaten delilleri toplamıştır ama gözden kaçırdıkları bir iki şey olabilir” dedi. Kısa bir yolculuğun ardından görgü tanığının evine varmışlardı. Görgü tanığı 40 yaşlarında, oldukça yapılı bir adamdı. Sunay hiç beklemeden sorularını sormaya başlamıştı.

“Bana dün gece gördüğünüz her şeyi anlatın lütfen”

“Memur arkadaşlara anlatmıştım… Bir daha anlatmam şart mı? Çok korkunç ve üzücü”

“Ben polis değilim. Gördüğünüz şeyleri sizin ağzınızdan duymak istiyorum”

“Peki… Özel bir şirketin güvenlik görevlisiyim. Dün, gececi arkadaş erken gelince işten daha erken çıktım. Doğruca eve doğru yol aldım. Apartmana yaklaştığımda birinin apartmandan çıktığını gördüm. Bana doğru koşar adımlarla geliyordu… Uzaktan tanıyamadım; yanımdan geçerken göz ucuyla baktım; Ayhan’dı… 1 ay önce ölen adam yanımdan geçmişti. Hemen arkasından bağırdım ama çoktan sokağı geçmişti”

“O olduğuna kesin emin misiniz?”

“Evet, oydu! Adım kadar eminim”

“Peki devam edin”

“Aceleyle Suzan hanımın yanına koştum; ne yapacağımı bilmiyordum. Zaten onların bir üst katında oturuyordum. Kapısı açıktı. Ağzım kurumuştu, kalbim hızlı hızlı atıyordu. İçeri girdiğimde…”

“Tamam… Suzan ve Ayhan hakkında neler biliyorsunuz?”

“Bildiğim kadarıyla Suzan hanım kimsesiz, hiç akrabası yok. Ayhan’ın sadece anne ve babası var. Eskiden çok zenginlermiş ama iflas edince memleketlerine gitmişler. Bunların haricinde pek bir şey bilmiyorum”

“Hiç arkadaşları yok muydu? Gelenleri gidenleri?”

“Eve gelen gidenleri olmazdı. Sadece Ayhan’ın bir arkadaşı vardı; devamlı gelir giderdi, aile dostları gibiydi”

“Siz tanıyor musunuz o kişiyi?”

“Bir kere tanışmıştık. İsmi Özgür’dü. Yazarlıkla uğraşıyordu”

“Adresi falan var mı?”

“Hayır ama telefon numarası var, vereyim”

Görgü tanığının evinden çıkmışlardı. Ekrem “Ne yapacağız şimdi?” diye sordu. Sunay aceleci bir tavırla “Ben olay yerini incelerken sen şu Özgür’ü ara, yerini öğren” dedi…

3 Beğeni

Umarım hikaye hoşunuza gidiyordur :slight_smile:

Hikayeniz çok güzel ama ufak bir eleştirim olacak nerdeyse hiç betimleme yok karakterleri ve cinayet mahalini biraz betinlerseniz güzel olabilir.

1 Beğeni

Öncelikle beğenmenize sevindim :slight_smile: Eleştiriniz için ise teşekkür ederim.

Hikayenin ufak tefek hataları için şunu demek istiyorum… Ben bu hikayeyi “pilot hikaye” gibi görüyorum (-ki 5 bölüm falan sürecek) 'Mezarından Dirilen Katil" Sunay Kanmaz’ın ilk macerası olduğu için yazdığım bölümler aslında bir nevi ısınma turları; hem karaktere, hem onun dünyasına… Sunay Kanmaz’ın diğer maceraları hem konu bakımından, hem anlatım bakımından daha iyi olacak :slight_smile: Okuyan ve eleştiren herkese sonsuz teşekkür ediyorum

1 Beğeni

Bu akşam veya yarın 3. Bölümü paylaşacağım :slight_smile:

Mezarından Dirilen Katil 3. Bölüm - Yabancı Kadın

Sunay maktül Suzan’ın ve cinayetin tek şüphelisi Ayhan’ın evini incelemeye başladı. Ev, 3 odadan ve 1 salondan ibaretti; büyük sayılabilecek bir evdi… Sunay incelemelerine salondan, cinayetin işlediği yerden başlamıştı. Salonun duvarları beyaz renkliydi ve tablolar asılıydı. Ortada duran sehpanın üzerinde mor renki bir vazo, içinde ise plastik çiçekler vardı; vazonun etrafına çizgi film figürleri dizilmişti. Sunay’ın gözü camlı vitrine kaydı. İçinde iki şişe içki ve Suzan ile Ayhan’ın fotoğrafları duruyordu. Sunay kendi kendine “Her şey oldukça derli toplu” dedi. Etraf dağılmamıştı. Yerdeki kan izlerinin dışında cinayete dair bir iz yoktu. Sunay aradığı ipucunu salonda bulamamıştı. Yatak odasına doğru giderken, eve Ekrem girdi. “Özgürün yerini öğrendim. Bir yayınevinde editörlük yapıyormuş” dedi, ardından devam etti “Benim merkeze gitmem, dosyalarla ilgili bazı düzenlemeler yapmam lazım… Özgür’ün yanına sen gidersin” dedi ve evden ayrıldı. Ekrem gidince Sunay yatak odasına girdi. Burada da her şey derli topluydu; çift kişilk bir yatak, büyük bir kıyafet dolabı, makyaj masası vardı; hiçbiri dağılmamıştı. Sunay bir şey çıkmayacağını düşünüp, evden ayrılacağı sırada, mutfak dikkatini çekti; tezgahın üzerinde biriken bulaşıkları görünce kendi mutfağını anımsadı. Mutfak mobilyaları ahşap renkliydi, eski bir görünüme sahipti. Sunay etrafına bakarken buzdolabının üzerindeki fotoğraflar dikkatini çekti. Suzan ve Ayhan’ın fotoğrafları yanı sıra manzara fotoğrafları da vardı. Sunay fotoğrafları incelerken bir şey dikkatini çekti, eline Ayhan’ın fotoğrafını aldı, arkasına baktı; üzerinde “Seni seviyorum” yazısını gördü. Ama asıl dikkat çekici olan… Sunay kendi kendine konuşmaya başladı

“Bu fotoğrafta Ayhan’ın boynunda bir iz var; doğum lekesi gibi ama diğer fotoğraflarında yok. Fotoğrafın arkasında neden ‘Seni seviyorum’ yazıyor? El yazısı Suzan’a ait değil, dolabın üzerinde yer alan yemek tarifindeki yazıyla bu uyuşmuyor… Ayhan neden kendi fotoğrafına bunu yazsın… Yoksa bir başkası mı yazdı? Boynundaki iz bir ışık oyunundan mı ibaret?”

Sunay bir fotoğraf üzerinden ortaya çıkardığı bir ton soruyla evden ayrıldı. Ekrem’in eline tutuşturduğu kağıda baktı. Özgür’ün çalıştığı yayınevi fazla uzakta değildi. Koşar adımlarla apartmandan dışarı çıktı. Yoldan geçen bir taksiyi durdurup, yayınevine doğru yol aldı.

Sunay 20 dakika içerisinde Kuzgunlar Yayınevi’ne gelmişti. Kahverengi, demirden yapılma kapının, işlemeli tokmağını hızlıca vurdu. Kapıyı güzel bir kadın açtı. Kırmızı rujlu dudaklarının arasından “Buyurun” kelimesi çıktı. Sunay biraz sert bir ses tonuyla “Özgür bey burada mı?” diye sordu.

“Burada. Siz kimsiniz?”

“Sunay Kanmaz… Dedektifim. Özgür bey’e sormam gereken bazı şeyler var”

“Sizi onun odasına götüreyim”

Sunay içeri girdiğinde etrafa göz atmaya başladı. Yerler ahşap kaplamaydı, yürürken tok bir ses çıkıyordu. Duvarlarda yazarların ve kitapların afişleri asılıydı. Edgar Allan Poe’ya ait bir afiş dikkatini çekti… Sunay’ın en sevdiği yazar Edgar Allan Poe’du. Kadın “Özgür bey’in odası burası” dedi. Sunay kendinden emin bir şekilde kapıyı açtı. Karşısında 1.85 boylarında, kısa saçlı, zayıf bir adam duruyordu. Sunay hafif bir gülümseme ile “Özgür bey, değil mi?” diye sordu. Ayağa kalkan adam “Evet, benim” dedi. Sunay kül rengi masanın önünde duran, siyah deri kaplamalı sandalyenin üzerine oturdu. Özgür meraklı bir ses tonuyla “Kimsiniz? Ne istiyorsunuz?” diye sordu. Sunay masanın üzerinde duran dosyalara bakarak “Sunay Kanmaz… Dedektifim. Buraya 1 ay önce ölen arkadaşınız Ayhan için geldim” dedi. Özgür suratını astı. Arkadaşı aklına gelince morali bozulmuştu. Yerine oturdu.

“Ayhan için mi?” diye sordu

“Evet. Suzan Hanım öldürüldü, haberiniz var değil mi?”

“Evet… Ne kadar acı!”

“Cinayetin tek şüphelisi Ayhan”

Özgür bunu duyunca yerinden fırladı “Nasıl olur?” diye bağırdı

“Bende bunu araştırıyorum, sakin olun ve sorularıma cevap verin”

“Ta… Tamam; istediğinizi sorun”

“Ayhan’la ne zaman tanıştınız?”

“Neredeyse çocukluktan beri arkadaşız”

“Bana onu kısaca anlatın lütfen”

“Ayhan’ın ailesi çok zengindi… Zaten sadece anne ve babası vardı”

“Kardeşi falan?”

_"Yoktu. Tek çocuk olduğu için biraz şımarıktı ama anne ve babası iflas edince, daha oturaklı birisi oldu; kendi ayakları üzerinde durmaya çalıştı ve durdu da… " _

“Özel hayatı ile ilgili bir şey söylebilir misiniz?”

“Pek özel bir hayatı yoktu. Sadece her ay veya iki ayda bir, Amerika’ya, birine para gönderiyordu”

_“Kime?” Sunay heyecanlanmıştı _

“Bilmiyorum. Başka söylebileceğim bir şey yok. Ayhan ve Suzan çok iyi insanlardı…”

“Cevaplar için sağ olun”

Sunay odadan çıkacağı sırada “Merakımı maruz görün… Masanın üzerinde duran dosyalar ne?” diye sordu. Özgür üzüntülü bir şekilde acı acı gülümsedi “Kitap taslakları, incelemem için buradalar” dedi. Sunay saşırarak “Bu kadar yazan var mı?” diye sordu… Özgür eline bir taslak aldı “Yazdığını sananlar var… Okuyandan çok yazar var” dedi. Sunay gülümseyerek “Kolay gelsin” dedi

Sunay yayınevinden ayrıldıktan sonra hemen Ekrem’i aradı. Aceleci bir şekilde “Hemen Ayhan’ın hesaplarını kontrol ettir. Amerika’ya neredeyse her ay para gönderiyormuş, bir şeyler çıkabilir. Ben eve gidiyorum” dedi. Ekrem’in cevap vermesini beklemeden telefonunu kapattı. Toparladığı bilgilerle eve doğru yol aldı.

Akşam üstü Sunay’ın kapısı hızlı hızlı çalmaya başlandı. Sunay gelen kişinin Ekrem olduğunu biliyordu. Hemen kapıyı açtı. Kapı açılır açılmaz Ekrem içeri daldı; elinde fotokopiler vardı.

“Ayhan ölmeden önce neredeyse her ay bir kadına para göndermiş” Ekrem elindeki fotokopileri Sunay’a uzattı.

“Kadına ulaşmaya çalıştınız mı? Ne oldu!”

“Evet, oradaki görevlilerle iletişim haline geçtik… Kadından 2 aydır haber alınamıyormuş…”

1 Beğeni

gayet iyi gidiyor ellerinize sağlık

1 Beğeni

Yorumunuz için teşekkür ederim. Beğenmenize sevindim :slight_smile:

1 Beğeni

Bu hikayemden sonra, Dedektif Sunay Kanmaz’ın güzel bir seri katil macerasını yazacağım. Daha uzun, daha heyecanlı ve daha gizemli olacak

2 Beğeni

Mezarından Dirilen Katil 4. Bölüm: Suç Açığa Çıkıyor

Sunay oturduğu koltuğa iyice yayılarak, Ekrem’in eline tutuşturduğu fotokopileri inceledi.

“Bunlar Ayhan’ın el yazısı öyle değil mi?”

“Evet. Niye sordun?”

“İpuçlarını değerlendiriyorum…”

Ekrem heyecanla “Yoksa bildiğin bir şeyler mi var?” diye sordu.

Sunay düşünceli bir tavırla saçlarını karıştırıp “Yapboz yavaş yavaş şekilleniyor ama hala eksik parçalar var” dedi, ardından devam etti “Senden bir şey isteyeceğim… Ayhan’ın ailesi neden iflas etmiş öğrebilir misin?” Ekrem ezilmiş sigara paketini cebinden çıkardıktan sonra;

“Araştırırım… Neler biliyorsun?”

“Öğreneceksin ama zamanı var… Ha bu arada Ayhan veya anne - babası, zamanında herhangi bir yer satın alıp birine devretmişler mi bunu öğrenmeni istiyorum”

Ekrem, Sunay’ın söylediklerini not defterine yazdıktan sonra “O zaman araştırmaya başlayayım. Yarın görüşürüz” deyip evden ayrıldı. Sunay bir süre daha koltukta oturduktan sonra, kendi kendine “Eğer yarın beklediğim cevapları alırsam bu iş çözülmüş olacak” deyip ayağa kalktı. Çalışma masasının başına giderek son kez notlarını inceledi “Bu bir intikam hikayesi…” Sunay gülerek yatak odasına yöneldi. Üzerini değiştirmeden öylece yatağa uzandı; çok geçmeden kendini uykunun kollarına bırakmıştı…

“SUNAY KAPIYI AÇ! SUNAY” Ekrem telaşlı olduğu diğer zamanlar gibi yine Sunay’ın kapısını yumrukluyordu. Sunay çoktan uyanmış, kahvesini içmişti; Ekrem’in gelmesini büyük bir sabırla bekliyordu… Sunay hemen kapıya koştu. Ekrem yine elinde bazı belgeler tutuyordu… Ama telaşı başka bir şey içindi “Sunay, olay basına sızmış… Zaten mezarından dirilen bir katilin haberi fazla saklı kalamazdı” dedi. Sunay elindeki kahve kupasıyla “Eğer istediğim cevapları getirdiysen bu olay bugün çözülecek” dedi, ardından koltuğuna oturdu. Ekrem elindeki belgelere göz atıp konuşmaya başladı…

_“Ayhan’ın anne ve babasının neden iflas ettiğini öğrendim” _

_“Neden iflas etmişler?” _

_“Bir yatırımcıyla anlaşmışlar ve bütün paralarını tek bir işe yatırmışlar… Bir seferde dünya kadar para kaldırmak istemişler, yani riskli bir kumar oynamışlar… Yatırımcı tüm parayla sırra kadem basmış” _

_“Dolandırıcı yakalanamamış mı?” _

_“Hayır. Bırak yakalamayı kimliğine dahi ulaşılamamış” _

_Sunay sanki beklediği cevabı almış gibiydi “Güzel” dedi, ardından “Peki herhangi bir ev alınıp devredilmiş mi?” diye sordu. _

_“Böyle bir işlem gerçekleşmiş. Ayhan’ın ailesi iflas etmeden önce bir ev satın almışlar ve birine devretmişler…” _

_“Dur tahmin edeyim; kime devredildiği belli değil” _

_“Maalesef evet” _

_“İlk önce hayalet birine devir işlemi, daha sonra hayalet birinden dolandırılış ve en sonunda hayalet bir katil… Bir hayaletin laneti… Ya da intikamı!” _

_“Ne yapacağız? Aklında neler var?” _

“Bu ev nerede?”

Ekrem elindeki belgeleri Sunay’a uzattı “İşte burada yazıyor” dedi. Sunay belgeleri inceledikten sonra “Bu eve gidiyoruz. Çıkalım” dedi. Ekrem meraklı bir şekilde “Kullanılmayan bir evde ne yapacağız?” diye sordu. Sunay paltosunu giyerken “Yolda anlatırım” dedi.

Gidecekleri yol neredeyse 2 saatti. Ekrem her şeyden habersiz arabayı çalıştırdı. Sunay yüzünde anlamsız bir gülümseme ile fısıldadı “Büyük bir intikam tiyatrosu… Muazzam” Ekrem arabayı hareket ettirdikten sonra “Artık her şeyi anlat” diye kükredi. Sunay yüzündeki gülümsemeyle “Anlatacağım ama araya girme!”

_“Her şey aslında gözünün önünde… Ayhan adında birisi mezardan çıkıyor ve karısını öldürüyor, ardından anne - babası trafik kazası geçiriyor… Sanki tüm lanetiyle çevresindekileri lanetliyor. Bir ay mezarında ölü olarak yatan insan bir anda cinayet şüphelisi oluyor, hatta onu gerçekten gördüğünü iddia eden görgü tanığı var. Ölü birinin dirilmediği aşikar… Peki ona birebir benzeyen kim olabilir? İkiz kardeşi!” _

_Ekrem araya girdi “İkiz kardeş mümkün değil, kayıtlarda bile yok” Sunay sertçe “Lafımı kesme dedim! Açıklayacağım” dedi. _

“Bu büyük bir intikam tiyatrosu. Ayhan ve Suzan’ın evini incelerken, buzdolabının üzerine yapıştırılmış bir fotoğraf gördüm. Fotoğraf Ayhan’a aitti ama tek bir farkla… Boynundaki iz! Fotoğrafın arkasında “Seni seviyorum” yazıyordu ama yazı Suzan’a ait değildi. Boynundaki iz doğum lekesine benziyordu ama bir ışık oyunu da olabilirdi, en önemlisi yazı herhangi birine ait olabilirdi. Dün bana verdiğin banka kayıtlarını incelerken, özellikle ‘Bu el yazısı Ayhan’a mı ait diye sordum’ Çünkü fotoğraftaki el yazısı ile tamamen aynıydı. Bir insan neden kendi fotoğrafına ‘Seni seviyorum’ yazar? Ayhan’a tıpatıp benzeyen, boynunda doğum lekesi olan, Ayhan’ın el yazısıyla fotoğrafına ‘Seni seviyorum’ yazılan kişi ancak ve ancak bir ikiz kardeş olabilir. Az önce dediğin gibi; kayıtlarda dahi izi yok. Gözden çıkarılan ve üvey evlat gibi görüldüğü için paranın gücüyle tüm kayıtlarını yok ettiler ve Amerika’ya gönderdiler; böylelikle Ayhan’ın neden durmadan Amerika’ya para gönderdiği ortaya çıkıyor. O yabancı kadın ya bakıcıydı, ya da sevgiliydi; fotoğrafı da o kadın göndermiş olmalı. Şuan gittiğimiz evde Ayhan’ın cesedini ve saklanan ikiz kardeşi bulacağız”

Ekrem neredeyse 5 dakika sustuktan sonra “Şimdi sen bir fotoğraftan ve ‘Seni seviyorum’ yazısından katili bulduğunu mu iddia ediyorsun? Ya o iz bir ışık oyunuysa ve ‘Seni seviyorum’ yazısı herhangi birine aitse?” dedi. Sunay yarım ağız bir şekilde “Ben tesadüflere inanmam ve bu olayda tesadüfler üst üste gerçekleşti… Eğer çıkarımlarım hatalıysa, o eve boşuna gitmiş oluruz ve ben ilk defa yanılmış olurum” dedi. Arabada derin bir sessizlik vardı. Sunay olayı çözdüğüne emindi, Ekrem’in içi içini yiyordu.

Yaklaşık bir buçuk saatte eve gelmişlerdi. Ev neredeyse bomboş bir araziye inşa edilmişti. 2 katlı ve oldukça dikkat çekici bir evdi. Ekrem “İçeride neyle karşı karşıya kalacağımızı bilmiyoruz” dedi. Sunay arabanın kapısını açarak “Ben biliyorum. İntikamını almış, rahat bir adamla karşılacağız” dedi ve arabadan aşağıya indi; peşinden Ekrem’de indi. Eve yaklaştıkça Ekrem silahına daha çok sarılıyordu. Sunay kapıyı hafifçe tıklattı; kapıyı kimse açmadı… Sunay biraz gerildi ve kapıya omzuyla vurdu; ahşaptan yapılma kapı kolayca kırılmıştı. İçeri girdiklerinde bomboş bir koridorla karşılaştılar… Etrafa bakarken üst kattan bir ses duydular; koşarak yukarı çıktılar. Bir demir masanın başında oturan adamla karşılaştılar. Adam Ayhan’a benziyordu… Hatta aynısıydı. “Demek geldiniz. İntihar edecektim ama akşama kadar beklemeyi tercih ettim. Beni bulmanızı istedim” dedi, ardından “Ha bu arada, ben Kayhan” dedi ve güldü. Ekrem “Ayhan’ın cesedi nerede?” diye sordu. Kayhan gülerek “Yaktım” dedi. Sunay, Kayhan’ın karşısına oturdu “İntikamını aldın ama neden?” diye sordu. Kayhan sandalyeye yaslanarak

“Anne babalar kardeşler arasında her zaman ayrım yapar, ikiz olsanız dahi… Ayhan ile tek yumurta ikiziyiz ama bizi ayıran tek bir şey var; boynumdaki doğum lekesi… 7 Yaşına kadar her şey normaldi ama daha sonra annem ve babam Ayhan’a daha sıcak davranmaya başladı, bana cüzzamlı hasta gibi davranıyorlardı, nedeni bilmiyorum; her şeyimiz aynıydı ama o daha çok seviliyordu… Neyse beni en sonunda bir bakıcı ile Amerika’ya göndermeye karar verdiler. Bir bakıcı ile anne - baba sevgisi görmeden büyüdüm; genç yaşta delikanlı oldum. Ben büyüyünce bana Türkiye’den bir ev aldılar, üstüme yaptılar ama kimliğim gizli tutuldu… Türkiye’den bir ev ama benim Türkiye’ye girişim yasak; ne kadar ironik. Ayhan süt çocuğu gibi yaşarken ben burada her türlü bataklığa girip çıktım, en sonunda intikam almak istedim. Bir dolandırıcı ile anlaşıp her şeyi anlattım. ‘Onları dolandır, ben bir şey istemiyorum’ dedim. Bir ay plan yaptı ve sonunda onları dolandırdı. İflas edince Ayhan daha çok hırslanıp üniversiteyi falan bitirmiş. Yıllar geçtikçe düzgün bir iş bulmuş ve aile kurmuş; bana da sadaka verir gibi her ay para gönderdi; tabii parayı bakıcı kadının hesabına yatırıyordu. Ayhan hayatına devam ediyordu, ondan da intikam almam lazımdı… Plan yaptım onu öldürecektim. Her ne kadar düşman sayılsakta kendi kardeşini öldürme fikri zordu ama yapacaktım. Neredeyse bir ay kimseden haber almadım, plan yaptım ve Türkiye’ye geldim… Şansa bak ki Ayhan kalp krizinden ölmüş. Böylece kurtulamazdı. Mezarlığını öğrendim ve onu oradan çıkardım; biraz süsleme ile sanki kendisi çıkmış gibi görünüyordu. Cesedi bu eve getirdim ve yaktım. Sonra Ayhan’ın ismi kötüye çıksın diye gidip karısını öldürdüm. Anne ve babama polislerden önce haber vermiştim ‘Biricik oğlunuzun cesedini yaktım, karısını öldürdüm’ dedim. Büyük ihtimalle polisler onlara haber verdiğinde onlar çoktan yola çıkmıştı. Buluşma adresini bilerek ıssız bir yer olarak ayarlamıştım. Gelecekleri yolun hesabını yapıp bekledim, nasıl bir arabayla geleceklerini biliyordum. Önümden hızla geçtiklerinde hemen arkalarından hızla yaklaştım… Ve bum! Araba tam 6 takla attı. Her şey paramparça olmuştu ama yine de gidip telefonlarını aldım, izime hemen ulaşamayın diye… Gerisini zaten biliyorsunuz… Ha bir de şey; bakıcı kadını da öldürüp soğuk suların derinliğine bıraktım”

Sunay ellerini masaya vurup “Canice! Ekrem kelepçele” dedi. Ekrem soğuk terler eşliğinde kelepçeyi takmıştı. Ağzından sadece “Hayvan” kelimesi döküldü.

Ekrem sürücü koltuğuna Sunay ve Kayhan arka koltuğa geçtiler. Sunay sıkı bir biçimde Kayhan’ı tutuyordu. Bir saat yirmi dakika içinde merkeze gelmişlerdi. Sunay “Benden bu kadar” dedi. Kayhan “Dedektif” dedi “Gerçekten zekiymişsin” diye devam etti. Sunay evine gitmek için arabadan indiğinde Ekrem’de indi “Sunay, teşekkür ederim. Bir fotoğraf üzerinden kurduğun varsayımlar sayesinde bir hayvanı yakaladık” dedi. Sunay gülerek “Her detay bir cinayet yapbozunun parçasıdır; ben parçaları düzgün yerlerine koydum” dedi ve başarının verdiği gururla eve doğru yol aldı.

1 Beğeni

yine güzel bir bölüm olmuş yalnız söylemek istediğim bir şey var. İkinci bölüme de isim verir misiniz? o öksüz kalmasın =)

1 Beğeni

Yorumunuz için teşekkür ederim, beğenmenize sevindim :slight_smile: Zaten 4. Bölüm finaldi, hikaye bitti… Bu hikayeyi karaktere alışmak için yazdığımdan (Bir nevi pilot hikaye) kısa sürdü. Bu akşam, üzerinde uzun zamandır düşündüğüm bir hikayeyi paylaşmaya başlayacağım; daha uzun soluklu, daha korkutucu ve daha gizem dolu bir hikaye olacak.

Bu arada ikinci bölüme de isim verdim :smiley:

1 Beğeni