Değişir mi her şey?

İstanbul’un sisli sabahında, hüzünle karışık bir rüya gibi, yalnız adımlarımı sürüklerim. Üşüyen ellerim cebimde, gözlerim boşluğa dalıp gitmiş. Güneş, ansızın yüzünü gösterir; ışıklarıyla yüreğime dokunur, kısa bir an için dünyayı unutturur. Ama sonra yine hatırlarım. İstanbul, sessiz ve bomboş; kalabalıklar içinde yalnızca bedenler, ruhlarını kaybetmiş gibi.

Kalabalıkta yürürüm, hiçkimse ordusunda bir hiçkimse. Ne bir varış ne de dönüş yeri var bende. Evler birbirine yaslanmış, ama içlerinde beni bekleyen bir yüz yok. Sanki hiç var olmamışım gibi. Sonsuz caddelerde yıllarca yürürüm, terk ettiğim ev artık bir hatıra, terk ettiğim yüzler ise unutulmuş bir masal.

Hayatımın sonuna doğru yürüdüğümü hissederim, ama içimde bir umut kıvılcımı, belki de her şey bir anda değişir. Nasıl olacağını bilmesem de, belki bir yabancı gelir ve sorar: “Affedersiniz, Kadıköy vapurları nereden kalkıyor?” Ve o an, her şey değişir.

Ve işte, İstanbul’un en güzel uçurumundayım. Aşağıda, varoşların ve sokak köpeklerinin sesleri. Uçabilseydim, karşımda Boğaz’ın muhteşem manzarası olacaktı. Öyle parlak, öyle temiz ki, sadece kanatları olanların keşfetmesi gereken bir dünya.

“Çok güzel değil mi?” diye bir ses. Gerçekten de öyle. Ama bu sözleri söyleyen ben miyim? Yanımda biri var. Evet, biri. Hiçkimse değil, gerçek biri. Acaba o da benim gibi varoşların çağrısına mı geldi? Dönüp bana bakarken, hayretle fark ederim ki, gerçekten de değişir herşey.

2 Beğeni