Dök İçini Rahatla

Aile evinde yaşamanın bedelini gerçekten ruh sağlığımla ödemeye başladım. Bugün her şeyle ve herkesle öylesine terstim ki. Bir sebebi de yoktu üstelik. Aldığım tozdan, oturduğum yere; konuşmamdan, susmama kadar azarlandım. Bir noktada kendimi duvardan duvara atıp “çığlıklar, yardım çığlıkları!” diye haykırmaktan korkuyorum.

Bunlar uzun süredir olan şeyler, hadi bunlara alıştım. Daha kötüsü eve böcek girmesi oldu ): kulağa kaçan denilen (gerçek adını bilmiyorum) çirkin şey. Nerede olduğunu bulamadığımız için stresten başım ağrımaya başladı. Uyumadan geçmeyecek ama böyle uyumam da imkansız. Gidecek yerim olsa evden kaçacak kadar kötü oldum bugün. :cry:

7 Beğeni

Çocukluğum geldi aklıma :slight_smile: Poposunda iki tane boynuz gibi çıkıntı olan böcek değil mi o? Bizim memlekette de kulağa kaçan denir, görüldüğü yerde hunharca öldürülür (maalesef).

1 Beğeni

Öncelikle nispeten küçük ama sinirbozucu şeylerle başlıyorum. Eskiden ne güzel Whatsapp kullanmıyordum, uzaktan eğitimle şart oldu. Grupta bir öğrenci “merhaba” yazar, diğeri “merhaba, nasılsın” başka biri "iyi, sen nasılsın: sonra da amaçsız bir şekilde random atarlar. İyi de gerekli bir şey yoktusa neden durduk yere telefonun zıplamasına yol açıyorsunuz? Sesini de alamıyorum öğretmen de var o grupta, önemli bir şey olur diye. Bir de acayip tipler var ya. Biri özel olarak mesaj atar. Öğretmen dersi Zoom’la mı yapacak? Sonuçta ben de onun gibi mesajları okuyorum, nerden bilebilirim? Başka biri “Soru bankasının 78. sayfasında 23. soruya bakar mısın?” Ben de problemi detaylı şekilde kağıta yazarak resim atıyorum. Arkadaş tekrar mesaj atar. Ben bu kısmı anlamadım diye. Şimdi de sesli mesaj atıyorum anaokul öğrencisine nasıl elma çizilir anlatır gibi. Diğeri. Mesaj atar: “Teams’te nasıl hesap açılır?” Şimdi buna bir-bir adımlarla anlatıyorum. Bir diğeri, ismimi yazıp mesaj atar. Ya normal hayatta çağırırsan efendim derim, mesaj yazarken çağırmak nedir? Ardından nasılsın sorar, benim sabrım tükenerek iyiyim, sen? diye sorarım, cevap iyiyim sağ ol. Bitti, başka bir şey yok, sinirlerim bozularak soruyorum, bir şey mi istemiştin? “Yo, öylesine”… Ben ders çalışırken mesajlara yanıt veremiyorum, hemen soru işareleri atıyorlar. Şimdi ben sinirlenmeyim ne yapayım?
Gelelim daha büyük soruna. Ben forumdan bir süreliğine gittikten sonra okul başladı, ama resmi okul değil, benim ek olarak gittiğim okul. Orda inanın dersler resmi okullardakinden daha ciddi. Matematik öğretmeninin normalde bri aylık vereceği ödevi orda 1 güne veriyorlar. Neyse Ben karışıklık olmasın diye bu okula 2., resmi olana 1. diyeceğim. 2. okul daha önce başladı, ilk günden ödevler gelmeye başladı, tabii şimdiye kadar hiç bu kadar ödevim olmamıştı. Ben 9. sınıfım, ama orda 10. sınıf eğitimi alıyorum, 9lar 9 sınavına hazırlık için gelir o okula, ben direkt üniversite hazırlığını seçtim, haliyle herkes 3 ders alırken ben 6 ders almaya başladım. Bizde üniversite için bloklar vardır, en zoru olduğu söylenilen 4. bloktur, ben de onu seçtim doktorluk için, diğer bloklarda sınav 5 derstendir, ama bu blokta 6 ders var (Azerbaycanca, matematik, ingilizce, fizik, kimya, biyoloji). Ve 6 ders gerçekten iddialı dersler olduğu için herkesteki gibi haftada 3 gün yetmiyor, ek olarak bir gün de gidiyoruz. Haftanın 2,3,4,6 günleri okul vardı. Gördüğünüz gibi ard-arda 3 gün, yani 2 ya da 3. gün okuldan geldiysem ertesi gün ders olacağı için o gün bitirmem gerek, zor olan kısım ders akşam 8’de bitiyor, otobüsle gelip-gittiğimiz için aşağı-yukarı 9’da evde oluyorum, öğlen 2’de de çıkıyordum evden. Yani göründüğü gibi derslerimi bitirebilmek için az vaktim kalıyordu. Kolay kısımsa o zaman daha 1. (resmi) okul başlamamıştı. Neyse ben de çalışıyordum işte. Bizde okul 11. sınıfta biter, yani sınıf arkadaşlarım 10. sınıflar ve onların iki yılları kalmış, bense daha 10a geçiş sınavını bile vermemiş üniye hazırlanıyorum, bu da avantaj aslında. Derslerin çokluğu azıcık yorgunluk yaratıyordu. Hatta bir gün saat 12 gibi başladım çalışmaya sabah 6’da bitirdim, tüm geceyi uyanıktım, rengim beyazlamıştı resmen. Neyse her şey iyi hoş, ta ki 1 ekime kadar. Resmi okullar açıldı, ama 10 ve 11’ler için değil, onlarda 15’de açılacaktı. Zaten derslerim yoğun, gel bir de iki okula birden yetiş, orda da dersler 2,4,6 günler (sınıfı yarıya bölmüştüler, yarısı tek, yarısı çift günler geliyor) Yani ben okuldan çıkıp derslerim için son hazırlıklarımı yapıp ikinci okula gitmem gerekti. Sonra 1, okulda işler yine değişti. Bizim sınıf 1,3,5 tek günler gelmeye başladı, sınfın yarısı sabah yarısı öğleden sonra. Ben öğleden sonra grupundaydım, fakat 3. gün ikinci okulumla üst-üste geldiği için ben sabah grupuna geçtim. Haliyle 1,3,5 resmi, 2,3,4,6 ikinci okula gitmem gerekti, sadece pazar günü kalıyor, ki onu da ders çalışmakla geçiriyordum, bende derman kalmadı yani, başaramadığımı söylemiyorum, söylemem de, bazı beni çok “sevenler” sen neden üniye hazırlık seçtin ki, daha 9’sun. Bazıları bunu gerçekten beni düşündüğü için, bazılarıysa sırf bir şeyler söylemek için söylerler, ben yapamıyorsun gibi bir cümleyi duymak istemiyorum, benim sorunum başaramamak değil, aşırı yorgun olmak, düşünsenize sadece 1 okuldayken bile gece uyuyamıyordum, iki okuldayken zaman-döndürücüye ihtiyacım olmuştu. Otobüsrete de ders çalıştığım olmuştu, herkes bir garip bakıyordu bu karmakarışıklıkta nasıl çalışacaksın diye, matematk çalıştığım bile olmuştu otobüste, hatta bir kız durup sen 11. sınıf mısın demişti? Hani boyum fazla uzun olsa neyse de, durduk yere nerden çıktı bu soru düşünerek hayır 9 dedim, kız peki neden otobüste çalışıyorsun diyince kala-kaldım öyle. Ben bu işe girişmeden önce anneme sormuştum, Hani aşağı-yukarı böyle olacağını biliyordum, annemse 11ler de bu durumda oluyorlar, sen yalnız değilsin demişti, fakat ben hala 9’um, herhlade 11’e kadar zaman-döndürücüyü kendim icat ederim.
Şimdiyse tüm ülkede okullar kapalı, sadece 2. okulum hala çalışıyor, ama resmi okulun olmaması işimi kolaylaştırmadı, geçen gün saat akşam 11 gibi çalışmaya başladım, herkes uyumuş, ben hala çalışıyorum, sabah 6 buçukta bitirdim, ayakta duracak gibi değildim, azıcık uyuyayım dedim, 1,5 saat uyuyup tekrar sabah 8’te kalktım biyoloji çalıştım, okulda da aşırı uykusuzdum, benim gecem-gündüzüme karışmış, ama çalışmamın bir sonucu oluyor en azından, geri dönmemin sebebi sınavı vermiş olmamdı, 274/300 yaptım sınavdan, pek iyi değil ama ilk sınav için idare eder, bize pazar günü sınav deyip hazırlıksız yakalayarak cumartesi sınav yaptılar, yani hiç tekrar edemeden verdim sınavı, bu birinci kısımdı, daha ikincisi var, ilk sınavı 10. sınıf seviyesinde verdim, ikinciyi 9 seviyesinde vereceğim. İlk sınav 300 ikincisi 400 üzerinden değerlendirilir, benim diğerindej en az 330 yapmam gerek toplamda 600’ü geçmek için, hedefim öyleydi, geçerim aslında, kimya biyoloji hiç sorun olmayacaktır, öğretmen en az 30 istiyorum demişti, ben kaç soru var diyince cevap da bir garipti: 30 soru. Eğer gerçketen 30/30 yaparsam (pek zor olmayacak, öğretmen deneme sınavı yaptırmıştı, onda tam yazmıştım, sadexe tekrar etmem gerek aynı performansı) sadece fizik kalıyor, öğretmenimiz çok kötü, ama benim fizik temelim iyi, resmi ortaokul öğretmenim harikaydı, sevdirmişti fiziği. Yani toplam olarak 600’ü geçmem gerek.
Şimdi benim sorunum iyi güzel çalışıyorum daş son zamanlar çok gerginim, yorgun olduğumu zaten yazmıştım, ama sinirlerim de çok bozuk, her şeye bir tepki veriyorum, çok kızıyorum kendime bile, kendimde olmuyorum, düşüncelerim sanki hiç benim değil, sese karşı da çok hassas oluyorum, azıcık ses bile sinirlerimi yerinden oynatıyor, sağolsunlar aile üyeleri de çok dikkatliler (!) bu konuda, baş ağrıları da yeterince arttı, karşıdan soğuk mevsimler geliyor, soğuk severim ama bu konuda sorunum var daha önce de söylediğim gibi.

Malum hava soğuk olunca evler sıcak oluyor, işte o sıcağa da dayanamıyorum, başağrısı patlak veriyor, hatta dayımlarda kalmıştım bir gün, çocuk olduğu için ev bayağı sıcaktı, zar-zor uyudum, evde de sıcaklık kötü etkiledi. Tüm bunların yanı sıra kötü olaylar da yaşadım, çocukluktaki kötü anılar da canlandı birden, bir bu eksikmiş gibi. Kitap ta okuyamıyorum, sadexe otobüste giderken zamanım olursa sesli kitap dinliyorum, Harry Potter ve Azkaban Tutsağı, daha önce okumuş olmama dikkat ettim ki arada düşlere dalıp da bir şey kaçırırsam sorun olmasın. Ama böyle normal kitap okuyamıyorum, sağ-salim ikinci sınavı vereyim bir şeyler düşünmeliyim bu konuda. Bir de bizim kedicik izin verseydi çok daha güzel olurdu, ekrana tıklayıp duruyor.

5 Beğeni

Ben de 10. Sınıfım, Türkiye’de yani. Bizdeki sistemi az çok biliyorsundur. Periyodik sınavlarımız 4 senede bir oluyor. Liseye geçmek için 8. Sınıfta LGS’ye giriyoruz. Üniversite için de 12. Sınıfta YKS’ye giriyoruz. LGS zor bir sınav, Türkiye’de yıllarca kolay lise sınavları yapılmıştı. Mesela benim okulumun puanı LGS’den önce 494tü. LGS’nin ilk senesinde okulun puanı tabiri caizse çakıldı, 402ye düştü. Bu sınavın zor olmasıyla alakalı. Ben LGS’nin ikinci senesinde girdim, bizim sınav bir nebze daha kolaydı. Yine çok çalışmak gerekti. Benim senemde okulun puanı 468’e yükseldi, bu sene sınavın üçüncü senesiydi, puan yeniden 453’e düşmüş. Yani demek istediğim Türkiye’de liseye geçiş için çok dengesiz bir sınav sistemi var. Her 3-4 senede bir sistem değişmesine alıştık biz. Önümüzdeki sene bir kere daha sistem değişecek gibi. Lise sınavı böyle. Türkiye’de liseler alanları hariç iki türdedir. Bir nitelikli okullar, sınavda en iyi %10’un girdiği okullar, bu okullara sınav puanı ile giriyorsun. Bir de mahalli okullar var. Eğer %10’a giremediysen yazılı ortalamana göre evine en yakın okullardan birine gidiyorsun. Yani iyi bir okulda, iyi imkanlarla, iyi öğrenci grubuyla ve iyi öğretmenlerden eğitim almak istiyorsan %10’a girmen gerekiyor. Zaten seni o noktada ayrıştırıyorlar. (Ben %1’e girmiştim, çok iyi bir derecem vardı. Ama bu bizi haksız biçimde ayırdıklarını değiştirmiyor.) Nitelikli okulda okuyan öğrenciler en iyi hocalarla doğrudan üniversite sınavına yönelik eğitim alıyorlar. Niteliksiz okulda okuyan öğrencilere göre bir, belki beş, belki de yirmi adım önde oluyorlar. Liseler arasında fen, anadolu, sosyal, meslek, imam-hatip gibi ayrımlar var. Fen ve anadolu arasında pratikte bir ayrım yok, sadece tüm fen liseleri nitelikli okul sayılıyor. Fen liseleri genel olarak bulundukları şehrin en yüksek puanlı okulu oluyorlar. İstanbul bu konuda bir istisnadır, Türkiye’nin en iyi liseleri İstanbul’da ve anadolu liseleridir. Bir de şunu söylemek gerekiyor, fen liseleri üniversite sınavına doğrudan sayısal alanı için öğrenci hazırlarlar.

Liseye giriş kısmı bu kadar. Bizde 9. Sınıfta düzenli çalışan öğrenci pek fazla yok. Benim okulumda baya var, ama her okulda o kadar da yokmuş. Bizim üniversite sınavımız iki sınavdan oluşuyor. Birinci sınav TYT(Temel Yeterlilik Testi) üniversite okumak isteyen her öğrenci bu sınava girmek zorundadır. TYT’de 9. ve 10. Sınıfta anlatılan konulardan sorumlu olursun. Sınavda alacağın puanın %40’ı bu testten gelir. Bu sınavın genel özelliği 9. ve 10. Sınıf olduğu için soruların basit olmasıdır. Sorular basittir ama süre sıkıntılıdır. Her soru başına 1 dakika 7,5 saniye düşüyor. 120 soru, 135 dakika. Yani neredeyse her soru için bir dakikan var. Bazı sorular 30 saniyelik, kimi sorular da iki dakikalık düzeyde olabiliyor. TYT için sorumlu olduğumuz dersler Türkçe, Matematik, Tarih, Coğrafya, Felsefe, Din, Fizik, Kimya, Biyoloji. Türkçe ve Matematik 40 soru, Sosyal Bilimler ve Fen Bilimleri ise 20 soru. Her dersten soru olduğu için ve birkaç sınıf öncesinin konuları olduğu için bu sınav zor ve belirleyici oluyor. Ben şu an TYT çalışıyorum, geçen seneden eksiklerim var, bu seneyi sağlam kapatıp 12’de TYT noktasında daha rahat olmak istiyorum. TYT sınavın olduğu hafta sonu Cumartesi günü yapılıyor. Pazar günü de AYT(Alan Yeterlilik Testi) yapılıyor. AYT’de ise 11. Ve 12. sınıfta seçtiğimiz alanlarda gördüğümüz konulardan sınava giriyoruz. Toplam 160 soru ama her alam 80 soru. Her ders grubundan kırkar tane soru var. 4 temel alan var AYT için. AYT’de süre sıkıntısı yok ama sorular zor. Sayısal alanı veya diğer adıyla MF, matematik ve fen sorularından aldığın puanla gireceğin alan. Sayısal seçerek fen bilimlerine, tıpa, mühendisliğe vs. gidebiliyorsun. Türkiye’de en popüler alan olabilir. Eşit Ağırlık alanı veya diğer adıyla TM, matematik ve edebiyat sorularından aldığın puanlarla girdiğin alan. Bu alanı seçerek hukuk, sosyoloji, psikoloji, işletme vs. seçebiliyorsun. Geriye kalan alan da Sözel alanı. Edebiyat ve sosyal testinden aldığın puanla giriyorsun. Sonucunda da Türkçe, tarih, ilahiyat gibi alanlara gidebiliyorsun. Benim hedefim eşit ağırlıkta yüksek derece olduğu için hem TYT’de hem de AYT’de cidden kasılmam gerekiyor. Bizde bir fakülteye sıralama usulüyle yerleşiyorsun. Sayısalda ilk iki bin sıralaması için konuşursak TYT’den çok iyi bir sonuç yapıp, fende de iyi bir sonuç yapmak gerekiyor. Sayısalcıların AYT’si genelde çok iyi olduğu için TYT’de önde olan sıralamada yüksek oluyor. Eşit Ağırlıkta yüksek derecede olanlar genelde iyi bir TYT ve çok iyi bir AYT yapmalı. Sözel genel olarak kolay bir alan zaten. Bir de dil alanı var. Onlar TYT’den sonra YDT(Yabancı Dil Testine) sınavına giriyor.

Sizdeki sistem çok karmaşıkmış. Ama öğrenci nüfusu bizdeki kadar fazla olmadığı için bu karmaşık sistemi oturtmak kolay olmuştur. Kolay gelsin sana, çok kısa aralıklarla sınav stresi yaşıyorsunuz. Bizde en azından 3 sene aralık var.

5 Beğeni

Umarım ruhsal açıdan bu süreçte zarar görmezsiniz. Nasıl çoğu şeyin fazlası zararsa ders çalışmanın da fazlası zarar bana göre. Bulunduğunuz durum da sınav olup bitene kadar devam eder gibi. Sınav ve kazandığınız okul açıklanınca üstünüzden de koca bir yük kalkar.

3 Beğeni

Bildiğimi sanıyordum, ama bilmediğim çok şey varmış. :smile:
Çok zormuş gerçekten, bizde sadece 2-3 sınav var, 9da aşağı-yukarı sizin LGS gibi bir sınav veriyoruz. Ama çok da zor olmuyor, sadece Azerbaycanca Ingilizce ve Matematikten 2 aşamalı bir sınav, 300 puan üzerinden değerlendiriliyor, şimdiye kadar 300 yapanlar da oldu, sadece 3 dersten 5-9. sınıflarda öğretilenlere hazırlanmak pek de zor olmuyor. Buraya kadar her kes için aynı. Ama sınavı geçtikten sonra işler biraz değişiyor. Bizim yaşadığımız bölgedeki okulların çoğu 9 yıllık (devamı da var ama orda okumanın hiçbir anlamı yok) benim okukumsa 11 yıllık. Yani ben sınavı geçersem kendi okulumda okuyacağım, geçemezsem (öyle bir durum söz konusu değil, lafın gelişi;) başka okula gönderilirim, diğer okullarda da geçerlerse bizim okula gelirler, geçemezlerse kendi okullarında kalırlar (sözel sayısal ayrılmıyor 9 yıllık okullarda, yani sonradan eğitim almanın da bir önemi olmuyor). Gelgelelim 9dan sonrasına. Benim için sorun yok, okulum 11 yıllık, işte 10. sınıfta sözel sayısala ayrılırız, diyelim ki ben sayısal istiyorum ve “b” sınıfındanım (sözelle aram yok) ve 9a sınıfında biri sayısal istiyorsa sınavı ikimiz de verirsek aynı sınıfda oluyoruz, ve diğer okullardan gelenlerden de sayısal isteyenlerle aynı sınıfta okuruz. 10. sınıfta sınav yok, normal ay sonu ve semestr sonu sınavları olur ki bu sınavlar her sınıfta olur ve karneye yazılır, 11. sınıfın sonunda yine 3 dersten sınav veririz, üniversite sınavının 300 puanı burdan gelir, sonraysa sayısal sözel farkıyla kalan derslerin sınavlarını veririz (tıp dışında hepsinde 2 dersten sınav kalır, tıpta 3 ders kimya biyoloji fizik kalır) kalan 400 puan da burdan gelir (bizde üni sınavında max 700’dür) Yani bu kadar, başka da bir sınav kalmıyor:) En çok zorlananlar tıp isteyenler olur, 6 dersten sınav verdikleri ve en zor sayılan olduğu için (çalışınca zor diye bir şey kalmıyor)

Kolay gelsin, başarılar :smiley:

Resmi olarak sadece 9 ve 11. sınıfta ama ikinci okulumda her ay iki kere :roll_eyes:

Benim de korktuğum bu zaten. :roll_eyes: Umarım…

Maalesef, her ay sınav oluyor (2. okulda) Resmi olaraksa bizde okul kazanmak gibi bir durum yok, okul kendi okulum kalıyor, eğer okul 11 yıllıksa lise de aynı okulda oluyor.

Ben bizde üniversite sınavı için yazılı puanları faktörünü unutmuşum. Bizde üniversite sınavından en fazla 560 puan alabilirsin. 200 puan TYT, 300 puan AYT ve 60 puan da her dönem iki defa yapılan yazılı sınavların 4 senelik ortalaması. Mesela 95 ortalama yazılı sınav puanın varsa, onu önce 5 ile çarpıyoruz, sonra da 0.12 ile çarpıyoruz. Yani 95 ortalaması olan bir öğrenci TYT ve AYT fullese bile 557 puan alabiliyor. Herhangi bir yazılıda aldığımız düşük not bizi birkaç kişi geriye atabiliyor yani. Özellikle ilk 2000’de en küçük ortalama farkı istediğin bölümü kazanmana engel olabiliyor. İyi bir derece istiyorsan Türkiye’de, üzerinde sürekli bir baskı var. Rekabet çok yüksek, her sene 1 milyon öğrenci mezun oluyor, geçen senelerden bir kere daha girmek isteyen yaklaşık 1 milyon kişi daha oluyor, üstüne bir de yıllar yıllar sonra bir kere daha üniversite okumak isteyen, kendini denemek isteyen yaklaşık yarım milyon kişi giriyor. Yani sizin toplam nüfusunuzun 4’te 1’i bizim ülkede üniversite sınavına giriyor. O rekabet içinde eğer tıp veya iyi bir mühendislik veya hukuk kazanmak istiyorsan 20 bine girmelisin. Zor gerçekten, ama sonucunda Boğaziçi veya Bilkent Üniversitesi’ne gitmek iyi bir mükâfat oluyor.

1 Beğeni

Ağzım açık kaldı… Ben gelip Türkiye’de okuyacaksam herhalde tüm bunlatı yapmam gerekmez, sınavı burda vermeyi planlıyorum

@Rena Hoş geldin Jüpiterli Hermione. Umarım Jüpiter’deki işleri yoluna koyup gelmişsindir. Dünya ile Jüpiter arasında bir kriz çıkartmak istemeyiz. :smiley:

Biraz zorlansa buradan bir the expanse senaryosu çıkar aslında. :thinking:

1 Beğeni

Hoşbuldum Dünyalı :smiley:

Yukarıda yazdığım gibi pek yoluna girmedi :smile: :sweat_smile:

Bu paragrafın bir de üniversite mezuniyeti sonrası TUS, DUS, ALES, KPSS, EUS kısımları var. Onları anlatmak da bir bu kadar sürer.

(İçlerinden biri şuan benim bir yılımı yiyor. 🤦🏻)

1 Beğeni

Eğer Azerbaycan’ın sınavıyla gelmek istiyorsan uluslararası öğrenci kabul formu, dil yeterliliği, uluslararası geçerlilikte bir sınav sonucu vs. gerekiyor diye biliyorum. YÖS sınavı var, o sınavda 100 üzerinden iyi bir puan yaparsan rahatlıkla gelip tıp okuyabilirsin. Benim Azerbaycan’dan gelip Türkiye’de uluslararası ilişkiler okuyan bir tanıdığım vardı. Ondan biliyorum biraz. Ama sen internette mutlaka araştır, daha detaylı bilgileri şimdiden edinmen güzel olur.

1 Beğeni

Baktım internetten bir kaç video buldum, zamanım olunca izlerim artık. Bizde Tıp Üniversitesini bitiren tam olarak doktor olmuyor, bu üniversite dünya standartlarına cevap vermediği için genellikle burda bitirip iki yıl uzman adı almak için Türkiye’ye gelenler oluyor, bense direkt orda okumak isterdim açıkcası. Kim bilir belki kalırım :smiley:

Bizde tıp fakültelerine son yıllarda talep çok yüksek, ama doktor açığımız kalmadı. Yani yaklaşık birkaç sene içinde bizde de her mezun doktor olmayacak. Uzmanlık veya memurluk sınavında yeni bir grup açılması gerekecek. Yani mesela ben Türkiye’nin iyi liselerinden birinde okuyorum, her dönem 180 öğrencinin en az 70 tanesi tıp fakültesine gidiyor. Puanı tıpa yeten de en az 110 kişi oluyor. Mezuna kalıp bir kere daha hazırlanlarla beraber, çok yüksek talep var. Türkiye’de tıp fakültesini yüceltmek gibi bir olay var. Yücelte yücelte bizim mahalleye bile üniversite açıp tıp fakültesi kurdular. Son yıllarda sayısal öğrencilerinde tıp yerine temel bilimlere bir kayma gözlemliyorum. Aynı zamanda cesurca eşit ağırlık seçip, sosyal bilimlere yönelen insan sayısı da artıyor. Ama çoğunun hedefi üniversite sonrasında yurtdışına gitmek yüksek lisans veya doktora için. Bana da hep bu ilginç gelmiştir. Kimi insanlar bizim ülkemizde okumak için uğraşıyor, aynı şekilde biz de başka ülkelerde okumak için uğraşıyoruz. Ama kabul etmek gerekiyor ki, Türkiye tıp hariç herhangi bir alanda kendini kanıtlayabilmiş değil. Tıpta kanıtlaması da toplum yönlendirmesi ile başarılı insanların tıp seçmesiyle alakalı. Zamanında o insanlara mühendislik veya bilim için baskı yapsaydık, şu an sanayi deviydik. Fakir toplumlarda önemli olan hayattır, ve hayatla en doğrudan alakalı olan meslek doktorluktur. Anneme neden tıp istemediğimi anlatana kadar canım çıktı. Sıra babamda artık. Beni korkutan asıl tüm aileye neden tıp ya da mühendislik ya da öğretmenlik istemediğimi açıklamak zorunda kalacak olmak.

2 Beğeni

Bizim öğrencilerin hayalidir Türkiye, Türkiye’de okumak istiyorum diyince garip-garip bakıyorlar bir yandan da. Vay canına diyenler de var.

Eşit ağırlıklı karışık olsa gerek, bir tarafa yönelmek yerine iki tarafı da dengelemek gibi sanırım. Matematik ve tarihi eşit derecede bilmek yerine matematikte mükemmel olmayı tercih ederim :smile:

Tıp istiyorum zaten, başka alan istemiş olsaydım tekrar düşünmem gerekebilirdi:))

Mantıklı bir yaklaşımmış.

Kolay gelsin, ben de eskiden en son seçenek olarak tıp bölümünü görürdüm, sebebi biyolojiye nefret etmemdi. 8. sınıfa kadar bu nefret devam etti, 8’de nedense ilgim birden-bire arttı, mühendislikten tıpa geçiş yaptım.

1 Beğeni

Ne demezsin. Aynı anda hem sözel hem sayısal yeteneğe sahip olmak gerekiyor. Yapanı çok iyi yapıyor, yapamayanı hiç yapamıyor.

Bizim burada hayatının herhangi bir noktasında Türkiye’de kalma hayali kuran nitelikli insan pek az. Herkes en azından birkaç sene Avrupa’da veya Amerika’da bulunmak istiyor. Azerbaycan bana hep distopya gibi geliyordu, öğrencilerine Türkiye gibi sakat bir eğitim sistemini hayal ettiriyor olması beni daha bir gerdi doğrusu.

Ben de genetik bilimini seviyorum, ama Türkiye’de son yıllarda ilginin en çok arttığı bölümlerden birisi de moleküler biyoloji ve genetik oldu. Net bir şekilde sayısal zekâlı insanlar için daha uygun bir bölüm gibi. Ben daha çok sosyoloji/psikoloji istiyorum. Bu arada sorum var, kaçıncı sınıfta felsefe görmeye başlıyorsunuz Azerbaycan’da?

1 Beğeni

Bizde felsefe öğretilmiyor, sadece o da değil din dersi de yok bizde. Standart olarak aşağıdaki dersler var:
1-4. sınıflar (ilkokul) Azerbaycanca, Ingilizce (veya Rusça) Matematik, Resim (sanat) Müzik, Teknoloji (ismiyle alakası yok, odun nasıl doğranır gibi şeyler öğretiyorlar), Bilgisayar Bilimleri (sadece proqramlama değil, say sistemleri, algoritmalar falan öğretiliyor) Beden Eğitimi, Hayat bilgisi
5. sınıf Hepsi kalıyor, ek olarak Azerbaycan tarihi ve Edebiyat
6. sınıf Ek olarak Biyoloji, Fizik, Coğrafya, Genel tarih.
7-9. sınıflar Ek olarak Kimya
10-11. (bizde lise diye bir şey yok, ama sizdekine kıyasla lise denebilir) Müzik, Beden Eğitimi, Teknoloji, Resim dışında hepsi kalıyor, tüm dersler öğretiliyor, fakat sözel sayısal olarak ayrılan sınıflarda derslerin saati değişiyor, bir de ek olarak bir kaç ne işe yaradığından emin olmadığım bir kaç ders var, kimse okumak istemez onları, e öğretmenler de öğrencilerin sınava hazırlandığını bildiğinden pek zorlamazlar, derslerde sorun çıkarmadığım ve diğer derslerde iyi olduğum sürece sorun yoktur (en azından bizim okulda, diöerlerinde bir zorlama var mı bilemem) ama aralarında felsefe yok.

1 Beğeni

Felsefe olmaması bir eksiklikmiş bence. Din olmaması güzel ama, bizdeki gibi zorunlu değil en azından. Bir de sizde dersler ilkokuldan hemen sonra parçalanıyormuş. Biz liseye kadar Fizik, Kimya ve Biyolojiyi; Tarih, Coğrafya ve Felsefeyi bir arada görüyoruz. Aynı şekilde bizde eğitim hayatı bitene kadar Resim, Müzik ve Beden Eğitimi dersleri oluyor.

1 Beğeni

Muhtemelen bizim insanların çoğunun zorlanacağı bir ders olurdu.

Yani, liseye kadar hangisi tam uygunsa seçmek için daha çok zaman oluyor, sizde fen dersiydi o değil mi, fizik kimya biyoloji, ben bu üç ders kalsın ama yanı sıra fen dersi de olsun isterdim.

Sahiden oluyor mu o dersler? Yoksa varmış gibi yapılıp öğrencilere azıcık serbestlik vererek üniversite hazırlığı yapmalarına izin veriliyor mu? Bizde olsa da öyle olurdu.

1 Beğeni

Bizim okulda 12. sınıfta okula gelen pek olmuyor. Genelde kafa dağıtmak için geliyorlar. İstersen derslere girmeyip ders çalışabiliyorsun, sınıf fark etmeden. Ama bizim okul öğrencileri bu dersler haricinde çok ders çalıştığı için bu derslere katılım sağlıyor.

Fen dersi oluyor. Dört senede toplam 18 ünite oluyor. Bu üniteler de Fizikten 6 ünite, Kimyadan 6 ünite, Biyolojiden 6 ünite oluyor. Ama biz hepsini tek ders, tek kitap olarak görüyoruz. Liseye geçince üçe bölünüyor, zaten 9. ve 10. sınıfta gördüğümüz konuların temelini de ortaokulda fen dersinde ve sosyal dersinde görüyoruz.

1 Beğeni