Eskiden başka bir fantastik foruma üyeydim ve orada aynen bu isimde bir başlık vardı. Üyelerin kaynaşmasına da vesile olur belki bu başlık. Bir nevi günlük gibi ama aynı zamanda değil. Dök İçini Rahatla!
Saygıyla anıyorum seni Kilga! Ve dök içini rahatlanın ilk orijinal sahibi kızıl gölgeyi de sevgiyle.
Affınıza sığınarak aklıma şunu getirdiniz. Umarım darılmazsınız. Biraz gülelim istedim.
Sonuçta iç döküp rahatlama konusu İçimde kalmasın dedim.
Tutkular insan onlara en çok ihtiyaç duyduğu zamanda böyle hainlik yaparlar işte. Zamanın en dar olduğu zamanlarda çok güçlenirler ve harcayacak vaktimiz olmamasına rağmen tüm o çekicilikleriyle sürekli gözümüzün önünde dururlar. Sanırım kaderin oyunu. Aynı olayı ben de yaşıyorum yaklaşık 1 senedir de o yüzden böyle yazıyorum.
Gençlerin yalnız başlarına yapacak bir şey bulamamanın sorunlarından bahsettiği bir yazısındaydı değil mi? Sanırım “Kendinizi kendinizle zaman geçirmekten sıkılmayacak şekilde yetiştirin” şeklinde bir şeydi ama iki cümlede aslında aynı yere varıyor.
Ben de öyle düşünüyorum, bir bazı tutkular vardır daha çok heves gibi temeli güçsüz geleceği sönük; bir de öyle tutkular vardır ki ömürlük, her an insanın yanında olması gerektiği gibi. Aslında bence bunu belirleyen de yine bizleriz. Gerçi tutku seçilen bir şey mi ondan da emin değilim ya…
Okurken hatırladım Forrest Gump’tan olduğunu Sanırım bizim yaptığımı her şeyin ve gittiğimiz her yerin bunda payı varken rastgele bir arkadaşımızın bir sözü de pay sahibi olabilir. Bence de her ikisinin de pay sahibi olduğu düşüncesi en akla yatanı. Demek ki böyle bir durumda bizim de tutkularımız için emek sarf etmemiz gerekiyor.
İsteksizlik; insanın kendi kendisini sömürerek duvara bakakalmasına ve saatlerin bilinçsizce tüketilmesine sebep olur. Her insan zamansızlık içinde bir şeyler yapma dürtüsüyle programlanmış fakat zaman bol olunca da zamansızlığın verdiği o isteğe muhtaç hissetmektedir.
Bu sayede zaten evrim sürecinde neandarteller yok olarak sapiens ayakta kalmadı mı? Bu normal bir şey. Önemli olan irade.
Bildiğim kadarıyla kanunda var bu. Akşam 7’den sabah 7’ye kadar çivi çakmak, müzik dinlemek vs. gibi rahatsız edici eylemlerin cezai yaptırımı var. Polise şikayet etmeniz gerekiyor ama. Ben üniversitedeyken patır patır ceza keserlerdi.
Beğeni attım ama öldürülmesine katıldığımdan değil. Bu tarz şeyler benim de sıkça başıma geliyor. Hele ki sokakta düğün olunca çekilmez bir hal alıyor. Komşuyu çıkıp uyarın. Eğer kaba saba bir insan olabiliyorsanız dövecekmiş gibi konuşun. Öyle şeyler işe yarıyor.
Döküyorum, lütfen yargılamayın…
Harry Potter da, Hobbit de, Küçük Prens de çocuk kitabıdır. Harry Potter Yerdeniz Büyücüsü’nün çakmasıdır. Sineklerin Tanrısı abartılmış bir balondur. Her muhabbetin ortasına dalan “Ben o kitabı orijinal dilinde okudum abi yaa”cılar kadar gıcık olduğum az insan tipi vardır. D&R’da satılan Nutuk’un yorumlarına “Sürükleyici değil ama insanın içini daratmıyor” yazan kişiyi ip ile arabanın arkasına bağlayıp Anıtkabir’in çevresinde sürüklemek en büyük hayallerimden biridir. Yayınevlerinin kendilerinden rica eden birine bir kutu bile vermeyip, iki kelimeyi biraraya getiremeyen, vasıfsız, boş beyinli booktuberlara habire bedava kitap yollaması yayınevlerinden alenen nefret etmeme sebep olur. Can yayınlarının klasik beyaz kapaklarının, ortaokul çocuklarının Microsoft Word’de yaptığı ödev kapaklarından bir farkı yoktur.
Bu konuyu hiç böyle düşünmemiştim ama madem atış serbest, ben de dökeyim biraz içimi.
Yüzüklerin Efendisi çerez bir film serisidir. Kurgusu dümdüz, hiçbir riske girmeyen, sürpriz içermeyen basit bir iyi kötü savaşını anlatan bir seridir. Bir defa izledim geçti, oturup defalarca izlemenin manası ne? Görsel efektler olmazsa bugünkü kadar hayranı bile olacağını sanmıyorum.
Not: Seriyi yaklaşık 7-8 sene önce üniversitede yurtta arkadaşlarla izlemiştim. Bir daha da izlemedim.
Game of Thrones kitaplarını beğenmiyorum, ilk kitabı zar zor bitirip devamını almadım.
Bu sene başıma ne gibi bir iş gelecek çok merak ediyorum. Hayatım boyunca başıma pozitif anlamda - hem de üst üste- hiçbir şey gelmemisti. Bu seneye kadar… Alışılagelmiş bahtsızlığımla bile başıma her sene felaketler getirebiliyorken bu sene acaba ne olacak? Merak etmeden edemiyorum. Bir söz vardı sanki “insan vaz geçince bir şey, bir şey oluyordu gibisinden” böyle bir şey mi acaba? Halbuki bu senenin de olağan şanssızlığımda geçeceğini düşünmem için haklı sebeplerim vardı. ( 30. Milli piyango biletimden de amorti çıkmadı.) Gerçi başıma gelen güzel şeylerin de ağzımdan burnumdan getirdiği ayrı bir gerçek. Yine de kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Çok tedirginim.
Latince mi bu anlamadım?
Büyü yapıyor büyü.
“Tıp okuduğumu belli etmem lazım.”
Kitaplarda bunları kullanan var mı? Uzun süre geçtikten sonra çıkartırken sayfalara zarar veriyor mu? Tecrübelerinizi merak ediyorum. İnceleme yaparken kolaylık sağlar diye düşünmüstüm sürekli evernote’a yazmak zor oluyor.
Bazen renkleri geçiyor. Çok uzun süre kaldığında olabiliyor. Belki renksiz olanları varsa daha iyi olabilir.