Engel

İyi okumalar dilerim.

Küçük kız yüzünü yıkayıp aşağı indiğinde, annesi onu güzel bir sofrayla karşıladı. Birlikte sofraya oturdular ve her zaman yaptıkları üzere televizyonu açtılar. Kumanda annesindeydi. Kanallar geçip giderken görülebilenlere göre ülke çapında birçok gelişmelere imza atılmış, ekonomik ilerlemeler görülmüştü. “Her zaman olan şeyler,” dedi kadın gülümseyerek. Küçük kız, bu tür haberlerden tedirgin olurdu. Gelecek, akla gelen bir dizi kaygılardan oluşur ve beraberinde başarıya ulaşan yollar değil, bir düş seli getirirdi. Kaygıları patlatan hayali düşler, uygulamaya konulmadan beklemekten bitap düşerler, yerlerini doldurması güç boşluklara ve bir döngüye sebebiyet veren kaygılara bırakırlardı. Küçük kız patlama sesiyle irkildi. Annesi, başka bir haber kanalında durmuştu. Haber şeridinde “Hayatın cilvesi, tekrardan kazandık!” yazılı olan ve yerde yatan cesetlerin süslediği görüntüler mide bulandırıcıydı. İrkildiğini gören annesi “Güçlü ol,” dedi. “Güçlü olanlar hayatta kalır,” diye devam etti ve gülümsedi. Kız, başını salladı. “Evet, anneciğim”

Dikkatini tabağına verip yemeğini yemeye devam etti. Aklı tekrardan gelecekle ilgili düşüncelere kaydı. Çökmesi çok yakın gözüken bir baskı gibiydi. Şimdiden ağırlığını hissetmiş gibi omuzları çöktü, kamburlaştı. Yapabilecekleri basitti basit olmasına. Uyan, yemek ye, eğitim haneye git, geri dön, yemek ye, çalış ve yat. Hayatın hiçbir ağırlığından bahsedemez, “ama bunun olmasını istiyorum” diyemezdi. Adil görünüyordu. Annesi ve babası bütün ağır görünen işleri hallediyorlar, eve yiyecek getiriyorlar, temizliği hallediyorlardı. Ondan tek istedikleri kendi sorumluluklarını almasıydı. Çok adil ve kusursuz bir düzen. Kusursuz olduğunu düşünmüştü hep, aşılacak delikler barındırmayan, birkaç bacağı kopsa bile yerinden kıpırdamayan bir şey. Fakat aklına gelen ve bu kusursuzluğu boğazlayan bir şey vardı. Çok net, çok keskin ve çok göz ardı edilen bir şey. Bugün annesi burada olmasaydı bu kadar güçlü olmasını söyleyecek başka birisi mi olacaktı? Eve ekmek getirecek, onunla ilgilenecek başka birileri mi? Bunlar üstünde durulmaması gereken sorulardan olmalıydı. Çok kafa patlatlatmakla kalınır. Hem çok çalışacak ve iyi para getiren bir iş sahibi olacaktı. Kolaylık için azıcık zorluğa göğüs germek çok büyük bir şey değildi. Düşlerinde gördükleriyle sırıtırken yemeğinin bittiğini fark etti. Karşısında bulunan yakışıklı adama dönen gözleri, anın şokuyla gerildi. “Çok çalışmaktan olmalı,” dedi kız. Adam, “Efendim,” dedi. Kız, dalgın dalgın ‘yok bir şey’ dermişçesine ellerini salladı. Güzelinden bir restorandaydılar. İçki ve zihinler koyuydu. “En çok düşlediğin şey neydi?” diye sordu adam. Kız düşündü ve cevapladı. “İyi bir yaşantıya sahip olmak.” Adam güldü. “Şu ana göre basit bir istek.” Kız, adamın yüzüne sanki daha önce onu hiç görmemiş gibi baktı. Sevdiği kişi değildi. Arzuladığı kişi olamazdı. Zengin olması yeterli miydi yoksa? İçkinin verdiği derinlik ile düşüncelerinde buldu kendini. “Güçlü ol” diyordu annesi ona, ardından babası “Çok çalış, en iyisi ol” diyordu. Zihninin sularında yüzen bir soruya daldı. “Ne için anne?”, “Ne için baba?” Bu soruyu sorduğunu hatırlamıyordu. Sonra, soruyu soruşundan sonrası geldi aklına. Anne ve babasının yüzleri kararmıştı. Adeta sorduğu sorunun anlamsızlığını değerlendiriyor ve cevapları bilmemelerine karşın bildiklerini gösteren mimikler sergiliyordular. Kadın, gözlerini sildi. Seksenlerinde birisi, geçmişi için ne kadar üzülebiliyorsa o kadar üzülüyordu. Zamanın, sonu bilinmeyen bu at yarışına soktuğu insancıklardan olmuştu o da. Yelesini en kaliteli sprey ve tarakla parlatmak için kulvardan kulvara koşan bir at olmuştu. En sonunda engellerin en büyüğüne, zamanın kendisine takılıp bacağını kırmıştı.

5 Beğeni