Evde Nâlân

Selim’i çok seviyorum. ‘‘Yarın yeni tasolar gelecekmiş lan!’’ Diye bağırdı Selim çatlayan çocuk sesiyle. Ben de heyecanlıydım tabii ki. Bir ay öncesinden tasoların geleceği vakti biliyorduk fakat her gün heyecanlanıyorduk. Okullar kapandığından beri paramızı biriktiriyorduk. Zaten Ramazan da girince araya, bir şey alamıyorduk.

‘‘Doğru. İyi de para biriktirdik.’’

Dedim yerdeki ‘‘Evde Nalan’’ yazısına bakarken. Sesim, içimdeki duygularımı yansıtmadığından olsa gerek, pek de neşeli çıkmamıştı. Selim bunu hemen anladı.

‘‘Ne lan? Yoksa sen mutlu değil misin?’’

Dedi yeşil gözlerini bana dikerek. Benim gözüm ise hala sokağın taşlarındaydı. Bu sorunun cevabını ben de bilmiyordum. İçimdeki duygular yalan söylemişti demek bana.

Selim de hemen anlardı beni, on iki yıllık ömrümün yarısından çoğunu beraber geçirdik. Artık ben Selim’dim. O ise ben. Siyam ikizlerdik adeta. İlkokulda ilk reddedilme olayımda bile yanımdaydı. İlk tasoları elimize aldığımızda ve ilk vuruşumuzda beraberdik. Tasolar bize sanki gökten zembille inmişti. Ne olduğunu anlayamadım taso bağımlısı olmuştuk. Ama, bu hiç arkadaşlığımıza engel olmadı. Tatlı bir rekabetti aramızdaki, dostluğumuzun mezesiydi. Fakat sıkılmıştım taso işinden, gına gelmişti. Bir devlet memurunun, aynı şeyi on beş yıl yaptıktan sonraki yeni güne uyanışıydı benim ruh halim. Farklı şeyler denemek istiyordum, taso artık bana vizyonsuzluk gibi geliyordu. Çevremizdekiler artık futbolcu kartları biriktiriyordu, cipslerden yeni çıkmaya başlayan dövmeler alıyorlardı, eski moda da olsa misketlerle oynuyor, hatta atari oynuyorlardı! Bir kere denk geldim de, gerçekten asıl eğlence oydu. Çizgi film karakterlerini sen yönlendiriyorsun. Daha sonra gözüme tekrar ‘‘Evde Nâlân’’ kartı ilişti. Biraz utandım, gözümü kaçırdım. Yanaklarımın kızardığını fark edince de, biraz değil baya utandığımı anladım. Sanki ‘‘Nâlân’’ gerçekten de bana bakıyordu. Annemle giderken altında numara yazan yere atılmış kartları gördüğümüzde hemen yolumuzu değiştirir, böylece benim de görmemi engellemeye çalışırdı. Yine de görürdüm, çabaları boşunaydı. İlk defa uzun uzun kesiştik kartla. Altında bir numara yazıyordu. Ne olduğunu merak ediyorum. Nâlân ile sanırım evinde taso vuruşturacaktık. Yeni bir oyun arkadaşı fena olmazdı. Belki de annem Selim’i terk etmeyim, yeni arkadaş bulmayayım diye uzaklaştırıyordu beni o yerlerdeki karttan. Çünkü Selim, gerçekten iyi bir arkadaştı. Annem ise onu çok severdi, benden çok ona güvenirdi. Dışarı çıktığımız zaman camdan Selim’e bana göz kulak olması için tembihlerdi.

Bundan hoşlanmıyorum. Selim’in bazen bana babalık yaptığını, büyüklük tasladığını düşünüyorum. Ona söylemek istesem de vaz geçiyorum. Beni yanlış anlayacağından korkuyorum. Onu seviyorum, o benim en yakın ve tek arkadaşım. Beraber ayak parçaladık bu sokaklarda. Bu düşünceler havuzundan beni çekip çıkardı bir ses:

‘‘Hasan? N’oldu olum sana? Betin benzin attı? Tasolara mı canın sıkıldı yoksa, yarına kadar bekleyemeyecek misin? İki aşağı mahalleye gelmiş tasolar da, Bilal Amca’ya ayıp olur şimdi oradan alırsak. Hem orada kalmamıştır. Takma kafana, istersen dağılalım. Evde biraz oyalan. Akşama doğru yatarsın. Yarın da bayılana kadar taso oynarız!’’

Dedi sakin ve ikna edici bir tonla. Beni mutlu etmeye, beni üzdüğünü düşündüğü birtakım olaylara karşı yatıştırmaya çalışıyordu garibim. Ben tasolara üzülmüyordum. Aklım başka yerlerdeydi.

Selim her ‘‘Taso’’ dediğinde kendinden geçiyordu. Dostluğumuzun mezesi olmaktan çıkıp, bizi birbirimize bağlayan bir yapıtaşı olduğunu düşünmeye başladım. Eğer ki tasolar olmazsa, Selim ile ben de olmazdım herhalde

‘‘Tamam dağılalım o zaman.’’

Dedim her zamanki ses tonumla. Gözüm tekrar Nâlân’a çarptı. Bana, kendisini cebime atmam için çok yoğun baskı uyguluyordu.

‘‘Bu arada. Ben sabah dayımlara gideceğim. Öğle okunmadan gelirim. Oynarız.’’ Dedi elini dizlerine götürüp kalkarak. Daha sonra bana selam verdi evinin istikametine doğru sakince yürümeye başladı.

Nâlân ile baş başa kaldık. Utangaçlığım geçti, yerini küçük bir sırıtış aldı. Yeni bir oyun arkadaşım olacaktı. Belki o tasodan başka oyunlar da biliyordu. Kim bilir, belki de evinde atari vardır! Contra oynadığımızı hayal ettim de sabahlara kadar. Ne kadar da eğlenceli olurdu. İçimdeki tüm mutlulukla beraber kırmızı kartı, yeleğimin cebime koydum. Hızlı olmuştu, beklediğimden hızlı gelişti. Eve doğru giderken, hava kararmaya başlamıştı ve benim yüzümde bir çocuk masumiyetinin tatlı telaş izleri vardı. Kısa kumral saçlarımın arasından ter akmaya başladığını hissettiğimde, yürümekte olmadığımı, koştuğumu fark ettim. Sonunda Contra oynayacaktım. Veda edecektim Nidoran’a, Psydock’a, Vulpix’e… Evin kapısını açtığımda annemler ile kapıda karşılaştık.

Annemler bana komşunun düğünü olduğunu, dolapta yemeğin olduğunu söyledi. Babam ise bir şey demeden her zamanki sinirli ve acı dolu bakışlarıyla baktı yanımdan geçip aşağıya inerken. Tamam anlamında kafamı salladım anneme. O da beni alnımdan öpüp evden ayrıldı.

Evren bugün benim için her şeyi yapıyordu sanki. Üstümü bile çıkarmadan hızlıca çevirmeli telefonun başına geçip karttaki numarayı yazdım. Kalbim, Fatih’in Bizans surlarını vurduğu gibi atıyordu. Çok heyecanlanmıştım. İkinci çalıştan sonra telefon açıldı:

-Alo
-Nâlân?
-Şuan müşterim var canım. İki saate uğra buraya. Adresi veriyorum…

Dedikten sonra adresi verdi. Bir yere yazma gereği duymadım çünkü unutmam elde değildi. Beraber Contra oynayacağım kişinin adresini nasıl unutayım? Bir şey demek istedim fakat heyecandan ağzımı bıçak açmadı. Öylece kapattım suratına. Ayıp mı oldu, diye düşündüm bir-iki dakika fakat ben onun gönlünü alırım. Taso parama bir sürü abur cubur alırım ve beraber sabahlara kadar Contra oynarken yeriz. Annemlere Selimlerde kalacağıma dair bir not bıraktım ve evden çıktım.

Yaz rüzgarı, beni bir güzel ferahlatmaya başlamıştı. Nâlân’ın evi o kadar da uzakta değildi. En fazla yirmi dakika yürüyecektim. Buna da hayli hayli değerdi. Bakkala girmeden önceki köşede bir çocuk kalabalığı gördüm. Hava kararmışken bu kadar fazla çocuk görmek beni şaşırtmıştı doğrusu. Futbolcu kartlarını değiş-tokuş ediyorlardı, bazıları da taso oynuyordu. Gözlerimi ayırdım oradan. İlerde belirmiş olan bakkalın yanan ışıklarında çevrildi. Fakat kulağıma çok yakından tanıdığım bir sesin bağrışı geldi. Karşı kaldırımdan geldiğinden ve çevredeki çocukların da konuşmalarından dolayı sesin kime ait olduğunu tam kestiremedim. Bu yüzden sıradan bir merakla kafamı yavaşça çevirdim. Selim’i gördüm.

Beni ekmişti demek. Sürekli bana karşı gömdüğü futbolcu kartıyla oynayan çocuklarla beraberdi. Şerefsiz Selim. Demek ki onunla artık dost değildik. Mahalledeki başka çocuklarla ahbap olmuştu benden habersiz. Sinirlendim. Yanına gidip ona tokat atmak, yüzüne tükürmek istedim. Fakat yapmadım. Çünkü ben de yeni arkadaş bulmuştum. Kafama takmadan geçtim uzaklarından ve bakkala uğradım. Bir sürü abur cubur aldım.

Tam çıkacakken Bilal Amca arkamdan seslendi:

‘‘Tasolar geldi de, bitirdiler, hepsini aldılar hemen bu hergeleler. Serdar’a da bırakın, ona da ayırın dedim. Onun yerine aldık dediler. Aldın değil mi tasolarını?’’

Dedi Bilal Amca. Demek ki tasoları seçmişti Selim, benim yerime. Ama hiçbir şey neşemi bozamazdı. Varsın tasolar onların olsun. Ben sabahlara kadar Nâlân ile Contra oynayacağım.
‘‘Almadım Bilal Amca. Artık pek de kafama takmıyorum açıkçası, umrumda değil. Tasolar onun olsun, ben gecelere kadar atari oynayacağım artık.’’

Dedim kendimi avutmaya çalışarak. Üzülmüyor da değildim. Ekilmiştim ne de olsa. Tasolar için hem de. İki poşet dolusu abur cuburum olmuştu. Sikerler tasoyu! Benim Nâlân’ım var!

Çıktıktan sonra Selim’i diğerleriyle beraber omuz omuza gördüm. Gülüyorlar ve sevinç çığlıkları atıyorlardı. O an, yalnız kaldığımı hissettim. Bu koca dünyada o an her şey durdu. Avutamadım kendimi. Ben atari uğruna Selimden, o da benden yeni tasolar uğruna vazgeçmişti. Oysa ki oyunlara gerek yoktu beraber olduğumuz sürece. Başımı koyacak bir omzum olmadığını fark ettim. Selim beni unuttuysa, ben de onu unuturdum. Selim yeni arkadaşlar bulduysa, ben de bulurdum! Ve bulmuştum. Aklıma Nâlân geldi. Yüzümde tekrar bir tebessüm oldu. O, bana değer veriyordu ki hemen adresini verdi ve benim yanıma gelmemi istedi.

Nâlân benim en iyi arkadaşımdı. Mutluydum. Vızıldayan sokak lambalarının, akşamı yaran ışıklarının eşliğinde ilerlemeye başladım… Nâlân ile beraber Contra oynamak gerçekten zevkli olacaktı. Çok heyecanlıydım. Nâlân’ın tarif ettiği binaya doğru yaklaştım. Sokaktaki bazı büyükler, bana garipseyen gözlerle bakıyordu. Aldırış etmeden binaya yaklaştım ve binadan içeri girdim…

2 Beğeni

Çok güzeldi. Ellerine sağlık. İlk yenilen kazığı bu kadar alttan alabildiği için karakteri tebrik ettim. Ayrıca nefretini kusarken bana kahkaha attırdı.

Şu gözüme çarptı. Haberiniz olsun.

1 Beğeni

Öncelikle değerli yorumlarınız için teşekkür ederim. Yazım hoşunuza gittiyse ne mutlu bana. Alıntıdaki gözünüze çarpan detayı ise tam olarak göremedim. Biraz daha açıklayabilir misiniz?

1 Beğeni

Tamam fark ettim. Bilgisayarda gözükmüyordu belirtilen yer. Telefona geçince görebildim. Gözümden kaçmış. Hata için özür dilerim düzeltiyorum.

1 Beğeni