Fantazya Batıdan Doğmadı

Lafı ağzına tıkılıp duran benim burada değerli arkadaşım. Koskoca yazı yazdım, içinde tespitler de var örnekler de var çözümler de biraz gizli özne biçiminde de olsa var. Takdir eden oldu etmeyen oldu ama anlaşılmaz olmadığı ortada. “Nedir bu adamın öz derdi?” denilecek yerde içinden cımbızlama yapılıp yapılıp ağzıma ağzıma vuruluyor. Bu zaten forumda çok sık yapılıyor, görüyorum bunu. Hatta mesela sizinle ilk tanışmam da yine bir özden kopuk cımbızlama ile olmuştu. Onca iletiye rağmen sizinle diziden vurguladığım saçmalığı hiçbir zaman konuşmadık.

Çözüm aramayıp sadece tespit yaptığımıza ilişkin kararı siz mi veriyorsunuz? Ben kendimi bu sınırda durdurmak gibi bir kaideyle yazmadım. Niçin çözüm arayamayalım? Konunun çözüm arayışı da içerebilmesi için “Çözüm arıyorum ey ahali” diye başlık atmak zorunda mıyım?

Sonunda bir iki tavsiyesi olsun diye yazdığım bir yazıydı. Hatta insanlar yazdıkça tavsiyeler çoğalacaktı, ümidim buydu; ama iki üç yorumdan birinin bana ait olduğu bir münakaşaya dönüştü. Yahu benim asıl derdim çözümdü başından beri ama yirmi yorumda hâlâ tespit noktasında isek o çözüm zaten gelmez.

İki gündür Mermer Adam elimde sürünüyor. Çok acil söz hakkı doğmaz yine umarım çünkü ben artık kitaba döneyim diyorum. Hepinize sevgiler, saygılar…

Sizin sorununuz karşıt görüşlere tahammül edememeniz. Koskoca yazınız mantıklı tespitlerden değil, Doğunun fantazya geçmişini pohpohlamalardan, Batıyı ucuz ve kurnaz bir sokak satıcısına indirgemelerden ve bu ikisinin arasında fantazyanın günümüzüdeki durumuna ışık tuttuğuna kanaat getirdiğiniz bağlar kurmaktan ibaretti.

Bu başlıkta birçok kişi karşıt görüşlerini sundular, hepsine de “Ben bunu mu dedim Allah aşkına, ben onu demiyorum ki!” şeklinde itiraz ettiniz.

Hangi argümanınıza karşı çıkarsak çıkalım sürekli bir “cımbızlama” kampanyasına maruz bırakıldığınızı belirtiyorsunuz. Evet; uzun uzun yazılarınızı okuyup anlamayacak kadar cahil, öz derdinizi idrak edemeyecek kadar sığım. O yüzden sözlerinizi cımbızlamakla yetiniyorum. Beni çözdünüz!

Ork konusuna madem geri dönmek istiyorsunuz, olayların nasıl geliştiğini size özetleyeyim:

Kalbars: “Koskoca Galadriel’in anlamadığı işareti gerizekalı orklar çakıyor, nasıl iş bu anlamak mümkün değil”.

İletinizde bunun dışında pek başka bir içerik de yoktu, ne kadar aksini iddia etseniz de.

Abraxas: Orklar gerizekalı değiller, diğer ırklarla hemen hemen eşitler.

Kalbars: Tolkien’in Orkları Nazileri temel alarak yarattığına ilişkin, Hitler’den giren Nazi askerinin aptal olduğundan çıkan uzun bir yazı.

Abraxas: Katılmadığım noktalar var, şunlar şunlar.

Kalbars: Yahu konuyu çığrından çıkardınız!

Olayları istediğiniz gibi yorumlamakta özgürsünüz. Siz de sevgi ve saygılar. :slight_smile:

3 Beğeni

Ben bir süredir takip ediyorum ve @Kalbars’ın iyi niyetle bir şeylere başlasa da sonrasında aşırı alıngan davranarak konuları kişiselleştirdiğini ve bağlamdan kopardığını düşünüyorum.

Şimdi buna da “yok öyle bir şey” diyebilir ama şu var ki, birisi için çok açık olan bir şeyi başkası farklı anlayabilir ki bu da gayet doğaldır.

Mesela Ork meselesini okudum. Olay aşağı yukarı @Abraxas’ın özetlediği gibi gelişti. Aslında @Kalbars “Orkların anladığı bir şeyi Galadriel’in elli kere anlamış olması gerekiyordu” demeye çalışıyordu. Yani orkları aptal yerine koymak yerine, diğer ırklarla eş zekaya sahip Orklardan Galadriel’in daha zeki olmasını bekliyordu (ki aynı eleştiriyi Murat Sönmez de yapmıştı). Konu Nazilere filan gitti, sonra yine Kalbars’tan yine bana göre gereksiz bir çıkış geldi. Halbuki gayet de normal konuşuluyordu.

Neyse, ben şahsen yazdıklarından faydalansam da, tartışmaya girdiğim zaman garip bir tepki alabileceğimi düşünmeye başladım. Bu şekilde devam edilirse de ya kimse artık yanıt vermeyecek ya da terk-i diyarla sonuçlanacak kanısındayım.

Tekrar olacak ama sözlerimi şöyle kapatayım: Size göre bir ifadeyi çok açık şekilde belirtmiş olabilirsiniz. Ancak her zaman “o kadar da açık olmayabileceği” ihtimali var. O yüzden bence meramınızı en azından birkaç kere farklı sözcüklerle açıklamaya çalışmakta fayda var.

Örneğin:

“Yahu ben onu mu dedim Allah aşkına” yerine “Ben öyle demek istemedim aslında” demek bile çok fark ettiriyor.

Arz ederim. :slight_smile:

7 Beğeni

Güzel yazmışsınız. Elinize sağlık. Konuştuğum konu özünden saptığı zaman sinirlenmek gibi nahoş bir huyum varmış maalesef. Burada fark ettim. Bunu terk etmek üzerine çalışacağım.

Teşekkür ederim (Hepinize)

Daha güzel sohbetlerde buluşmak üzere…

3 Beğeni

Bizler gülünç buluyoruz ama Alman yazar H. G. Tannhaus, Dede Korkut Öyküleri ve Türk Mitolojisi’nden faydalanarak Anatolien Günceleri adlı polisiye-fantastik yazmıştır. Barış Müstecaplıoğlu’nun fantastik romanları beğenmiyorum çünkü Türk lehçelerinden, kültüründen ve mitolojisinden faydalanmamıştır. Fantastik kurgu seviyorum ama abuk sabuk hatta uyduruk fantastik eserleri okumuyorum. Ayrıca Yunan ve Roma Mitolojileri’nden faydalanarak hatta karakter ve mekan adları yabancı dillerdeki sözcüklerden seçilmiş eserlerden tiskiniyorum. Yerli Fantastik yazarlarımızdan Çağlayan Yılmaz, Ayça Mutlucan, Murat Kömür vs okuyunuz ki onlarla gururla kültürümüzden beslenmişler.

1 Beğeni

Çoğu şeyin kökeni doğudur. Mesela müzik doğu kökenlidir. Blues müzik dediğimiz şey aslen siyahi abilermizin ata sporudur. Nitekim pek çok rock ve metal müzik grubunun doğu müziğine hayran olduğu biliniyor. Mesela Led Zeppelin(Kashmir), Rainbow(Stargazer, Gates of Bablyon ) tabi bu gruplar bu müzik türlerini batılaştırmanın yollarını da bulmuşlardır her şeyde olduğu gibi. Tabi çoğu şeyin doğu kökenli olması batının kültürsüz sonradan görme bir toplum olduğu anlamına gelmez. Onlarında dünyaya kazandirdiği pek çok şey var.

1 Beğeni

Hiç şüphesiz. Cevherleri işleyip mücevher haline getirmek, dünyayı çok-sesli, çok renkli, çok daha hoş yapar. Doğu dünyası da cevherlerini güncel zevk ve tercihlere uyumlu mücevherlere dönüştürmesini bilmeli ve tatbik etmelidir. Bunun için zihnen bir eksiği bulunmaz, sadece biraz inanç ve gayret göstermesi yeterli olacaktır.

(Örnek olarak seçtiğiniz şarkılar çok güzel) :blush:

2 Beğeni

Yazdıklarınızda pek çok haklılık noktası var Onur Bey. Fakat şunu hatırlatmak istiyorum, Alladdinin Sihirli Lambası Binbir Gece Masallarını derleyen bir fransız tarafından yazıldı, Doğu kaynaklı değil. Yanlış hatırlamıyorsam Simbatta öyleydi.

İlyada Odysseia Yunan kaynaklı, bizden saymalarına gerek yok benim kanaatimce. Ama bu toprakların eserleri sahip çıkmalıyız.

Bu bizde fnatsatık olmadığını söyleyen şahsa cevaben şunları eklemeliyim, bizdeki yaratılış mitolojisi batı medeniyetlerinde yok. Amerikada yok. Ama onlar yazar biz hayranlıkla okuruz çünkü bizde artık din kavramı mitolojiyi baskıladı. kurmaca olduğunu bilsek bile evrenin yaratılışını farklı bir kaynağa bağlayamıyoruz eserlerimizde. ( Dini kaynaklarda menkibeye kayıyor.) İşlense neler çıkar ama bu ülkenin okumuş kesimi bile geçim derdinden bunlarla uğraşamıyor. ( Kendi nezhimde çok iyi biliyorum bunu) Diğer bir yandan günümüz kadın savaşcı/güçlü karakterlerini öne çıkaran eserler de vardı bizde. Doğrudan ana kahramanı kadınlar olan Altay destanları buna örnektir. Söylediğiniz gibi öyle batının yaptıklarını hayranlıkla izlememize gerek yok.

Buna karşın ( Ben edebiyat öğretmeniyim, Japon mitolojisinden Afrikaya kadar tüm destanları okumuşumundur. Konuyu bizzat kaynaklarıyla açıklayabilirim.) bizde fantastik eser olmadığını söylüyorsa bu şahıs cahilin tekidir çok açık söyleyebilirim. Şöyle gidin bir divan edebiyatından başlasın bakalım okumaya gerçekçi bir tek şey bulacak mı?

NOT: Dede Korkut Hikayelerine laf ettirmem. Bizim için eşsiz bir külliyattır, modern edebiyata hızla uyarlanması gerekir. Ama kimse gidip bir meleği Neil Gaiman gibi modern eserlerine espirili bir karakter olarak dahil edemez. (Azrail Deli Dumrul hikayesini kast ediyorum.)

2 Beğeni

Değerli katkınız için çok teşekkür ederim hocam. :pray:

Antoine Galland ile ilgili bilgimde hatalar olduğunu da öğrendim yazdıklarınızdan. Okuyanlardan özür dilerim.

Ben şöyle biliyordum; kendisi Binbir Gece Masalları’nı, derlenmiş bir Arapça metinden Fransızca’ya, bakarak çevirmişti. “Histoire d’Aladin ou la lampe merveilleuse” başlığı ile eklediği hikâyeyi de diğer birkaçı gibi sözlü aktarım yolu ile öğrenmişti ve ilave etmişti; zira Doğu hikâyelerine büyük hayranlık duyan şarkiyatçı bir arkeologdu. Akademik çalışmaları vardı ama edebî yaratımları yoktu.

Siz, Alaaddin’in onun yaratımı olduğunu söyleyerek buradaki hatamı düzeltmiş oldunuz. Ben sadece bir okuyucuyum. Sizin eğitimci bilginiz benim için daha muteberdir. Bilgimi güncelliyorum. Teşekkür ederim. :pray:

1 Beğeni

Türkiye’de Tanzimat ile birlikte edebiyatta da bir devrim yaşandı ve cinler, periler, gulyabaniler, upirler(vampir), cadılar, hortlaklar bilinçli olarak kenara bırakıldı.

Bu temaların gericilik ile özdeşleştiği düşünüldü ve sözlü edebiyat geleneklerinden bazılarından vazgeçildi çünkü toplumun hızlı bir şekilde dönüşmesi, aydınlanması ve eğitimlesi gerekiyordu. Evliya Çelebi’de dahi küplere binerek uçan cadılar mevcuttur. Fakat halk bu temalara kurgu olarak bakmıyordu bunları gerçek kabul edip inanıyordu. Bu nokta anlaşılıyordur umarım.

Mesela Kanuni döneminde kadı defterlerinde hortlak kayıdı var. Halk şikayet ediyor ve hortlak kazıklamak için ödenek gönderiliyor. Lakin burada bir kurgudan, edebiyattan söz edemeyiz hortlak meselesi burada somut bir durum, halk buna inanıyor yani.

Edebiyat kısmı daha çok sözlü anlatılardan ibaret, bu ne kadar değerlidir tartışılır.

Tanzimatta edebiyatın halkı eğitmek için kullanılmasına karar verildi, Gulyabani gibi eserlerde bu temalarla açık bir şekilde dalga geçildi. Gerici temalar olarak anlatıldı.

Bu konu üzerine gerçekten çok fazla çalışma var. Biraz araştıran herkes bulabilir bence. Youtube’da da Ceren Sungur ve Mehmet Berk Yaltırık Hoca’nın bu konuyu konuştukları bir yayın mevcut.

Ben istisnasız herkese Tanzimat dönemini okumalarını tavsiye ederim, ekonomiden edebiyata kadar neredeyse her meselenin dönüm noktası orası.

2 Beğeni

Nispetten doğrudur söylediğiniz, bu iki hikaye binbir gece masallarının orijinal versiyonunda yok. Fransız Araştırmacı binbir geceyi çalışırken bundan etkilenerek iki hikaye daha ekliyor kitabına diyor Seyitoğlu. Bu masalların daha önce hiçbir anlatı da rastlanmadığını da okudum. bence de mantıklı neden derseniz, mesala bizde Köroğlu var, yazıya geçirilmeden önce farklı bölgelerde anlatılır varyantları. Araplarda leyla ile Mecnun birçok milletin edebiyatına girdi ama bu iki öykü (yanılmıyorsam Simbatta vardı, bakmak lazım.) yazarın kaleme alınmasından sonra duyuldu, batı tarafından yayıldı.

Akademik bilgiler eskide kaldı benim de. Benim bilgilerim tamamen doğudur demek yanlış olur. Tekrar bakılması daha sağlıklı olacaktır. Neticede hepsi aynı Onur Bey, batı yakında bizim Yaratılış Destanını çeker, kendi mitolojisi diye satarsa şaşırmam. (Gerçi şimdi çektikleri Güç Yüzüklerinden daha iyi bile olur) Biz yapmadığımız sürece bir şey de diyemeyiz.

Böyle bir konuya değindiğiniz için teşekkürler.

2 Beğeni