Babamıza yakarışlarımızın bir sonu yoktu. Hatırlıyorum da dokuzuncu yaş günümde bile ablalarımız, toplanmış yalvarıyorlardı. Yüzeye çıkmamıza izin verilmiyordu. Babamız hiç istifini bozmadan anlatıyordu Küçük deniz kızının hikâyesini. Defalarca dinlemiştik bunu. Bizden çok önce yaşayıp âşık olduğu adam için denizlerimizi terk etmişti küçük deniz kızı. Yaşasaydı, bize yaşattıklarına üzülürdü. Ama Kimse aşkını kendinden sonrakileri düşünerek yaşamaz.… (DEVAMI…)
Elinize sağlık. Naif bir öykü okudum. Okurken, hemen ikinci paragraftan itibaren de güzel çizimler ve yazının yeniden gözden geçirilmesiyle, hoş bir çocuk kitabına dönüşebilir düşüncesi aklımdan geçti.
Çirkin ördek yavrusunu da hatırladım
Bana göre, yazım hatalarınızı saymazsak, eksik kalan yer, görünüşünden dolayı hissettiği olumsuzluğun aslında taşıdığı kabuğun değerini anlayarak olumluya çevrildiği düşüncesinin az vurgulanmış olması.
Öykünün ana temasını oluşturan kısım bence bu ve sanki üzerinden hafif geçilmiş.
Mesela “Haklıydılar da ben birinin görüp aşık olacağı türden bir deniz kızı değildim” cümlesi, kabuklu Deniz kızının üzüntüsünü anlatırken, kabuğu sayesinde kurtardığı insanoğlunun ona kattığı değeri daha çok anlatsaydınız, okuyucu bu üzüntünün kaybolup gittiğini hissedebilirdi.
Deniz kızlarının ille de dayatılmış güzellik algısında olması gerekmediğini belirtmenizi sevdim. Standart bir deniz kızı hikayesi değildi. Konu çok güzeldi fakat biraz daha uzasaydı mesela? Çocuğun büyüdüğüne de mi şahit olsaydık? En azından çocuk deniz altına indiğinde onun diğer deniz kızları tarafından nasıl karşılanacağını da mı görseydik? Tabii sonuç olarak bu yazarın takdiridir. İmla hataları biraz gözüme batsa da gelecek öykülerde buna daha çok dikkat edeceğinizi düşünüyorum. Kaleminiz daim olsun.
Selam,
Önce işler biraz hızlı mı gidiyor acaba diye düşünsem de finali son derece güzel geldi öykünün.
Mülteci sorununa yaptığınız göndermeyi çok beğendim.
Elinize sağlık.