Sonbahar beraberinde insan selini de Göreme’den silmiş; yerini dingin, tatlı bir sessizliğe bırakmıştı. Kemâl’in uzaktan devasa peri bacalarının görülebildiği kuytu yerde, elleri arkasında bir aşağı bir yukarı yürüdüğü o gün, hava kış gelmeden son bir iyilik yapmak istermiş gibi açık ve güzeldi. Güneş batıya geçmişti ve kızıl bir ışıkla parlıyordu; bulutlar eflatunla yavruağzının pastel rengi… (DEVAMI…)
Merhaba. İnsanın kıskançlık hastalığına yakalandığı zaman en yakınını bile tanıyamadığını görüyoruz. Öyküde de öyle olmuş. Kemal, Murat’ı fazlasıyla kıskanmış lakin Murat öylesine haklı, öylesine enerjisi yüksek ve açıkça iyi birisiymiş ki peri bacaları ordusu dahi korumuş onu. Ama bilemeyiz peri bacaları bir olup belki de Kemal’i katil olmaktan korumuş ve kendi gerçekliğiyle yüzleştirerek aslında ona bir nevi iyilik yapmış da olabilirler. Bunu tercih ederdim. Kaleminize sağlık. Kısa ve etkileyici bir öyküydü. Sevgiler. Merve Aydın.
Ben aslında Kemal’i Poe’nun ya da Dostoyevski’nin kaleminden çıkan yarı deli, kendi kuyusunu kazan bir karakter gibi hayâl ettim ama yazdıktan sonra peri bacalarının gerçekten de olaya müdahil olduğuna inanmadım değil
Bu belirsizliği, ya da iç içeliği mi demeliyim, hissettirebilmeyi istemiştim, başarabildiysem ne mutlu
İlk kısım, özellikle de bakkal muhabbeti yazarken bana da basit gelmişti. Ama anlatmak istediklerim bunun devamında olduğu için çok da ayrıntıya girmekten, dallanıp budaklandırmaktan kaçındım.