Gonzolar

Konak Sanayi’deki Gonzolar kulüp evi sıcaktan yanıyordu. Bütün vantilatörlerin son sürat çalışması bile herhangi bir serinlik yaratmamıştı. Motorcular tişörtlerini fırlatıp atmışlar, altlarında şort üstlerinde çıkarmaya kıyamadıkları deri yelekleriyle duruyordu. Göğsünde al bayrak, sırtında kulüp logosu olan bu yelekleri namus kabul ederlerdi.

“Buraya klima lazım,” dedi Yanki. On dokuz yaşındaki delikanlının ilk göze çarpan özelliği üç numara kesilmiş mohikan saçıydı, biraz dikkatli bakarsanız sağ elindeki GOMK dövmesini de görebilirdiniz.

Kulübün başkanı, ıstakasıyla atışını yaptı. Topların gittiği yerden memnun görünmüyordu. “Oğlum kaç defa söyleyeceğim?” dedi doğrulurken. “Koca mekan burası, klima hiçbir işe yaramaz.”

Başkan kaybettiği için asabiydi, Yanki gözlerini devirdi. Bilardo oyunun izlemeyi bırakıp armut koltuklardan birine çöktü. Yanındaki armutta Zeze ipnotize olmuş gibi telefonuna bakıyordu. Yanki, arkadaşının omzunun üstünden ekrana göz attı. “Instagram bağımlısısın sen. Ekran süren kaç?”

“Beş saat falan.”

“Çüş! Yapışcan yakında ona. Sorsalar kulüpte sosyalleştim dersin.”

Zeze telefonunu kilitleyip cebine koydu. “Seferihisar’a gitmemiz lazım.”

“Ne? Şimdi mi?”

“Evet.”

“Oğlum Seferihisar ebesinin nikahında.”

“Abartma, elli kilometre. Bir saate oradayız.”

Yanki biraz düşündü. “Tamam lan niye olmasın? Hem denize gireriz. Piştik burda.”

Tek kelime daha etmeye ihtiyaç duymadan beş dakika içinde yollara düşmüşlerdi. Otobanda giderken Zeze benzinin azaldığını gördü. Arkadaşına işaret etti ve ilk benzinlikte mola verdiler. İki chopperın birlikte sürmesi, benzin istasyonunda epey ilgi uyandırdı. Pompacılar etraflarına toplanıp motorlar hakkında sorular sormaya başladılar.

Meraklı benzincileri atlatıp tekrar yola çıktıklarında Yanki, motorundan acayip bir ses geldiğini fark etti. Sağa çekip incelediler ama görünürde problem yoktu. “Biz niye Seferihisar’a gidiyoruz?” diye sordu Yanki.

“Hani aylardır stalkladığım kız var ya… Birkaç haftadır mesajlaşıyoruz onunla. Seferihisar’daymış. Ben de o tarafa gelicem yazdım. Arkadaşlarla falanca plaja geçiyoruz, yanımıza uğra dedi.”

“Senin bu kız düşkünlüğün başımıza iş açacak…” dedi Yanki, kaskını takıp gaza basmadan önce.

Biraz sonra Seferihisar sahili ufukta görüldü. Zeze, denizin güzelliğiyle büyülenmişken büyük bir gürültü duydu. Arkadaşının motoru aniden durmuştu. Otoyolun kenarından, geride kalmış Yanki’nin yanına sürdü. “N’oldu lan?”

Sıcaktan bunalan Yanki üstündeki her şeyi çıkarmış, belden yukarısı çıplak halde motorun başına eğilmişti. “Ne bileyim ya!” dedi. “Vites değiştirebiliyorum, gaz verince normal şekilde bağırıyor da ama teker dönmüyor.”

“Zincir mi attı acaba?”

“Yok oğlum ne zinciri, bisiklet mi bu? Hem öyle olsa sallanırdı, şu an normal gerginlikte. Vites balatası sıyırmış olabilir.”

“Eeee ne yapacağız şimdi?”

Yanki motorunu yolun kenarına kilitleyip Zeze’nin arkasına bindi. “Sür. Tamirci getireceğiz mecbur.”

                                     *  *  *

İki Gonzo şehir merkezinde kırk beş dakika kadar dolandılar. “Koca Seferihisar’da bir tane mi açık motorcu olmaz?!” diye söylendi Yanki.

“Çok sıcak,” dedi arkadaşı, sanki bu bir açıklamaymış gibi.

“Sen gitseydin ya kızın yanına.”

“Asla. Aynı yeleği taşıyorsak kardeşiz. İnsan hiç kardeşini bırakır mı?”

Yanki gülümsedi. “Senden adam olacak ha…”

Son atışları, merkeze epey uzak kalan bir tamirciydi. Yanki, onun da kepenklerinin inik olduğunu görmek istemiyordu. Şansına, yaşlıca bir ustanın işlettiği küçük dükkan açıktı. Delikanlı, “Selamünaleyküm,” diye içeri daldı.

“Ve aleykümselam,” dedi adam.

“Usta vallahi bir saattir açık motorcu arıyoruz. Seni karşımıza Allah çıkardı.”

“Havadan. Hepsi erkenden kapatıp gitmiştir.”

Zeze gülümsedi. “Söylemiştim.”

Yanki, motorun durumunu özetledi. “Getirin, bakayım.” dedi usta.

“Getirebilsek getirirdik,” dedi Zeze. “Gitmiyor motor.”

“O zaman yapabileceğim bir şey yok.”

Yanki sinirlenmiş görünüyordu. “Ne demek yapabileceğim bir şey yok? Kamyonet falan ayarlayamaz mıyız?”

“Bende yok. Siz ayarlayabiliyorsanız getirin, bakayım makinaya.”

Zeze’nin adamın üstüne atlayacakmış gibi duran arkadaşını kolundan tutması gerekti. “Tamam usta. Kurtarıcı çağıralım biz madem.”

“Buralarda bulamazsınız bu saatten sonra. Anca yarın. Ya da İzmir’den gelecek.”

“Eyvallah usta,” dedi Zeze. “Sağ olasın.” Yanki’yi sürükleyerek dükkanın dışına çıkardı.

“Yeminle ben bu adamı döverim,” dedi Yanki.

“Sakin ol, tamam… Belli ki bu herif bizim işimizi çözmeyecek. İzmir’den kurtarıcı çağırmak yerine bence geri dönelim. Yarın sabah erkenden çavuşun römorkunu alıp geliriz. Kulüptekiler tamir eder zaten. Motoru bağladın nasıl olsa…”

Yanki biraz düşündü. “Siktir et, geri dönmeyelim. Zaten bir şey de yaptığımız yok, bütün gün boş boş otur… Geldik o kadar, sür sahile. Stres oldum zaten. Rahatlayalım biraz.”

                                     *  *  *

Beach Club’a giren iki Gonzo, bandanaları, güneş gözlükleri ve deri yelekleriyle oldukça dikkat çekiyordu. Kızı etkileyeceğini uman Zeze bundan şikayetçi değildi. Yanki’nin kafasındaysa motoru vardı, arkadaşını takip etti yalnızca.

Zeze, sahilde güneşlenen bir arkadaş grubunun yanına yürüdü. “Selam Açelya!”

Yanki, uğruna Seferihisar’a geldikleri kızı şöyle bir süzdü. Fiziği gerçekten güzeldi, yüzü de fena sayılmazdı. Muhtemelen fotoğraflarda daha iyi görünüyordu. Açelya şezlongdan kalkıp Zeze’ye sarıldı. “Size bahsetmiştim,” dedi arkadaşlarına. “Bir süredir Insta’dan konuşuyorduk.”

Sırayla herkesle el sıkışıp boş bir şezlonga oturdular. “Sizinle can dostum Yanki’yi tanıştırayım,” dedi Zeze.

“Yanki mi?” diye sordu içlerinden biri.

Genç motorcu açıklama ihtiyacı hissetmedi. Yeleğindeki lakap yamasını gösterdi sadece. “Yanki.”

“Siz bir kulübe mi üyesiniz?” diye sordu bir başkası.

“Evet, Gonzolar Motosiklet Kulübü.”

Zeze onu dürttü. “Gülümse biraz,” dedi fısıldayarak. “Herkesi korkutacaksın.”

Açelya’nın arkadaş grubu Yanki’ye fazla kalabalık gelmişti. “Hemen ahiret suallerine başladılar.”

“Bana sosyalleş diyordun ya?”

“Kulübün içindeydi o.”

“Arada kırk yaş üstü adamlar yerine kendi yaşıtlarımızla takılsak ölmeyiz.”

“Burası fazla sıcak.”

Zeze, fısıldaşmaya devam ederlerse oldukça itici görüneceklerini tahmin edip Açelya’ya döndü. “Uluslararası ilişkiler okuyordun, değil mi?”

“Aynen,” dedi kız. “Siz ne okuyorsunuz?”

Gonzolar birbirlerine baktılar. “Orayı fazla sorgulama,” dedi Zeze gülerek.

“Sana etrafı gezdirmemi ister misin?” diye sordu Açelya. İkisi kalkıp gidince Yanki diğerleriyle yalnız kaldı.

“Ben de motor ehliyeti almayı düşünüyorum,” dedi kara kuru bir oğlan. “Ne sürüyorsun?”

“EN500 ama yolda kaldı. Yarın römorkla alıp İzmir’e götürücez.”

“Ben racing almayı düşünüyorum.”

Yanki çocuğu sevmemişti. İstediği motoru aldıktan birkaç hafta sonra virajın tekinden uçacağı kesindi. Boş boş etrafa bakarken bir garson gördü. Garsonu eliyle çağırdı. “Bol buzlu bir bira alabilir miyim? Giyinme kabinleriniz nerede bir de?” Mayosunu giyip denize atlamak rahatlamasını sağlayabilirdi.

Garson, gergin bir şekilde etrafına bakındı. “Normalde gitmeniz gerekiyor ama yeleğinizi çıkarırsanız görmemiş gibi yapabilirim,” dedi.

Yanki şezlongdan kalkıp ona doğru birkaç adım attı. “Hayırdır, neden?”

“İşletme politikası. Birkaç defa motorcular mekanda sorun çıkardı, patron da yasakladı.”

Yanki diğer garsonların etrafına toplandığını fark etti. Sanki onu çembere alıyorlardı. Birlikte oturduğu gençler gergin bir merakla neler olacağını izliyordu. “Beni şu patrona götürün bakalım,” dedi. “Bütün motorcular aynı değil sonuçta.” İçinden Zeze’ye kızıyordu. Sen kızla yiyiyşcen diye uğraştığımız şeylere bak, dedi kendi kendine. Yine de o an yapabileceği daha iyi bir işi olmadığını farkındaydı.

Club’ın sahibi, Yanki’yi ofisinde ağırladı. “Bak kardeşim,” dedi. “Seferihisar sessiz sakin bir yer. Bela istemiyoruz. Lütfen…”

“Abi iyi de biz bela çıkarmaya gelmedik ki. Güzel güzel oturuyorduk, senin garsonun bizi kovmaya kalktı.”

“Tecrübelerimizden dolayı böyle bir kural koyduk, yelekle giremezsiniz.”

“Bak abi, bizde yelek namustur. Ben senin namusuna dil uzatsam ne yaparsın? Sinirlenirsin değil mi?” Yanki sakinleşmek için derin derin nefes aldı. “Abi burada problem çıkaranlar hangi kulüptendi? Gomk’tan değildi, de mi?”

“Kardeşim biz Gomk’un yediği haltları da biliyoruz, sen merak etme. Buraya gelenler Sükunet’tendi. Sarhoş olup ortalığı birbirine kattılar.”

“Bir yanlışın var. Sükunet uzun zaman önce İzmir’den sürüldü.”

“Sırtlarında Sükunet yazıyordu,” dedi garson. “Bir aydır ara ara görünüyorlar.”

“Kahretsin,” diye mırıldandı Yanki. “Sükunet, Seferihisar’daysa bu bela demektir. Benim acilen arkadaşımı bulmam lazım.”

                                     *  *  *

“Peki motor sürmek tehlikeli değil mi?” diye sordu Açelya. Dubada uzanmış, kafasını da Zeze’nin kucağına koymuştu.

“Benim için meditasyon yapmak gibi,” dedi delikanlı. “Hayattaki yerini aramak için, kendini bulmak için bir yöntem. Hem biz spor motor sürmüyoruz ki. Çok kaza olmuyor o yüzden. Asıl tehlike motorlar değil, insanlar.”

“Nasıl yani?”

“Diğer kanunsuzlar yani. Geçmişten gelen birtakım kavgalar var. Bir bakmışsın etrafın düşmanlar tarafından sarılmış, dövüşmekten başka şansın yok.”

“O zaman neden bunu yapıyorsun?”

“Çünkü Gonzolar benim bildiğim tek aile. Bence insan sevdikleri için mücadele etmiyorsa yaşamanın bir anlamı yoktur.”

Açelya etkilenmişti. Elini uzattı ve kibar bir hareketle Zeze’nin başını aşağı eğdi, böylece iki gencin dudakları kavuştu.

“Dudaklarında çilek tadı var,” dedi Zeze keyifle.

“Seninkiler benzin kokuyor.”

“Yanki’nin motorunu tamir etmeye çalıştık,” dedi Zeze. Utanmıştı. “Çok mu kötü?”

Açelya gülerek doğruldu ve onu tekrar öptü. Uzun bir öpücüktü bu. Ancak sahilden gelen bağırışı duyunca ayrıldılar. “Ne oluyor?” diye sordu kız.

Zeze, arkadaşının kollarını sallayarak hoplayıp zıpladığını gördü. “Yanki bu. N’oldu acaba?” Seferihisar’a gelmekteki amacına ulaşmıştı, hatta bunu bir adım ileri götürmesi de mümkündü. O an kesinlikle dubadan atlayıp kıyıya yüzmek istemiyordu. Yanki’ye beklemesini işaret etti ama genç adam sakinleyecek gibi görünmüyordu. O sırada iki tekne motorunun gürültüsü kulaklarını doldurdu.

Teknelerden biri dubaya yanaştı. Üstünde deri yelekli üç adam vardı. Zeze, Sükunet yazılı yamaları görünce başlarının belada olduğunu anladı. “Çavuşumuz görüşmek istiyor,” dedi tekneyi kullanan, tehditkar bir sesle.

                                     *  *  *

Yanki, arkadaşının sahilde bıraktığı yeleği eline aldı. Kıyıya yanaşan teknedeki Sükunet üyeleri etrafını sararken tek yapabildiği bu olmuştu. “Mekana karadan girmemizi yasakladılar, biz de denizden geldik.” dedi biri. Kahkaha attı. “Çavuşumuz görüşmek istiyor.”

Kavga etmek işe yaramazdı, adamlar onu yaka paça eder, yine tekneye bindirirdi. Sinirle burnunu çekti, halbuki tek istediği birasını içmek, denize girip serinlemekti. “Davete icabet sünnettir,” deyip tekneye bindi.

Açıktaki küçük bir yata doğru ilerlerken “İstersen elindekini senin için tutalım,” dedi adamlardan biri.

Yanki’nin kaşları çatıldı. “İstemez.” Yatta onları sadece çavuşun değil, Zeze ve Açelya’nın da beklediğini gördü. Açelya epey korkmuşa benziyordu. “Kızdan ne istediniz lan tırşikler?!” diye haykırdı Yanki.

“Bir şey yapmıyoruz ya,” dedi çavuş. “Misafir ettik sadece.”

“Misafirliğin kısası makbuldür,” dedi Zeze, Yanki’nin uzattığı yeleğini giyerken. “Salın bizi gidelim.”

Çavuş, koca göbeğini titrete titrete kıkırdadı. “Buradan kıyıya kadar yüzecek misin? Hem tuzlu su yeleğine hiç iyi gelmez.”

“Bizden ne istiyorsunuz?” diye sordu Yanki.

“Sizden istediğimiz bir şey yok. Abilerinize haber gitti zaten. Sükunet’in İzmir yaması takmasını kabul edecekler ve bunu bütün motor camiasına duyuracaklar. Biz de kılınıza bile dokunmadan sizi serbest bırakacağız.”

Güvertenin altında bir oda vardı. Üç genci oraya kilitlediler. Açelya ağlamaya başladı. Yanki gözünü tavana dikmiş, konuşmadan bekliyordu. “Çavuş bir şekilde bizi kurtarır,” dedi Zeze.

“Çavuş yukarıdaki değil mi zaten?” diye sordu Açelya.

Zeze açıkladı. “O karşı tarafın çavuşu. Bizim de çavuşumuz var.” Bir an duraksadıktan sonra “Soğukkanlılığımızı koruyalım,” diye ekledi.

“Başlarım soğuğuna da kanına da,” diye çıkıştı arkadaşı. “Başımıza ne geldiyse sen tikinin birine yumulucan diye geldi zaten.” Kızın orada olduğunu hatırladı. “Kusura bakma Açelya, seninle ilgisi yok.”

Açelya ilk anki korkusunu atmış, gözyaşlarını silmişti. “Problem değil,” dedi odayı incelerken.

Şimdi Zeze de bağırıyordu. “Asıl senin dandik motorun çalışmadığı için bütün Seferihisar’ı dolaşmak zorunda kaldık. Kesin o sırada fark ettiler bizi!”

Arkadaşı onun yakasına yapıştı. “Ulan sen ne yüzsüz herifsin? İnsanlık yaptım da yanında geldim! Bu heriflere yalnız yakalansan ne olacaktı?”

“En azından kafamın dibinde böğüren bir mağara adamı olmazdı!” dedi Zeze, diğerinin ellerinden kurtulmaya çalışırken. Kollunu savurdu, parmaklarından biri istemsizce Yanki’nin gözüne geldi. Canı acıyan Yanki onun karnına sağlam bir yumruk geçirdi. Zeze de ona vurmaya başlayınca odadaki her şeyi devirerek yere düştüler.

Boğuşmaktan yorulup birbirlerini bıraktıklarında, Açelya’nın devrilen dolaplardan birini incelediğini gördüler. “Kırılmış,” dedi kız. Elini içeri sokup biraz yokladı ve bir zıpkın takımı çıkardı.

“Kullanmayı biliyor musun?” diye sordu Zeze.

O sırada kapı açıldı. Sükunet’ten biri kamaradaki gümbürtüyü duyup kontrole gelmişti. Açelya hızlı el hareketleriyle zıpkını kurdu ve adamı bacağından vuruverdi. Oğlanlar şaşkınlıkla izliyordu. “Ben burada yaşıyorum,” dedi. “Tabii ki zıpkın kullanmayı biliyorum.”

Yanki yerdekini kafakola aldı, bağırmaması için ağzını kapadı. “Ses çıkarırsan kendi kanında boğulmanı sağlarım, anladın mı?” Adam can havliyle başını salladı. Yanki, Açelya’ya döndü. “Bu şeyi bacağından nasıl çıkaracağını da biliyorsundur herhalde?”

“Daha önce sadece balıklardan…” Adamın bacağına eğildi. “Ağzını sıkı kapasan iyi olur.”

Yanki onun dediğini yaptı. “Çıt çıkarmıyoruz, değil mi?” diye sordu fısıldayarak.

Genç kızın tek hamlesiyle şiş, geride derin bir iz bırakarak, Sükunet üyesinin bacağından kurtulmuştu. Bikini giydiği için motorcunun kanı bütün vücuduna bulaştı. Tiksinse de şu an için anca en küçük derdi olabilirdi bu.

Yanki, adamı kafakolda tutmaya devam ederken Zeze onun üstünü aradı, bulduğu bıçağı arkadaşına gösterdi. “Kasaturaya gel…” Açelya’ya hava atmak için “Ben de bunu çok iyi kullanırım ha,” diye ekledi.

Yanki dişlerini gıcırdattı. “Bari şu durumda flört etme.”

“Bence sevimli,” dedi Açelya hafif bir tebessümle. Deminki halinden eser kalmamıştı.

Yaralı adamı içeri kilitleyip kamaradan çıktılar. Başka biri, geri dönmeyen arkadaşını kontrole inmişti. Açelya’nın zıpkını, Zeze’nin kasaturayı, Yanki’nin de gardını kuşanmış halde üstüne geldiğini görünce arkasını dönüp kaçmaya başladı ama tam baldırından vurulup yere devrildi.

Adam çığlık atmaya başlayınca bu defa şişi çıkarmakla uğraşmadılar. Zıpkını orada bırakıp merdivenlerden yukarı koştular. Yanki vahşi bir hayvan gibi güverteye atladı. Yumruğunu yiyen ne olduğunu anlamadan kendini yerde buluyordu. Zeze, arkadaşının yarattığı kargaşadan faydalanıp çavuşa arkadan yaklaştı ve bıçağı adamın şah damarına dayadı. “Yaşamak istiyorsan durdur onları.”

“Geri çekilin!” diye bağırdı çavuş. Sükunet üyeleri güvertenin kenarlarına dağıldılar, Açelya da rahatça dışarı çıkabildi.

“Başkanın pek memnun kalmayacak ha?” diye dalga geçti Zeze. Diğer ikisi, onları buraya getiren küçük teknelerden birine atladılar.

“Peki bunu kullanmayı biliyor musun?”

Açelya, motoru çalıştırırken kıkırdadı. “Evelallah.”

Yanki kahkaha attı. Sabahtan beri ilk kez keyfi yerine gelmişti. “Sen hakikaten delikanlı kızmışsın.”

Zeze, Sükunet’in çavuşunu fırlattı. Motorcuların arasından arkadaşlarının yanına koştu. O da bindiğinde hızla uzaklaşmaya başladılar. İki Gonzo da epey bere almıştı ve bunların küçük de olsa bir bölümü kamarada birbirlerine girdiklerinde olmuştu. Bir an birbirlerine baktılar, sonra “Kardeşim!” diye haykırarak sarıldılar.

Açelya onları izliyordu. “Vay… Bromance ha?” Hep birlikte güldüler. “Plaja sürüyorum. Bütün eşyalarım orada.”

Yanki karşı çıktı. “Sükunet’in kucağına düşmek istiyorsan neden olmasın?”

“Nereye gideceğiz?” diye sordu Zeze.

“İdeali İzmir. Tabii bu motorun bizi oraya götüreceğini sanmıyorum. Gözlerden uzak bir yere çıkalım, sonrasına bakarız.”

Zeze bir toz bulutu fark etti. “Çabuk,” dedi genç kızı dürtüp. “O tarafa! Bunlar bizimkiler olmalı.”

Açelya, onun dediği şekilde karaya yanaştı. Oğlanlar hızla tekneden atlayıp otoyola doğru koştular. Kalabalık bir chopper güruhu asfaltı inleterek geliyordu. Hepsinin yeleklerinde farklı renkler, farklı armalar olduğunu gördüler. İzmir’in kulüplerden oluşan bir çeşit koalisyondu bu. Fark edilmek için yolun kenarında hoplayıp zıplamaya başladılar. “Biziz! Biziz!”

Chopperlar tam gençlerin önünde durdu. Gonzoların çavuşu motorundan atlayıp yanlarına geldi. “Oğlum bu haliniz ne? Kimin kanı bu? Kızım sen kimsin?”

                                     *  *  *

Koalisyon ve Sükunet arasındaki görüşme şehir meydanında yapıldı. Ahali, ortamdaki gerginliği anlamamış, bir geçit töreni izlermişçesine motorların resmini çekiyordu. Gonzoların başkanı artık bu işler için yaşlandığını söyleyip kendisi yerine başkan yardımcısı ve çavuşu göndermişti. Sükunet’in başkanıysa elindeki kozu yitirdiği için kızgın olmasına rağmen güçlü görünmeye çalışıyordu. “Bu şehir kimsenin babasının malı değil,” dedi. “Biz de Ege’nin incisinde teşkilatlanacağız, rahatça sürebileceğiz.”

“Yoksa?” diye sordu Gonzo çavuşu. Savaşın şimdiden kazanıldığının bilincinde, keyifli görünüyordu.

“Yoksa başınıza bela oluruz.”

“Siz motorcuların yüz karasısınız,” dedi çavuş. “Girdiğiniz her ortamda problem çıkarıyor, serserilik ediyorsunuz. Üyeleriniz sürekli suç işliyor. Bugün, nasıl bir karın ağrısı olduğunuzu yine gösterdiniz. Biz, bütün İzmir olarak istişare ettik. Sükunet’in şehre girmesine, herhangi bir üyenizin İzmir yaması taşımasına müsaade edilmeyecek. Görüldüğü anda hep birlikte müdahalede bulunulacak.”

Sükunet başkanı yere tükürdü. “Başınıza büyük dert açtınız. Söylediğin gibi, biz problem yaratmayı, bela olmayı iyi biliriz. Sizin karşı koyamayacağınız kadar pisleşebiliriz. Şimdi gidiyoruz ama hiç beklemediğiniz bir anda, siz tam da bizi unutmuşken geri döneceğiz. O zaman diyeceksin ki keşke ölseydim de Sükunet’i karşıma almasaydım.”

                                     *  *  *

“Bu ne ya?” dedi Açelya. “Hangi Marvel filminin kötüsü bu adam?”

Üç genç, meydanın öbür ucuna oturmuş, görüşmeyi takip ediyordu. Her taraflarına bulaşan kan ve makine yağından temizlenmişler, Açelya eşyalarını alıp üstüne bir şeyler giymişti. “Boş atıyor işte,” dedi Yanki.

Zeze, Darth Vader’ı taklit ederek Sükunet başkanının sözlerini tekrarladı. “Siz tam da bizi unutmuşken geri döneceğiiiiiz…” Kahkaha atacak oldular ama motorcuların ciddiyetini gördükleri için sessizce kıkırdamakla yetindiler. Zeze, Açelya’nın elini tuttu, kız da onun yanağına sevimli bir buse kondurarak karşılık verdi. Yanki suratını buruşturdu.

                                     *  *  *

Arkadaşı römorku sürerken Zeze yolcu koltuğunda telefonuna gömülmüştü. Bir gün önce kaçırılmamışlar gibi Instagram’da geziyordu yine. Yanki’nin tek istediği artık motoruna kavuşmaktı. “Bok vardı çünkü Seferihisar’da…” diye söylendi.

Zeze sırıttı. “Haftaya tekrar gideriz, de mi?”

Hayattaki yerini arayan iki genç hakkında bir kanunsuz motorcu öyküsü. Yorumlarınız benim için kıymetli :slight_smile: