Güçlü(mü?)

Yaptığım yanlışları bana söylemenizi umuyorum. İyi okumalar dilerim.

Bembeyaz karlar, omuzları çökmüş, elleriyle kendini tutmaya çalışan adamın aklanmış siyah saçlarına ve kirli beyaz gür sakalına ilk dokunduğunda adamın elleri karların içinde kalmaktan kıpkırmızı kesmişti. Kanyonun heybetli duvarlarından biri olan dağın üstünde duran adam, ağlayacak gibi oluyor sonra tekrardan ağır nefes alışverişleri içinde durgunlaşıyordu. Kalk, dedi göklerden bir ses.
“Kalk ve şu yaptıklarına bak.”
Adam doğrulamıyordu. İnanılacak şey değil. Az önce, dakikalar önce kalplere giden kanı kaynatıp kurutmuş adam doğrulamıyor. “Saniyeler, dakikalar hatta yıllar, hepsi gelir ve geçer. Bir tırtıl için kozadan çıkmak kaç saniye ya da kaç yıl sürer? Bir anne iki dakika sonrasını göremez ama oğlu ölünce ağlar. Bir adam öleceğini bilir ama yine de yaşamaya devam eder. Sonlar seçimleri değiştirmez. Seçimler ancak sonlar geldiğinde değiştirilmeye çalışılır. Bugün burada, aşağıda yatan cesetler ve diğer bütün ölenler; ölü doğanlar hepsi bütün hepsinin bir nedeni var. Bazılarını sen, bazıları ben yaptım. Acımadın ve acıttın. Yaşadın ama yaşatmadın. Saçların karlar yüzünden mi beyaz, yoksa vicdanın saç tellerine mi vurdu? Kalbinin atışı neden bu kadar zayıf? Zayıflıktan hoşlanmadığını sanırdım. Nasıl oluyor da etrafındakilere emirler verirken kendi vücuduna emir veremiyorsun? Çevrende birilerini göremiyorum. Yoksa onların bedenleri de aşağıda mı yatıyor? Taht dışında bir yere oturmadığını sanırdım. Dizlerin, huzuruna çıkarılanlar gibi yerleri süpürüyor. Ellerin terliyor. Sonlar, başlangıç ile aynı anda yazılırlar. Kalıplaşmış düşünceler yani sizin o adet dediğiniz şeyler ve dünyanızı daha iyi bir yer yaptığını sandığınız kurallar. Hangileri sondan daha gerçek? Hangi inanç, hangi düzen, hangi sevgi, hangi gözyaşı ölümden daha gerçek? Üzerinde durduğun yeri bu kurallar mı oluşturdu? Dünya üzerinde gördüğün hangi şeyi sen veya sizler oluşturdunuz? Verilenler ihanete uğratıldığında kaderleriniz çizgilerinden hemen sapmadı. Siz kendi diktiğiniz bir ağacı suladıkça verilen meyveler sizi zehirledi. Yattığın yer gerçekten bir taht gibi görünmüyor.”
Adam nefesini son kez verirken kolları ağırlığını kaldıramaz oldu. Son kez titreşen dünya gözkapakları ile birlikte gittikçe daralmaya, bulanıklaşmaya başladı. Karın içine tuzlu bir damla dalarken adamın ağzından son kez buhar çıkıyordu.

2 Beğeni

Sona gelmeden ya da kaybetmeden bazı şeylerin değeri anlaşılmaz. Bir hastalık gelip sana sağlığının değerini hatırlatana kadar farkına varmazsın sahip olduklarının…
İnsan bencilce tüketir her şeyi ve elinden kayıp gideceği an da pişmanlıklar başlar.
Güzel bir konu seçmişsiniz, başarılar.

1 Beğeni