Hangi Kitabı Okuyorsunuz? (Detaylı İnceleme)

Amok Koşucusu’nu okudum.

Kitap kısacık olduğu için bir saatte bitirdim ama yazarın yazdıklarının etkisinden çıkamadım. Zweig’dan okuduğum 2. kitaptı bu. Korku’da olduğu gibi yine müthiş yazılmış bir kitap. Başlarda ne oluyor ya? dediğim oldu ama 20’li sayfalarda konuyu kavrayıp hemen bitirme isteği uyandırdı bende. İnsan psikolojisini güzel aktaran nadir yazarlardan bir tanesi.

Konusuna geçersek; yardımına gelen bir hastanın isteğini geri çeviren doktorun daha sonradan bir delirme durumu (yazara göre amok) ile kadının peşinden koşmasını anlatıyor. Zweig da bence bir amok koşucusuydu çünkü intihar ederek hayatına son vermişti.

5 Beğeni

Zweig, karısıyla birlikte intihar etti çünkü Yahudi bir ailenin çocuğu olmak ve savaş karşıtı söylemleriyle toplumu cesaretlendirmesi sebebi ile Hitler onun ölüm fermanını vermişti, yıllarca ülkesine dönemedi. İçine düştüğü bunalım sonucu eşi ile beraber intihar etti.

3 Beğeni

Mecburiyet’i okudum.

Savaş, vatan, özgürlük ve aşk çıkmazında olan Ferdinand’ın hikayesinin anlatıldığı kısa bir öykü. Ülkelerindeki savaştan kaçıp İsviçre’ye yerleşen ressam Ferdinand’ın bir gün postacının getirdiği evrakla hayatı değişir. Savaş karşıtı olmasına rağmen kendini vatanına karşı mecburi bir görev içinde hisseder. Karısı ise burada özgür olduklarını, artık gitmesine gerek olmadığını söylese de Ferdinand’ı ikna edemez ve olaylar gelişir.

Zweig’ın yine kendi hayatından bir şeyler aktardığı güzel bir öykü olmuş. Kitap 56 sayfa olmasına rağmen bir sürü soru soruyor bizlere. Dışarıdayken kendini kaçak hisseden bir insan ne kadar özgürdür? Vatan kendi hayatından daha mı önemlidir? Cepheye koşan asker başka bir şansı olsa ne yapar? gibi sorulara cevaplar veriyor.

3 Beğeni

James Gleick - Zaman Yolculuğu

Kitabın ismi “Kim Zaman Yolculuğu Hakkında Ne Demiş?” olsaymış, kitabın içeriğini daha güzel özetlermiş.

Öte yandan, anlayabilmek için belli bir bilgi birikimi gereken bilim kitaplarının kapaklarının, açık açık potensiyel alıcıyı yanıltmak için üzerindeki görselleri olsun, rengi olsun, yazı fontu olsun çocuk kitabı gibi tasarlanmasından cidden rahatsızlık duymaya başladım.

2 Beğeni

Bana göre iğrenç ötesi bir seri.

4 Beğeni

Neresini begenmedin ? bu kitabı bir kısım öve öve bitiremezken bir kisım dibe görmüyor arada kaldım .

2 Beğeni

Anlatımı çok abartı ve özenti gibi ana karakter hep kasiniyor sanki boş bir çaba içinde sonuna zor dayandim.

4 Beğeni

Bir başka hater olarak da ben katılayım.

Eski forumda şöyle bir yorum yapmıştım kitap için. Dilerim yardımcı olur.

                                                        ***

Kitap için çok yerde sert olduğuna dair yorumlar görmüştüm. Bir kısmı bundan rahatsızdı, bir kısmıysa bu yanına bayılmıştı. Ben o bayılan kısımdan olmak istiyordum, fakat okuyunca düşüncem şu oldu: Bu mudur sert?

Başkarakteri kötü denebilecek bir kitap bu. Ancak beklentimi karşılamadı. Çünkü Jorg, bir Alex değil. Otomatik Portakal’daki o “kötü” olmayı burada göremedim. Dahası, Jorg’un yaptıkları insanı rahatsız edecek şekilde anlatılmamıştı benim için. Düşünüyorum da, Kurma Kız’ı okuduktan sonra 3 gün etkisinden çıkamamıştım. Başkarakter(ler) kötü değildi üstelik. Bir kısmı gri, bir kısmı hayata tutunmak için çabalayan cinstendi. Sonrasında Alex’in yaptıklarını dehşetli bir büyülenmeyle izlemiştim. Ya Elric? Elric için de “kötü” diyemem belki ama söz konusu karanlık fantastikse hala rakipsiz. Falan filan.

Dikenlikler Prensi bende hayal kırıklığı oldu. Karanlık fantastik kurguya olan açlığımı havada bırakması beni oldukça üzdü. Tahmin edilebilir bir kurgu, bazı sahnelerin aşırı hızlı geçilmesi, Jorg’un ne sevilesi ne de nefret edilesi oluşu gibi etmenler nedeniyle kitabı başarılı bulmadım. Benim için ortalama bir kitaptı doğrusu. Ne iyiydi, ne de kötü. Tıpkı Jorg gibi. O da benim için ortalama bir karakter. Herhangi bir ayrıksılığı yok.

Güzel yanlarına bakacak olursak, aslında Orta Çağ ile bezenmiş olsa da gelecekteki dünyamızda geçtiğini görüyoruz. En tepeye çıkmış ve oradan hızla aşağıya düşmüş bir dünyada yeniden Orta Çağ ve feodal düzen hakim. Bu fikri oldukça sevdim. İşleniş de buna uygundu. Bazı eski icatları gördükçe hafifçe gülümsedim. Tabii bir de dünyamızın ünlü isimlerinin (Sun Tzu, Sokrates, Öklit vs.) halan daha öğretiler arasında yer alması da beni mutlu eden bir diğer etmendi. Bu kısım güzel düşünülmüş.

Yazara dair birkaç şey demek istiyorum. Mark Lawrence bazı yerlerde gerçekten acemilik etmiş. Mesela 398 sayfalık kitapta, Jorg’un 1.80 boya sahip olduğunu ta 260. sayfada öğrenmemiz gibi. 13. yaşındayken başlıyoruz kitaba ve 14’üne girişiyle devam ediyoruz. Jorg kendisinden iri ve yaşlı insanlara liderlik ediyor, yeri geldiğinde onları aşağılıyor, vuruyor vs. Ben de bir okur olarak onu yaşından ötürü daha ufak düşündüm durdum ve bu durum bana çok absürd gelmişti. Sonra ta 260.sayfada öğreniyorum ki kendisi 1.80 boyunda, boylu poslu bir delikanlı. 260.sayfaya kadar “kıvırcık siyah saçları” dışında ona dair hiçbir şey bilmiyorduk oysa ki.

Dahası, bazı hayati sahneleri koştur koştur atladık kitapta. Keşke öyle olmasaydı. En heyecanlı olabilecek kısımlar, sanki kitap uzamasın istenir gibi, hop diye atlandı.

Dikenlikler Prensi okuduğum yorumlarla örtüşmeyen bir kitap oldu. Sert bekliyordum, değildi. Heyecan bekliyordum, tüm kitabı “hmm” gibi bir tepkiyle okudum. Dünya beklediğim kadar özgün değildi. Betimlemeler de ortalamaydı bence.

Özetle, Dikenlikler Prensi ortalama bir kitap oldu kendi adıma.

Son olarak, çeviriden yana şikayetim var! Çeviri, motomot bir çeviyidi ve bu durum okurken sizi çok yoruyor. İngilizce cümle yapısını olduğu gibi Türkçeye çevirince ortaya aşağıdaki gibi cümleler çıkıyor ve bu da okuyucuyu sürekli tökezletiyor.

Sayfa 85:

“Bazı adamlar vardır ki bir boğayı gözünden mıhlar, bin adımdan.”

Sayfa 90:

Alnımın ortasındaki hafif ağrı paslı bir çiviye dönüştü, ta derine saplanan

Bir de “öte yandan” sözünü “beri yandan” diye sık sık kullanılırken görmek can sıkıcıydı yahu :/. "Öte yandan"ın nesi kötü? “Beri yandan” cümle içinde inanılmaz sırıtıyor -_-.

8 Beğeni

Çok çok teşekkürle @Firtinakiran

3 Beğeni

Mürebbiye - Hüseyin Rahmi Gürpınar
Yine döktürmüş üstat. Zevkle okuyorum. Karakterler çok iyi oluşturulmuş. Merakla bekliyorum sonunda ne olacağını. Okurken sanki güzel bir dizi izliyor gibiyim. Hatta dizisi çekilse güzel bir uyarlama olur gibi geliyor bana; bunca saçma vıcık vıcık yaz dizisi arasında. :slight_smile:

4 Beğeni

Amerikan Tanrıları
Neil Gaiman’ın okuduğum 3.kitabı. Öncesinde Sandman ile Yokyer’i okumuştum. Yokyer’e göre biraz daha az akıcı ama yine zengin hayal dünyası ile döktürmüş yazar. Ben beğendim.

3 Beğeni

Üstat o kitapta “Efendi” karakteri için yoğun bir şekilde mantar bilimi araştırmış. Fransız edebiyatı üzerine donanımına girmiyorum bile.

3 Beğeni

Shirley Jackson - Tepedeki Ev

Çoktandır okumak istiyordum nihayet başlayabildim. Bu arada Siren yayınlarının köşesi yırtılmış gibi duran kapak tasarımını çok beğendim :heart_eyes:

5 Beğeni

Kesinlikle öyle. Her kitabındaki bilgisi, görgüsü açıkçası beni utandırıyor. O zamanki bilgiye ulaşma yolları düşünülürse çok iyi bir araştırmacı kendisi; üstelik her alanda. Biz ise şu zamanda H. R. G. kadar donanımlı değiliz açıkçası.

3 Beğeni

Su Adamı’na başladım. Beklediğimden daha iyi bir başlangıç buldum karşımda. :slight_smile:

2 Beğeni

Fahrenheit 451 yeni bitti. Okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Düşüncelerimi oldukça güzel yansıtan ve beni kendine bağlayan bir kitaptı. Öyle süprizli ya da çok şaşırtıcı değildi aslında, ama oldukça iyi işlenmişti.

4 Beğeni

Kısa süre önce bitirdiklerim:

Son Okur - Ricardo Piglia

Yeni bitirdim.

Kitap harika bilgilerle dolu olduğu gibi, “okumak” kavramından önce “okur” kavramının düşündüğümüz kadar edilgen olmayışını güzel biçimde ele alıyor. Zaten sırf bu konusu yüzünden kitap çıkar çıkmaz üzerine atlamıştım.

Okumak için biraz beklemesi gerekti, fakat sonunda hızlıca başladım ve bitirdim. Yalnız şöyle bir sorun yaşadım: Adının verdiği heyecanı kitaba beklediğim kadar yayamamıştı. Ben daha “okur” ağırlığı bekliyorken yazarların okur kimliği (buna kabulüm) ve okur beklentisi üzerine eğilen denemeler ağırlıktaydı. Daha çok kendimi okumak istiyordum ben oysa :slight_smile:

Başlarını büyük bir heyecanla yalayıp yuttuğum, sonlarındaysa bir parça hayal kırıklığı yaşadığım bir eser oldu.

Ölü Dalgıcın Sonbaharı - Onur Selamet

Çağdaş Türk Edebiyatı’nın Y kuşağı yazarlarına bayılıyorum. Dilde yarattıkları esneklik, mahalle kültürünü de, internetin altın çağını da yaşadığımız için içine düştüğümüz bu şenliği kalemlerine yansıtıyorlar.

Onur da beni bu bakımdan üzmedi. Böylece konuşan dev mantarlar ile sarıklı salyangozlar arasında bir LCD kafası yaşadım. Tuhaflı kitap :slight_smile: Tam benlik.

Şu anda okuduğum:

Gevişgetirenler Zamanı - Jose J. Veiga

Brezilyalı yazarın dilimize çevrilen ilk kitabı.

Delidolu’nun her zamanki kendine has kapak tasarımı, minik ciltli baskısı ve temiz çevirisiyle mutlu eden bir kitap.

Yazarın yazarlığa 44 yaşında başlaması bana çok ilginç gelmişti. Bir de belirttiğim eserin ilk basım tarihinin 60’larda olması ve yazarın ilk kez çevrilmesi daha da ilgimi çeken nokta oldu.

Eser kendini hızlı okutan sade bir dile sahip. Öte yandan arka kapakta söylediğine göre bu karanlık bir hikayeymiş.

Konu ise şöyle: Küçük bir kasabanın yakınına yerleşen bir grup insan, küçük yerlerdeki o bilindik dev merakın yarattığı ve yönü sürekli değişen dedikodular, yeni gelenlerin hiçbir şekilde kasabayla iletişim kurmaması ve bununla birlikte iyice artan merak… Okurun da merakı aynı oranda artıyor tabii :smiley: Özellikle kasabalıların en küçük şeyi kendilerine yorarak, yabancıları bir iyi, bir şeytan ilan edişleri ve bunun hızı bana oldukça gerçekçi geldi.

Şimdilik beni çeken bir yapıda ilerliyor. Merak ettiğim bir kitaptı. Henüz pişman olmadım.

4 Beğeni

Memduh Şevket Esendal’ın “Ayaşlı ve Kiracıları” kitabını okuyorum. Ortalarındayım, çok güzel gidiyor. Dokuz ayrı odada yaşayan insanların yeri geldiğinde aile olabilmeleri ve her birinin farklı hikayeleri çok güzel, etkileyici. Anlatım sade ve akıcı. Ne ara yarıladım bilmiyorum.

6 Beğeni

Vakıf serisinin ilk 3 kitabı:

Çok sıkıcı ilerleyen, dilini ve anlatım tarzını beğenmediğim ama her kitabın özellikle son 30-40 sayfasında “Vay be” dedirten gelişmelerle sonraki kitabı merak ettiren bir kurguya sahip olan bir kitap.

2 Beğeni

vakıf hakkındaki görüşlerimden vazgeçtim. 3. kitabı okuyunca ilk başta düşündüğüm şeylerden sıyrıldım. zaten yazarın etkilenerek yazdığı ilk kitap da ipucu veriyor aslında. ben daha çok bilimkurgu havası içeren bir şey beklentisine girdiğim için kitabın anlatmaya çalıştığını anlayamamıştım ilk kitapta.

2 Beğeni